Kadir Bekâr

Bülent Parlak… Bir kitabının özgeçmiş kısmında “İstanbul’da yaşıyor” yazan, bir diğerinde ise özgeçmişini Çince olarak kaleme alan, “Bülent Parlak kimdir?” sorusunu soranlara insanın biyografisinin dünyanın faniliği karşısında olmayacağını söyleyen ve “İlle de kim olduğumu öğrenmek istiyorsanız en çok kızımın babasıyım” diyen iyi bir şair ve yazar. Sevgili Huzursuzluğum, Yalnızlığın İcadı (1984) ve Ricakeş isminde üç güzel esere imza atan, İzdiham Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Bülent Parlak ile hoş bir söyleşi gerçekleştirdik.

Niçin şiir yazıyorsunuz? Sizi şiir yazmaya ne teşvik etti?

Şiir yazmak için dünyaya gelmek yeterli. Dünyaya gelmeyen hiç kimse şiir yazamaz. Ben de dünyaya geldim ve şiir yazmak nasip oldu. Söyleyemedikçe kalemi elime aldım. Söylesem yazamazdım, anlatsam da. Ne kadar sustum, o kadar yazdım.

Günümüz şiirini ve şairlerini nasıl buluyorsunuz? Şair olmayı kafasına koyan gençlere neler tavsiye edersiniz?

Çok fazla başka şiir ve şairlerle ilgilendiğim söylenemez. İyi bir şiir ve dergi takipçisiyim. İyi olan şiir insanı heyecanlandırıyor. Beni de. Benim nasıl bulduğum çok önemli değil. Zaman şaire ve şiire karar veriyor. Çünkü şiir, zamanın ruhunu yakalayabilir ama sonraki ve kendinden önceki vakitlere sırtını dönüyorsa unutulmaya mahkûmdur. Şiir, bütün zamanları kapsamalı. Yoksa vefat ediyor bir süre sonra. Sorunuzdaki “şair olmayı kafasına koymak” diye bir tabir olamaz. Şiir gelirse onu kimse durduramaz.

Şair olmanın dayanılmaz bir yükü var mı sizce? Varsa bu yükü nasıl omuzluyorsunuz?

Çıldırarak ve herkesten daha fazla her şeyi sırtıma koyarak bu yükü omuzluyorum. Şiir yazma anı çok özel bir an ve bunu sadece kalemi eline alanlar bilir. En çok yoran da işte o anlar. Sanki beyninizin üstüne bütün dünya çöküyor ve bir daha kalkmayacağını düşünüyorsunuz. Şiir bittikten sonra her şey daha gösterişli değil daha sade oluyor.

“Trapezin Elleri” şiirinize “Müminler kardeştir / İşte bu yüzden öldürürler birbirlerini” dizeleri ile başlıyorsunuz. Ülkemizde ve dünyada olan bunca ölüm sizce nedendir acaba?

İnsan, kendine iyilik yapana ve kendini Yaradan’a ihanet etmeyi bir meslek haline getirmiş ve bundan çoğu zaman haz alan bir varlık. İmtihan burada başlıyor. Siz bu hazza karşı mı koyacaksınız yoksa red mi edeceksiniz? Her gün, her saat, her dakika karşılaştığımız bu hazla ettiğimiz mücadele kadar insan olabiliyoruz. Dünyada çok insan ölmüyor, dünyada Müslümanlar ölüyor. Sebebini hepimiz biliyoruz. Çünkü İslam’a ait değiliz. Ne bu ülkeleri yönetenler ne de tebaa İslam’a ait değil. Söylediğim, her zaman söylediğim şeyi size de söyleyeyim: Müslüman insanlar İslamiyet’i üzmemeli. Üzüyorlar.

Gittikçe nüfusu artan ve kalabalıklaşan bir dünya var. Lakin bu kalabalığa rağmen bir sürü yalnızlaşan insan… Sizce insanoğlu neden bu kadar yalnız hissediyor kendisini?

Ben yalnızlaşmanın akıştaki hızla alakalı olduğunu düşünüyorum. Kalabalıklarla çok alakalı olduğunu düşünmüyorum. Zaman ne kadar hızlanıyorsa o kadar yalnızlaşıyor insan. Özlemek duygusu kalmadı mesela çünkü özlemek duygusunu yok eden teknoloji her şeyi sardı. Konuşma ihtiyacı da kalmadı canlılarla. Çünkü cansızlar artık canlılardan daha çekici. Teknoloji aklınıza geliyorsa doğrudur ama eksiktir. Biz yani tüm insanlar yenilmek ve fark etmemek için elimizden gelen bütün çabayı eksiksiz gösteriyoruz. Yenilince de şikâyet etmeye başlıyoruz. İnsanlar bence yukarıdan bakıldıklarında çok komik varlıklar.

