Mücahidlerin Kampında Hayat
Kaldığımız kampta hayat sabah namazı ile başlıyordu. Sonra bir saate yakın Kur’an okunuyor, sabah kahvaltısının ardından öğlene kadar spor yapılıyordu. Öğlen namazından sonra verilen Cihat Fıkhı dersinden sonra da savaş eğitimine geçiliyordu.
Ebu Ömer’le dağlara doğru yolculuk yapmaya devam ediyorduk. Türkiye’den gelen mücahid adayları Ebu Ömer’e bağlı kamplara dağıtıldıkça bizim sayımız da azalmıştı. Arabada benim ve Ebu Ömer’in dışında bana refakat etmesi için görevlendirilen Numan kalmıştı. Dağları, nehirleri, ormanları aştıktan sonra bizim kalacağımız kampa ulaştık. Burası 10-15 kişinin bir arada kaldığı küçük bir kamptı. Kampın etrafı ormanlarla çevriliydi. Ayrıca mücahidlerin kaldıkları yerler insansız hava uçakları tarafından tespit edilmesin diye burası da diğer kamplar gibi sıradan Afgan evleri gibi yapılmıştı. Kampın etrafında özellikle geceleri sabaha kadar nöbet tutuluyordu. Ayrıca gündüzleri eğer bir insansız hava uçağı görülürse herkesten hemen saklanmaları isteniyordu.
Dağlar insana sabrı öğretir
Ebu Ömer bizimle birlikte bir gece kaldıktan sonra kamptan ayrılmıştı. Ayrılırken de ilk fırsatta geri döneceğini söyledi. Ebu Ömer döndükten sonra yapacağım röportajlar konusunda bana yardımcı olacaktı. Fakat ne zaman döneceği belli değildi. Hatta kamptaki mücahidler Ebu Ömer’in geri dönmesinin bazen haftalar hatta aylar alabileceğini söylediler. Çünkü Ebu Ömer bir taraftan birçok kampı birden yönetiyor diğer taraftan da işgalci NATO askerlerine karşı düzenlenen operasyonlara katılıyordu. Ben görüşmelerimi yapıp, röportajlarımı tamamlayarak bir an önce Türkiye’ye dönmek istesem de burada dağların kurallarına uymak zorundaydım. Dağların en önemli kurallarından biri de sabırlı olmak, beklemeyi öğrenmekti. Modern hayat, yaşadığımız kentler bizi hıza alıştırsa da Pakistan-Afganistan sınırındaki bu bölgede dağların kurallarına uymaktan başka çarem yoktu.
Kampta günlük program
Kaldığımız kampta hayat sabah namazı ile başlıyordu. Sonra bir saate yakın Kur’an okunuyor, Kur’an okuması zayıf olanlara hocalar tarafından tecvid dersi veriliyordu. Sabah kahvaltısının ardından öğlene kadar spor yapılıyordu. Öğlen namazından sonra verilen Cihat Fıkhı dersinden sonra da savaş eğitimine geçiliyordu. Savaş eğitimi dersi bazen saatlerce sürebiliyordu. Akşamları ise daha çok laf, muhabbet ediliyor, marşlar söyleniyordu. Namazlar mutlaka toplu olarak kılınıyor, yemekler de toplu yeniyordu. Beni özellikle gece yapılan ibadetler etkiliyordu. Gece bir tarafa çekilip gözyaşları içinde dua eden, namaz kılanları seyrettikçe kendimi daha fazla sorguluyordum. Kampta birlikte kaldığımız birkaç mücahid ise adeta bu dünyayı terk etmiş gibiydi. Az konuşuyor, az yiyor ve az uyuyorlardı. Zamanlarını daha çok ibadetle geçirip kendilerini sanki şehadete hazırlıyorlardı.
Hiçbir şey CD’lerdeki gibi değil
Ben günlerimi daha çok mücahidlerle sohbet ederek, onları gözlemleyerek, günlük tutarak geçiriyordum. Mücahidler arasında öğrenciden esnafa, hocadan mühendise kadar her kesimden savaşçı vardı. Fakat en büyük zorluğu savaşı seyrettikleri cihat CD’lerinden ibaret sananlar çekiyordu. Çünkü hiçbir şey cihat CD’lerinde görüldüğü gibi değildi. Bir de İslami fikir ve hayatla yeni tanışmalarına rağmen kısa zaman sonra soluğu cihatta alanlar vardı. Onlar da zor durumdaydılar. Çünkü cihat yolculuğu sırf heyecanla çıkılacak bir yol değildi. Zaten belli bir alt yapısı olmayan, cihat yolculuğuna çıkma kararını ciddi ciddi düşünüp almak yerine bir anlık heyecanla hareket edenler kısa zamanda şartlara dayanamayıp Türkiye’ye geri dönüyordu.
Yerliler Hanefi yabancılar Selefi
Afganistan’daki mücahidler zannedilenin aksine Selefi görüşe mensup değildi. Direnişin ana omurgasını oluşturan Taliban’a bağlı Afgan direnişçiler Hanefiydi. Afgan mücahidler kendi Hanefiliklerinden asla taviz vermeseler de Selefilere tölerans tanıyorlardı. Çünkü Selefi gençlerin çoğu özellikle dışarıdan gelen Araplardan oluşuyor ve Afgan mücahidler bu fedakârlıkları nedeniyle onları takdir ediyordu. Fakat kendi savaşçılarının Selefi olmasını asla istemiyorlardı. Afganistan’daki Selefilik ise diğer ülkelerdeki cihadcı Selefilere göre daha yumuşak bir Selefilikti. Bunda da sanırım Afgan mücahidlerin etkisi büyüktü. Çünkü Afgan mücahidlerin medreseden, fıkıhtan beslenen anlayışı dışarıdan gelen Selefileri de etkiliyor ve Hanefi fıkhı Afganistan’daki Selefileri düşünce ve uygulama alanında daha da yumuşatıyordu.
