Ne Pazar Ne Mezar; Gerçek Sevda Mizana Kadar!
Davar sormaya geldi İbrahim, Goca Osman’a. Rahime seğirtti hemen iki tas ayranla. İbrahim başını kaldırıp baktı da bağlara daldı, baktı da bir çift kara üzüme yandı. Osman emmi’nin çadırında mıydı, üzüm bağında mıydı?
Açılan laflar bir bir kapandı, sorulan sorular cevaplarını buldu. Vakit oldu akşam. Çıktı İbrahim. Yatak yerinde oğlakları kapatan üzüm gözlüyle gıyaben vedalaştı. Köye indi ya ne vakit indi, nasıl indi bilemedi. Babasına davar fiyatının arkasından Rahime’den bahsetti.
- Ay oğul biz fakiriz. Osman bu haneye gız değil, baksana davar bile vermeyecek! İçerledi İbrahim. Üzüm gözlü neden o adamın kızıydı? Neden onlarında davarı koyunu yoktu ki sanki!
Sevdalar şimdiki gibi sürünür müydü hiç. Cesaretini topladı Çakır İbrahim, çıktı Rahime’nin karşısına. Beyan etti ahvalini. İki üzüm bir yüze konmuş bakınıyordu öylece.
- Olur, a Çakır İbraam olur a! Bubam vermez ki beni sana. Beni verse kim bakar oğula uşağa, davara koyuna?
- Sen varcen mi bana? Onu de bakem! - Verirse varırım Çakır İbraam.
- Vermese de alcem seni. Gaşcen mi bana?
- Abu! Töbe de len! Töbe de! - Galırsın dağlarda varmazsan bana. Hem bubanda bin goyunlu kürt ağası gelse vermez seni. Hızmatçı olmuşun sen gayrı. Netsin de versin!
- Deme endeki gibi Çakır İbraam!
- Yarın gene gelcem, Hurşitlerin bağın ayakucunda bekleyecem. Varırsan bana, bi daha muhtaç etmem seni ona buna! Dediğiyle izini tozuna katar iner köye İbrahim.
Gün ağarıp, yürek kafesine sığmazken iş başlar Rahimeye… Kıyamaz ana yadigârı karındaşlarına. Aşlarını yapar, işlerini yapar, davarı koyunu sağar… Kuzunun koyunun başında işlediği oyaları, çeyizleri çıkınlar. Kalben hazırdır, aklen gayri hazır. Böylece vakit geçip daha kararsızca bakınırken kolundan çeker bir el, tuttuğu gibi sürükler peşinde. Koşar ha koşar! Yol bitmez, gün bitmez. Sinerler bir cevizin dibine. Korku, çocukluk, karagözlülük, gelecek kaygısı, sevgi, güven karmakarışık olmuş dua dua göğe yükselmiştir.
Yeni bir ev, 3 oğlan, gazi bir baba, öte köylerin birinden yenice gelmiş üvey ana… Çok değil geçen harman zamanında gelin olmuş bir elti, bir hoşgörü, sıcak bir ocak, kerpiç duvarlar… Gayrı Mıstıklara gelin olmuştur Rahime. Geride koyduklarına üzülse de unu elenmiş, eleği duvara asılmıştır.
Üzüm gözleriyle şimdi bu haneye bakar olmuş, gelirken ayağında bereketi sürümüştür. Kısa zamanda Güllüye gebe kalır. Haneleri ayrılır, rızıkları çoğalır. Güneş doğan dünyası ışıldar ha ışıldar. Şerifesi olur sonra. Evvelden anasının emanetleri kuzusuyken, şimdi kendi kuzuları hâsıl olmuştur.
Bir baş ağrısı uğrar bir zaman. Dağda şifa çoktur. ‘Şeytan Keleği’ derler bir ottur. Suyundan yudumlar. 2 damla gözüne akıtır. Şifa bulur. Buldum sanır. Zamanla kuzularının ardında, sevdiği adamla huzuru yaşarken ışıldayan dünyasına gölgeler düşer. Şavkı azalır gündüzünün.
Hem öyle her derde deva şehirde aranmaz. Ayıptır. Gezmeye gitti derler. Sabreder. Yine de gün günden kara olunca şifayı aramaya düşerler şehrin yoluna. Tabip der ki; - Bu Behçet!
- Nedir o ki ay oğul?
- Gözlerin ana… Gözlerin kararacak gün gün. Sessiz usul dönerler köye. Bir olur ottan bilirler, bir olur ‘kader’ derler. İbrahim;
- Karartma çehreni, ben üzüm gözlerine bakıp demedim mi “ ona buna muhtaç etmem” diye. Üzümü dalında sevdikte, pekmez olunca sevimiz mi düşecek. Gözümün biri benimdir. Diğeri senin. Yamacımdan komam seni korkma!
Evi yavaş yavaş kararan gözlere ezberletip, her bir eşyayı Rahimeye kolay olacak şekilde yerler yerine İbrahim. Hele bir evleri vardır, toz camdan girip yere konmaya hayâ eder. Öyle temiz öyle buz gibi. İş işleyemedikçe gücenmesin gocunmasın diye önden yapardı İbrahim her işi. Rahime de ardından yapardı bilmeden. Gelen giden;
- Ha gadın Rahimem ha! Gözlerin görmemiş ne ki sana. Ha yiğit Rahimem ha!
Dedikçe sevinir, kendini işe yarar kıymetli hissederdi. Zaman zamanı kovaladı karanlık çökeli dünyasına 35 yıl oldu. Eşti, ana oldu, anaydı nene oldu. Bir gün olsun bir gözü olan İbrahim elini koymadı. Yamacından ayırmadı. Tâ ki ecel yoldan sapıp hanelerine uğrayınca. İbrahim sekârette sayıkladı;
- Gadir Mevla’m benden sonra Rahimemi ziyan etme, el evine goyup rezil etme. Beraber al bizi yanına…
Nitekim Rahime sevdasını ekti toprağa. İşte o gün kaybetti gözlerini. Yeri değişti, yurdu değişti, gönlünün şavkı değişti. Elcek gülcek büyüttükleri evlatlarından hep hayır buldu. Böyle saygı dolu bir yuvadan nasıl hayırsız evlat hâsıl olurdu.
- Dünya’yı görecek gözüm yok ya, dünyada geçecek günüm çokmuş. Erim gözüm oldu, gün oldu gözüm kör oldu. Düşümden gitmez, komaz beni yatağı Cennet olsun.
- Nasıl görürsün düşünde İbrahim dedeyi, diye sorana;
- Nasıl görem a guzum, en son 30’umda kapattım gözümü ben ona.
Zamanın sevdaları düğüne kadarken, böylesi sevdalar ömürlük ve ahretlikti. “Az oldu, çok oldu, kaliteli oldu, kalitesiz oldu, elde var bende niye yok” diye güreşerek başlanan sevdalıklardan şu beklenemez; hayırlı evlat, huzurlu evlilik, ömür boyu fedakârlık. Yıllarca süründürülen flörtlerden tükenmişlik sendromundan daha fazlası çıkamaz. Ve dileriz Rahman köklü, tertemiz sevdaları hakim kılar yine yeniden ve aile mefhumu kendiyle didişmekten sıyrılıp dünya’yı fetihlerle donatmaya kaldığı yerden devam eder. Çünkü iman ederiz ki Cihad ve Fetih önce aileden başlar.
GENÇ'ın Yazısı.