Bir yazınızda “kimse inanmıyor dünyadaki en güzel yönetim biçiminin merhamet olduğuna” diyorsunuz. Merhameti ve nice güzel duyguları canlı tutmak için neler yapmalıyız?

Merhamet unuttuğumuz ve unutturulmak için özel gayret gösterilen bir kelime. Merhametiniz yoksa siz hiçbir şeysiniz. Biz de. Azıcık zihnimizin pasını attığımızda ve başımızı dünyanın insanın canına ot tıkayan işlerinden sıyrıldığımızda ihtiyacımız olanı fark edeceğiz. İnsan adaletini zalimlerden bulmadıkça yaptığı yanlışların farkına varmıyor.

Sevgili Huzursuzluğum, Yalnızlığın İcadı (1984) ve Ricakeş... Bu üç güzel eserin ortaya çıkış hikâyelerinden bahseder misiniz? Bu eserlerin dışında yeni bir kitap çalışmanız var mıdır?

İlk kitabım Sevgili Huzursuzluğum, Dergâh Dergisi’nde 2005 yılından 2010 yılına kadar yayınladığım şiirlerden oluşuyor. Çok sevdiğim Mustafa Kutlu’nun büyük emeği var bende. Kâğıtlara yazdığım şiiri masasına bıraktığımda önce biraz bekler, sonra şiiri okumaya başlar ve dosyasına bırakırdı. Hiçbir zaman yayınlanacağından emin olamadım, yayınlanıp yayınlanmayacağını çok merak etsem de soramadım. Beş yılın sonunda 22 şiir olmuştu ve bunları Sevgili Huzursuzluğum adıyla yayınladım. Şiir yazarken bu esnada denemeler de yazdım. Yalnızlığın İcadı (1984) bu denemelerden oluşuyor. İlk baskısı 2012’de oldu. 2010’dan sonra yazdığım şiirleri de Ricakeş ismiyle kitaplaştırdım. İlk kez size söylüyorum. Bu üç kitap aslında bir üçleme. Üçünü de okuyanlar şunun farkına varabilir. Ne denemeler şiirlerden kopuk ne de şiirler denemelerden. Şiire uymayanı denemelerde söyledim, şiire yakıştıramadıklarımı ya da sözle daha fazla gevezelik yapmak istediklerimi denemelerde.

Bir ya da iki sene sonra yeni bir şiir kitabı daha yayınlamayı düşünüyorum. Bir de Türkiye sosyolojini, insanımızın psikolojisini ele alan bir kitap hazırlığım var. Bir şiir kitabı daha yayınlayıp şiir yazmayı bırakacağım. Kırkından sonra şiir yazmanın doğru olduğunu düşünmüyorum.

İzdiham Dergisi olarak temelde neyi amaçlıyorsunuz? İnternet ve sosyal medyanın İzdiham Dergisi’ne gelişimine olumlu katkı sağladığını düşünüyor musunuz?

Amaç yok. Benim dergi çıkarırken ve şiir yazarken bir amacım yok. Hikâyemi bilmiyorsunuz, ben anlatmak istemiyorum. Titizlendiğim tek şey yaptığım şeylerin en iyisini yapmak. İnsanın amacının olması vahşeti de doğuruyor. Amaca giden yollarda başkalarının cesetlerine çok rastladım. O yüzden biz amaçsız kalalım ama yapacağımız şeylerin en iyisini yapalım. Bu kendimize ve yaptığımız işlere saygıdır.

İzdiham, izdiham.com olarak internetten yayına başlayan ve sonra da matbu haline gelen bir dergi. Sanırım Türkiye’de bir ilkti bu. 2007’de yayın hayatına başlayan izdiham.com sonra İzdiham Dergisi’ni doğurdu, sonra İzdiham Yayınları’nı; şimdi de bir İzdiham Kitap Kahve’miz oldu. Parklarda tanıtımını yaptığım İzdiham Dergisi artık sosyal medyadan tanıtılıyor. Sosyal medya hesabımız evet çok takip ediliyor. Ama bunun bende bir karşılığı yok. Çünkü gerçekten dışarıdan bakıldığında çok saçma bir kullanımı var hesapların. Ama herkes şunu gördü. İzdiham samimiydi ve bu topraklardan yetişmiş, hiçbir arka planı olmayan, dayatmayan, ayırmayan, güzelliği ve paylaşmayı öne çıkaran bir dergiydi. Hataları bile doğrularından fazla olan bir dergi.

Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederiz. Son olarak Genç Dergisi okurlarına özel olarak neler söylemek istersiniz?

Vatanlarına, memleketlerine, insana ve kendilerine sahip çıksınlar.


GENÇ'ın Yazısı.