Mücahidlere duyulan sevgi
Kampta en çok vakit geçirdiğim mücahid Numan’dı. Bulunduğumuz kamptaki mücahidlerin komutanı da olan Numan’la yataklarımız bile yan yanaydı. Ara sıra da kamptan dışarı çıkıp ormanda yürüyüşe çıkıyorduk. Bir gün yine ormanda yürürken fakir olduğu her halinden belli olan bir ormancı bizi durdurdu ve cebindeki bütün parayı Numan’a vermeye kalktı. Afganlılar fakir bile olsalar ellerindeki her şeyi mücahidlerle paylaşmak istiyorlardı.
Zaman zaman da kamptan dışarı çıkıp Afgan çocuklarla oyunlar oynuyordum. Özellikle ellerindeki bidonlarla su taşımak için her sabah kaldığımız kampın önünden geçen iki Afgan kardeşi çok seviyordum. Onlara öyle alışmıştım ki sabahları adeta kampın önünden geçecekleri vakti bekliyordum. Bu iki kardeş de hayatlarında ilk defa ellerine aldıkları fotoğraf makinamla oynamayı çok seviyorlardı.
Propaganda için dağıtılan radyolar
Günler, haftalar geçiyor; fakat Ebu Ömer’den haber alamıyorduk. Hiçbir şey yapmadan sırf kampta oturmak beni sıkmaya başlamıştı. Bir an önce düşündüğüm röportajları gerçekleştirmek istiyordum. Bu arada savaş iyice kızışıyor, dinlediğimiz Afgan radyosundan mücahidlerin NATO askerlerine yönelik üst üste operasyonlar gerçekleştirdiğini öğreniyorduk. Bulunduğumuz bölgede hiç televizyon görmemiştim; fakat her yerde radyolar vardı. Radyo dinleme alışkanlığı ise Afganistan’da işgalle birlikte yaygınlaşmıştı. ABD askerleri önce propagandalarını yapmak için halka radyolar dağıtmışlar, daha sonra da bu radyolardan ABD askerlerinin her birinin birer Rambo olduğuna yönelik yayınlar yapılmıştı. Fakat mücahidler başkent Kabil’in işgalinin ardından derlenip toparlanarak ABD askerlerine yönelik etkili operasyonlar düzenlemeye başlayınca her şeyin aslında bir propaganda olduğu kısa zamanda anlaşılmıştı. Fakat halk bir kere radyo dinlemeye alışmıştı.
Operasyon için hazırlık
Yaklaşık 2.5 haftadır kamptaydım. Bir gece Numan yanıma gelerek bana bir gün sonra operasyona gideceklerini, ABD ve İngiliz askerlerin bulunduğu bir askeri üsse saldıracaklarını söyledi. Daha sonra da “Biraz tehlikeli ama sen de bizimle operasyona katılıp görüntü almak ister misin?” diye sordu. Numan’ın teklifini hemen kabul ettim. Bir gazeteci için bulunmaz bir fırsattı. Numan daha sonra kamptaki mücahidleri toplayıp onlara operasyon hakkında bilgi verdi. O gece uyumadan önce katılacağım operasyonu düşündüm. Heyecanlanmıştım. Sabahleyin ise mücahidler hazırlık yapmaya başladılar. Silahlar, roketler gözden geçiriliyor, operasyon için plan yapılıyordu. Operasyon hazırlıkları akşama kadar sürdü. Kampta diğer günlerde olmayan bir hareketlilik ve heyecan vardı.
Numan’la son gecemiz
Vakit gece olunca Numan kamptaki mücahidlere sabah namazından sonra operasyon için yola çıkılacağını, bundan dolayı da herkesin erkenden yatması gerektiğini söyledi. Yatsı namazları kılındıktan sonra da mücahidler teker teker yatmaya başladı. Benim ise uykum kaçmıştı. Tüm çabalarıma rağmen uyuyamıyordum. Yaklaşık 2.5 haftadır arkadaşlık yaptığımız mücahidlere baktım. Belki de yarından sonra bazıları aramızda olmayacak, şehit düşecekti. Operasyon demek aynı zamanda şehit de demekti. Uykum tutmayınca yattığımız odadan çıkıp nöbetçilerin yanına gittim. Nöbetçilerle bir süre sohbet ettikten sonra yanımıza Numan geldi. Anlaşılan onu da uyku tutmamıştı. Ayrıca oldukça bitkin görünüyordu. Neyi olduğunu sorduğumda çok fena hasta olduğunu söyledi. Bunun üzerine Numan’a “o zaman sen operasyona katılamazsın” dedim. Fakat Numan bu operasyona katılmayı çok istediğini, komutansız operasyon olmayacağını söyledi. Numan önce rahatlamak için bir duş aldı. Daha sonra da onunla uzun uzun sohbet ettik. Bana çok sevdiği annesini, cihada nasıl katıldığını anlattı. Bu sohbetin ardından Numan’a olan sevgim daha bir artmıştı. Fakat bu sohbetin Numan’la yaptığımız son sohbet olduğundan, Numan’ın bir gün sonra şehadete yürüyeceğinden haberim yoktu.
Adem Özköse'ın Yazısı.