Mine Taşdemir

Pazarlar… “Kaynanan ölsün abla, bu cüzdanı sen mi düşürdün abla” vs. diye bağıran, evlerine üç beş kuruş para götürmenin derdindeki pazarcıların ekmek teknesi… Pazarlar… Özellikle ev hanımlarının, en taze sebze meyveyi en ucuza alma derdine düştüğü yerler…

Herkes, artık aslanın midesinde olan ekmeğin peşinde, peşinde olmasına ama bir şeyi gözden kaçırıveriyoruz galiba. Önemli bir şeyi: Pazar alışverişinin de bir adabı var!

Marketlerin halk gününe (ucuzluk günü demektir ki ne hikmetse marketlerin halk günü, o mahallenin pazarının kurulduğu gün olur genelde) rağmen, pazarcılığı bırakmayanların da pazardan alış veriş yapmayı tercih eden müşterilerin de hataları saymakla bitmez.

Tespit ettiğim bu hataları ve yanlışları okuyunca, “Aaa doğru, aaa onlar da hakikaten öyle yapıyor, ayy bunu ben de yapıyorum bir daha asla yapmayayım” diyeceğinizi tahmin ediyorum.

“Müşteri daima haklıdır” sözüne sığınarak, önce pazarcıların hatalarından başlayayım:

Örnek bir pazarcı, “Bizi aldatan bizden değildir” hadisini kulağına küpe yapar. Ama bizim pazarcıların nerdeyse çoğu, – dikkat edin hepsi demiyorum- Yalancı Çoban da kimmiş dedirtiyor! Sattığı sivri biberlerin acı olduğunu bile bile “çay şekeri abla” diye bağırarak satanlardan, bilmem hangi ilden gelmiş şeftaliyi “Bursa şeftalisi” diye müşterisine verenlere kadar ne türlü aldatma yolu ararsanız vardır onlarda…

Poşete koydukları çürük ya da bozuk sebze-meyveyi görünmesin diye poşeti kör düğüm ederek verenlerden, siyah poşet hilesini herkesin bilmesine rağmen, hâlâ kullanmakta ısrar edenlere kadar…

Herhalde, hepimizin en kızdığı şey, sebze ve meyvelerin en güzellerinin tezgâhın ön sıralarına dizilip hiçbir müşteriye satılmayıp; akşam olduğunda ise kendi fiyatının daha aşağısında akşam müşterilerine satılmasıdır. Ama elden gelen bir şey yok. Böyle gelmiş, böyle gider!

Peki, müşteri her zaman haklı mıdır dersiniz? Tabii ki hayır… Allah’tan korkan, adaleti gözeten, hadis nedir, sünnet nedir bilen pazarcılar gibi müşteriler de var tamam ama ya diğerleri?

Tezgâh sahibinin teraziye üç, beş kere giderek onca zahmetle müşterisinin istediği kiloyu ayarlayarak verdiği poşete, müşterinin tezgâhta gözüne kestirdiği koca bir meyveyi atıp, giderken de “helal et ağabey” demesi normal mi? Ki bunu tezgâha gelen müşterilerin yüzde doksanını yaptığını söylüyor konuştuğum pazarcı tanıdıklarım. El-İnsâf!

- Zaten, kiloda kazandığımız ya on kuruş ya yirmi kuruş; müşteri giderken elindeki poşete bir meyve atıyor, böylece o on kuruşluk kâr zarara dönüşüyor ama bunun önüne geçemiyoruz, diye yakınıyor pazarcılar.

Haksızlar mı yakınmakta?

Meyveleri bir bir seçerek kendi doldurduğu poşeti, saçma sapan bir bahane bularak tezgâha fırlatıp gitmek, “meyveleri istediğim yerden vermedi” deyip Müslüman bir hanım oluşuna aldırış etmeksizin, bir erkeğin bile ağza alamayacağı küfürler etmek, alacağı “bir kilo” meyve için tezgâha kendisiyle beraber getirdiği üç beş akrabasına birer tane meyve tattırmak… Yakınılmayacak şeyler mi dersiniz?

Bir de pazarcıları zorla yalana sürükleyen müşteri tipi varmış ki, onlar da şöyleymiş:

- Mesela, biber sattığımız günler, müşterilerin bazıları “Biberler acı mı?” diye soruyor. Biz de, “Abla, bazısı acı, bazısı tatlı çıkıyor” diye cevap veriyoruz, bunun üzerine müşteriler, vebadan kaçar gibi tezgâhımızdan kaçıyor, “çay şekeri bu biberler” diye bağıran tezgâhlarına doğru…!

Konuştuğum pazarcı ekledi:

- Müşteri âdeta “evet abla biber tatlı” diyerek yalan söylememi istiyor. Ama bunun bir de öteki dünyası var!

Evet, bunun öteki dünyası da var…

Bu hakikati unutmayarak, her işinde hatırına getirerek yaşayanlara, aldatmayanlara, kandırmayanlara, “ah” almayanlara selam olsun…


GENÇ'ın Yazısı.