Herkes İmanımızın Peşinde!
Söylenilen ve gösterilenlerin aynına veya aksine; ama mutlaka inanırız. İnanmama durumu bile bir inançtır. Öyle olmadığına inanma hali... Keza insan; inançlarının eseridir. Esiridir.
İmanımız; peşinde sadece bildiğimiz manadaki “şeytan”ın koştuğu bir servet değil. Devletler, siyasetçiler, pazarlamacılar, gazeteciler, misyonerler, sivil toplum kuruluşları, ailemiz hatta arkadaşlarımız bile onun peşinde. Sıradan insanlar imanın ne kadar kıymetli bir hazine olduğunu bilemezler. Çünkü ortalama insanlar bu gibi konularda kafa yormazlar pek. Oysa akleden kalpler; insanoğlunun her fiilinin inançtan doğduğunu bilirler.
Bir ülkenin kutsal olduğuna inanır; onun için ölürüz. Bir idealin iyi olduğuna inanır; onun için öldürürüz. Bir siyasetçinin ehil olduğuna inanır; onu destekleriz. Bir ürünün faydasına inanır; onu satın alırız. Bir haberin doğru olduğuna inanır; onu yayarız. Bir din adamının ihlasına inanır; ona itaat ederiz. Bir sivil toplum kuruluşunun işlevine inanır; onun için bedava çalışırız. Aile ve arkadaşlarımızın bize olan koşulsuz sevgisine inanır; onlar için fedakarlıklar yaparız. Arkadaşlarımızın bizi sevdiğine inanır; onları severiz... Başka şeyler de yaparız. Ama önce inanırız.
Söylenilen ve gösterilenlerin aynına veya aksine; ama mutlaka inanırız. İnanmama durumu bile bir inançtır. Öyle olmadığına inanma hali... Keza insan; inançlarının eseridir. Esiridir.
Hal böyleyken yani insanın bütün fiillerinin ardında inançları yatarken, ondan bir şeyler isteyen herkesin onu ikna etmeye çalışması kadar doğal bir şey yoktur. Özgür düşünce dediğimiz şey ikna/manipule edilişlerimizden başkası değildir. Çoğu zaman o kadar iyi ikna ediliriz ki düşüncelerimizin gerçekten de kendimize ait olduğunu sanırız.
Bu; insanın, henüz kimsenin tam olarak tanımlayamadığı tabiatının gereğidir. Sosyoloji veya psikoloji kitaplarında bulamayacağınız o göz önündeki büyük gerçek şudur: İnsan bir itaat varlığıdır. Özgür irade ise çoğu zaman bir yanılsamadan ibarettir. Bunun sebebi; sosyalleşmenin insan için bir seçenek değil, mecburiyet olmasıdır.
Biraz daha açayım: İnsan, doğası gereği sosyalleşmeye mecburdur. Bunu sağlamak amacıyla da hiyerarşileri yani çeşitli seviye ve biçimlerdeki otoriteleri kabullenmeye eğilimlidir. Otoritenin kabulü itaat davranışını doğurur. Yaygın kanının aksine kusursuz itaat, klasik zorbalıklarla değil ikna ile sağlanır.
Allah, kitapta bunun ipuçlarını veriyor. Şeytanla ilgili ayetlere bakın: Hepsinde şeytanın; insanın imanının/inancının/iradesinin peşinde olduğuna işaret edilir. Onun, üzerimizde hiçbir sultası yoktur. Bilakis o sadece teklif eder, kabul edersek biz gerçekleştiririz. Çünkü insan ikna olmadan/iman etmeden iş işlemez. Bütün mesele; insanı, ondan yapması istenilen işin iyi, doğru, güzel, erdemli, faydalı yahut gerekli olduğuna inandırmaktır.
Peki sizce acaba şeytan, sadece cin soyundan gelip cennetten kovulan o yaratık mı? Şeytanla aynı yöntemlerini kullanan insan soylulara ne diyeceğiz? Akıllarımızın üzerindeki üst akıllara? Etrafta sürekli bize bir şeyler anlatan, anlattıklarına inanıp; bu inançlar doğrultusunda bizden sürekli bir şeyler yapmamızı veya yapmamamızı isteyen akıl sihirbazları var. İşlerinde öyle ustalar ki söylediklerine, gösterdiklerine inanmamız bir yana; zihinlerimize pompalamakta oldukları düşüncelerin aslında bizim kendi özgür düşüncelerimiz, inançlarımız, tercihlerimiz olduğunu da zannetmemizi sağlıyorlar.
Daha önce hiç toplu hipnoz gösterisi izlemiş miydiniz? O gösterilerde; insanlar, kendilerini hipnotize eden kişinin, en umulmadık isteklerini bile harfiyyen yerine getirirler ve bunu; hipnoz esnasında; hipnozitörün istekleri doğrultusunda değil, kendi özgür iradeleriye yaptıklarını düşünürler. İşte halimiz bu!
Uyanmamız gerek! Formülü var: La ilahe illallah! (Sözün kendisine değil sistemine bakmanızı öneririm) Kelime-i Şehadet yani “Gerçeğe şahitlik” reddederek başlıyor. Bize inandırılanları, aklımızdaki algı ve imajları reddedip, gerçeğin ta kendisine; inanmaktan çok daha ileri bir mertebe olan bizatihi şahit olmaya çağrılıyoruz. Allah’ın aklımıza attığı bir ip bu söz. Ona tutunarak; içinde kaybolduğumuz bu sahte dünyanın, yalancı imajların sihrinden kurtulabiliriz ancak. Bu; inandırıldığınız her şeyi sorgulamamız gerektiği anlamına geliyor. Fiilen yapmanız gereken basit: Bir söz duyduğunuzda ya da bir haber “Ya yalansa” diyeceksiniz “Ya doğru değilse”. Bir resim gördüğünüzde “Ya sahteyse” diyeceksiniz... Sadece bir ihtimal olarak olsa bile. Korkmayın; kaybedeceğiniz sadece sahte imanınız olacak. Hakikisine ulaşmanın başka yolu yok. Evet: Önümüzde zor bir seçim var!
Sinan Özgenç'ın Yazısı.