O En Güzel İnsan, akla gelebilecek her an ve ihtimalde dua ile Rabbine iltica etmiş, sürekli dua ile yaşamış, dilinden, gönlünden ve zihninden duayı eksik etmemiş, hayatının tespit edilebilen her safhasında Rabbine yakınlığın yolunu dua ile açmış ve sağlamıştır.

Kur’anımızdaki ilgi çekici kalıplardan bir tanesi de “Sana sorarlar…” ifadesidir. Ondan fazla yerde geçen bu kalıptaki ayetlerde Rasulullah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e insanların sordukları sorular zikredilir ve “de ki…” diye başlayan ifadelerle bu soruların cevapları verilir. Bu sorulardan bazıları şunlardır:

“Sana, hilalleri soruyorlar, de ki…”

“Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar, de ki…”

“Sana haram ayda savaşmayı soruyorlar, de ki…”

“Sana içkiyi ve kumarı sorarlar, de ki…”

“…Sana yetimleri soruyorlar, de ki…”

“Sana kadınların ay halini sorarlar, de ki…”

“Sana, kendilerine nelerin helâl kılındığını soruyorlar, de ki…”

“Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar, de ki…”

“Sana ganimetler hakkında soruyorlar, de ki…”

“Ve sana ruh hakkında soru soruyorlar, de ki…”

“…Sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar, de ki…”

“Sana sorarlar… de ki…” şeklinde gelmiş ayetlerin bir istisnası vardır ki o da Bakara 186’dır. Rabbimiz bu ayette şöyle buyurur: “Kullarım, Beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten Ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.”

Dikkat edilirse bu ayette “de ki…” lafzı geçmez. Rabbimiz kendisi hakkında sorulan bir soruya Rasûlü ile cevap vermek yerine tabiri caizse bizzat kendisi muhatap olur; yakın olduğunu, dua edenin duasına bizzat cevap vereceğini ifade eder. Öyle ki buradan kendisi ile kulları arasındaki irtibatın her an ve her şekilde aracısız tesis edilebileceğini anlarız. Belki de tam da bu yüzden kendisi hakkındaki keyfiyeti diğer ayetlerde olduğu gibi Peygamber Efendimizin kendi sözü ve ifadeleri ile aktarmasını istediği bir alan olarak bırakmaz, bizzat cevap verir. Cevaptan da anlarız ki dua O’nunla irtibatı sağlayacak bir yoldur; “yakınım, dua edin kabul edeyim” buyurur.

Dua bu anlamda o kadar önemli ve kıymetli bir ameldir ki Rabbimizle mülakat ve muhatap olmak anlamında başka hiçbir yol onunki kadar tesirli ve kolay değildir. Rabbimize en yakın insan olan Rasulullah Efendimizin hayatının bu anlamda dua ile gergef gergef işlenmiş bir hayat olması bunun en güzel göstergesidir. O En Güzel İnsan, akla gelebilecek her an ve ihtimalde dua ile Rabbine iltica etmiş, sürekli dua ile yaşamış, dilinden, gönlünden ve zihninden duayı eksik etmemiş, hayatının tespit edilebilen her safhasında Rabbine yakınlığın yolunu dua ile açmış ve sağlamıştır. Şu örnekler bu hakikati ispat eden çok kıymetli hayat ölçüleridir:

Uyandığında şöyle dua ederdi: “Bizi, öldürdükten sonra dirilten Allah’a hamdolsun, nihâî dönüş sadece O’nadır.”

Sabaha eriştiği için yine dua ederdi: “Allahım! Senin lütfunla sabaha ulaştık, senin lütfunla akşama erdik. Sen isteyince dirilir, sen isteyince ölürüz. Yeniden diriltip huzurunda toplayacak olan da sensin.”

İhtiyacını gidermek üzere tuvalete gireceğinde, sol ayağı ile girer ve dua ederdi: “Allah’ın adıyla… Allahım, her türlü pislikten ve pis olan şeylerden Sana sığınırım.”

