Bende Bilgi 5 Lira!
Bilgi ucuz değil. Çok pahalı bir şey. Elimizden, ona ulaşacağımız kolaylıklar bir alınsa, ne kibriti, ne mumu bulabilir, öylece karanlıkta, kalakalırız.
Genç Gönüllüler’in öncülerinden aziz dostum Seyfullah Bayram, geçmiş bir zamanda, yeni aldığım notebook için “-Hayırlı olsun.” dedikten sonra, bana yardımcı olmak için “-Bunun şöyle bir özelliği var, mouse zeminini iki parmağınla aynı anda aşağı yukarı sürgüleyerek kullanırsan, ekrandaki sayfayı aşağı yukarı topyekün hareket ettirebilirsin” dedi.
O an hemen cebimden 5 lira çıkardım ve kendisine uzattım. “-Hayırdır?” dedi; “-Sen bunu bana haber vermeseydin, bu cihazı eskitinceye kadar bu kolaylığı belki de yaşayamazdım, bedeli olarak kabul ediver!” dedim. :)
O gün bugündür, kime bilmediği bir şeyi söylesem, öğretsem, bildirsem, muzipliğine “-Borcunuz 5 lira!” diyorum. :)
Maksadım, bilginin ciddi bir değeri ve onu elde etmenin bir bedeli olması gerektiğini anımsatmak.
Kasım ayında, “Öğretmenler Günü” diye bir gün var. Aslında yılın her bir ânında akıldan çıkarılmayası bu emektarlarımız için 365’te 1 günü özel kılmak, maksadını aşmadıkça, hiç de fenâ olmuyor...
Her âyetinde sonsuz anlam ve hikmet mevcudiyeti bulunan Kur’an-ı Kerim’in ilk ayetleri içerisindeki “-O sana bilmediklerini öğretti.” ifadeleri, çok etkileyici gelir bana.
İnsanlığın ıslâhı ve doğru yolu bulması için onlara “öğretmenler” gönderen Allah, bu kutlu kullarının, peygamberlerinin eğitilmesi meselesini de Cebrâil isimli meleği vâsıtası ile bizâtihî, Kendisi hâlletmiş.
Böylesine değerli bir mesleği icrâ edenlerin mes’ûliyetleri çok büyük.
“-40 dakikalık dersleri 30-35 dakikada bitirdik, derslere kâh 1, kâh 2-3 dakika geç girdik, çok aşırı hasta olmasak da okula gitmemek için idâreden sevk/izin aldık, ondan sonra da emekli ikramiyemizden hayır görmedik; ben bunlara bağlıyorum bu bereketsizliği.” diye müthiş bir özeleştiri yapmıştı çok sevdiğim bir hocam, ağabeyim...
Bunun yanında, eski zamanda, her gün kendisiyle okulda kalacak iki gönüllü öğretmeniyle paçalarını sıvayıp bir saat, iki saat tuvalet-lavabo temizliği yapan İmam Hatip Okulu müdürünü;
“-Evlâtlarım, bir gün okula gelmediğimi görürseniz, o gün cenazeme iştirak edebilirsiniz” diyen lise öğretmenini;
5 dakika geç kaldığı dersi, teneffüs zilinden 5 dakika sonrasına kadar işleyip ilk fırsatta öğrencilerine ikramda bulunarak onlardan helâllik isteyen eğitimciyi duyunca içiniz bir hoş oluyor.
‘‘Nerdeeee?’’ diyoruz şimdi, nerde onlar?
Lâkin bu zamanda, öğretmenin gayret ve saygınlığından çok, öğrencilerin yozlaşma, gevşeme hatta ahlaksızlaşmasından söz etmek daha fazla önemli.
Bunda, ‘zamâne öğretmeni’ kesiminin olumsuz katkıları da etkili olabilir ama üzülerek ifâde etmek gerekir ki bilginin taşıyıcısı ve enjekte edicisi öğretmenler maalesef öğrencileri tarafından hiç de lâyık olmadıkları muamelelere mâruz kalıyorlar.
Birer curcuna mahalli olan sınıflarda, en basiti söz hakkı isteyerek konuşmayı bile iki binli yılların öncesinde bırakmış gibiyiz.
Oysa onlardan, öğretmen ve hocalardan öğrenilecek, alınacak, depolanacak hatta kullanılacak bilgilerle hayatın ve geleceğin tanzim edileceği gerçeğinden çok uzakta öğrenciler.
Eskimez eskilerin, kendisine acımasız dayak atan hocalarını yolda gördüklerinde, öpmek için onların ellerine sarılma hissiyatlarında bir hikmet var, bir vefâ var.
Bilmem, hiç düşündünüz, hiç uyguladınız, ya da hiç tekrar ettiniz mi, üzerinizde en çok emeği olduğunu düşündüğünüz öğretmenlerinizi ziyâret etmeyi? Başta kendim, hiçbirimiz ihmâl etmemeliyiz aslında.
Onlar aslında bulunmaz Hint kumaşı. Asr-ı Saadet’te bile öyleydi. Medine’ye insanlara İslâm’ı öğretmeye ilk kim gidecek? Mus’ab Bin Umeyr. Uhud gibi en kritik savaşta sancak kime verilecek? Mus’ab Bin Umeyr’e. En büyük şehitlik mertebeleri de hep onlarda.
Bilgi ucuz değil. Çok pahalı bir şey. Elimizden, ona ulaşacağımız kolaylıklar bir alınsa, ne kibriti, ne mumu bulabilir, öylece karanlıkta, kalakalırız.
Halit Yasir Özoğul'ın Yazısı.