Tuvaletten sağ ayağı ile çıkarken dua ederdi: “Allahım! Senin mağfiretini dilerim. Benden eza veren şeyleri gideren ve bana afiyet veren Allah’a hamdolsun.”

Yeni bir elbise giyse dua ederdi: “Allahım, Sana hamdolsun. Onu bana Sen giydirdin. Onun hayrını ve yapılış amacının en hayırlısını Senden diliyorum.”

Yemeğe başlarken bismillah diye başlar, bitirdikten sonra dua ederdi: “Bizi yediren, içiren ve Müslüman kılan Allah’a hamdolsun.”

Afiyet ve nimetin devamı için dua ederdi: “Allahım! Verdiğin nimetin yok olup gitmesinden, lütfettiğin afiyetin bozulmasından, ansızın vereceğin cezadan ve senin gazabını üzerime çekecek her şeyden sana sığınırım.”

Evinden çıksa yüzünü göğe çevirir ve şöyle dua ederdi: “Bismillâh, Allah’a tevekkül ettim. Allahım! Sapmaktan, saptırılmaktan, kaymaktan, kaydırılmaktan, haksızlık yapmaktan, haksızlığa uğramaktan, cahilce davranmaktan ve cahillerin davranışlarına muhatap olmaktan Sana sığınırım.”

Yağmur yağsa dua ederdi: “Allah’ım, boI yağmur, faydalı yağmur ver…”

Mescide girerken dua eder, “Rabbim, günahımı affet, rahmet kapılarını bana aç” der, mescitten çıkarken de, “Rabbim, günahımı affet, lütuf kapılarını benim için aç’’ derdi.

Bir meclisten kalkarken dua ederdi: “Allahım! Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ve hamdinle tesbih ederim. Senden başka bir ilâh olmadığını kesinlikle belirtirim. Senden bağışlanmamı diler ve sana tövbe ederim.”

Hastaya dua ederdi: “Bütün insanların Rabbi olan Allahım! Bunun ıstırabını giderip şifa ver. Şifayı veren ancak Sen’sin. Sen’in şifandan başka şifa yoktur. Buna, hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifa ihsan et!”

Ölünün arkasından dua ederdi: “Allahım! Ebû Seleme’yi bağışla! Derecesini, hidayete ermişler seviyesine yükselt! Geride bıraktıkları için de ona Sen vekil ol! Ey Âlemlerin Rabbi! Bizi de onu da bağışla! Kabrini genişlet ve nurla doldur!” (Müslim, Cenâiz, 7)

Yolculuğa çıktığında dua ederdi: “Allah’ım, yolculuğun güçlüklerinden, üzücü manzaralarla karşılaşmaktan, iyiyken kötü olmaktan, mazlumun bedduasından ve dönüşte mal ve çoluk çocuğu kötü hâllerde bulmaktan sana sığınırım.”

Hilâli gördüğünde dua eder, akşama erişince dua ederdi: “Allahım! Senin lütfunla akşama erdik. Sen isteyince dirilir, sen isteyince ölürüz. Huzuruna varılacak olan da sensin.”

Uyumak üzere yatağa girdiğinde dua ederdi: “Allahım, canımı Sana teslim ettim, yüzümü Sana çevirdim, işimi Sana havale ettim, sırtımı Sana dayadım. Bunu Sana ümit bağladığım ve Senden korktuğum için yaptım. Senin azabından kurtulmak için Senden başka sığınılabilecek hiçbir sığınak ve kurtuluş yeri yok. İndirdiğin kitaplarına ve gönderdiğin peygamberlerine iman ettim.”

Kalbî istikamet için dua ederdi: “Ey kalpleri halden hale çeviren Allah! Benim kalbimi dininden ayırma!”

Günaha karşı dua ederdi: “Allah’ım! Bize, günahlarla aramıza mâni olacak kadar korkundan hisse nasip et!”

Dâvûd aleyhisselâmın şu niyazını sık sık tekrar ederdi: “Allahım! Sen’den muhabbetini, Sen’i sevenlerin muhabbetini ve Sen’in sevgine ulaştıracak ameli talep ediyorum. Allahım! Sen’in muhabbetini bana nefsimden, ailemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevgili kıl!”

Üzüldüğünde dua ederdi: “Halim ve azim olan Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük Arş’ın Rabbi olan Allah’tan başka ilah yoktur. Kıymetli Arş’ın Rabbi, arzın Rabbi, Semâvât’ın Rabbi olan Allah’tan başka ilah yoktur.”

İyilik ister, ateşten sakınmak için dua ederdi: “Ey Rabbimiz, bize dünyâda da iyilik, güzellik ver, âhirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azâbından koru.”

Ruhaniyet ve maneviyatın ziyadesi için dua ederdi: “Ya Rab! Kalbimi nurlandır, gözümü nurlandır, kulağımı nurlandır, sağımı nurlandır, solumu nurlandır, üstümü nurlandır, altımı nurlandır, önümü nurlandır, arkamı nurlandır ve beni nûr eyle; benim damarlarımı nurlandır, etimi nurlandır, kanımı nurlandır, saçımı nurlandır, yüzümü nurlandır.”

İstiğfarı dilinden eksiz etmez, hallerinin ıslahı için dua ederdi: “Yâ Rab, benim hatâlarımı, bilmeden yaptıklarımı, işimde aşırı gitmemi ve Senin benden çok iyi bildiğin hallerimi mağfiret eyle. Allah’ım, benim latifeleşmelerimi, ciddiyet hallerimi, hatâen ve kasten yaptıklarımı ve bende olan her şeyimi mağfiret eyle!”

Hayatın kötü hallerine düşmemek için dua ederdi: “Ey Rabbim! Acizlikten, tembellikten, korkaklıktan cimrilikten, eli kolu dökülür derecede takatsizlikten, kasvetten, gafletten, zilletten, azlıktan, meskenetten sana sığınırım. Fakirlikten, küfürden, fısktan, şekavetten, nifaktan, yaptığını insanların duyması ve övgüsü için yapmaktan, riyâdan Sana sığınırım. Sağırlıktan, dilsizlikten, delilikten, cüzzamdan, abraslıktan ve kötü hastalıklardan Sana sığınırım.”

İhtiyarlık ve bunaklıktan vikaye için dua ederdi: “Allah’ım! İhtiyarlığın bunaklığına (erzeli’l-ömr) düçar olmaktan sana sığınırım.”

Sadece kendi duası ile iktifa etmez sahabesinden dua ister, yine onlara nasıl dua etmeleri gerektiğini öğretirdi. Mesela muhtereme refikaları Hz. Ayşe’ye “bütün duaları içinde toplayan bir duadır” diyerek şu duayı etmelerini tavsiye buyurmuşlardı:

“Ey Rabbim! Senden bildiğim ve bilmediğim hayrın hem çabuk, hem geç olanını istiyorum. Ey Rabbim, Rasûlünün senden istediğini istiyorum, Rasûlünün Sana sığındığı şeyden ben de Sana sığınıyorum. Allah’ım benim için kaza ettiğin şeyin âkibetini doğru yola ulaştır.”

Bir keresinde de Hz. Muaz’ın elinden tutarak şöyle demişti: “Ey Muâz, vallahi ben seni çok severim! Sana şunu tavsiye ederim: Her bir namazın arkasından, ‘Allahümme einnî alâ zikrike ve şükrike ve hüsn-ü ibadetike-Yâ Rabbi, Seni zikretmek, Sana şükretmek ve güzelce ibadet etmek için bana yardım et.’ demeyi ihmal etme.”

Duamız odur ki Rabbimiz, Rasulullah Efendimizin dua nakışlı hayatından bizim de hayatımıza hisseler nasip eylesin; bizi duadan ve ağzı dualıların dualarından mahrum eylemesin, çünkü dua Rabbimize yakınlığın ve O’na ünsiyetin anahtarıdır.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.