Yunus Emre Tozal

Dominant kültürlerin baskısından uzaklaşmak isteyen toplumlar, edebiyat ve eleştiride kendine özgün üslupları nasıl yakalayabilirler? Elbette dergilerle!

Usul, Üslup ve Edebiyat İlişkisi

Edebiyat ve eleştiri, kadim kültürlerde insanların yaşama biçimleriyle ortaya çıkan, toplumların hayata bakış açılarını yansıtan, düşünce dünyalarından estetik değerlerine kadar geleceğe dair izler bırakan yargıların ve yazılı kaynakların bütünüdür denebilir. İlk çağlardan Antik Mısır’a, Hint, İran ve Araplara, Mezopotamya yöresindeki kadim uygarlıklara kadar hemen her kültürün edebiyat sahasında çalışmalar yaptığını, literatürlerin oluştuğunu eski yazılı kaynaklardan okuyabiliyoruz. Arapların ve İranlıların şiire düşkünlüğü, dillerindeki ahengi ve yaşayış tarzlarıyla uyumunu ortaya koyduğu gibi, edebiyat, hemen her kültürde toplumların zihnî ve ruhî gelişimlerinin bir ürünü olarak varolagelmiştir. Üzerinde yaşadığımız toprakların da şiirde, edebiyatta ve musikide altın çağlarını yaşadığı dönemleri olmuştur. Bu dönemlerin zirve isimleri gerek şiirde, gerek musikide ve gerek diğer sanat dallarında zihni gelişimi en üst dereceye kadar taşımaya çalışmış, ürünleriyle de yaşadıkları medeniyetlerine en önemli katkıları sağlamışlardır.

Edebiyatın, eleştirinin, musikinin ya da diğer sanat dallarının altın çağlarını yaşayan bir toplumda ürün ortaya koymak demek, belirli bir üslubu, ahengi ve estetik bakış açısını da ortaya koymak anlamına geldiğinden, her sanat eseri, içinde yaşanılan zamanın ruhunu ve zenginliklerini taşımaktadır. Söz gelimi gerek klasik gerekse dinî Türk musikisinde muhteşem eserler bestelemiş, aynı zamanda hattat ve şair olan Buhurizade Mustafa Itri Efendi’nin eserlerinde, biz, hem o dönemin edebiyatını, hem şiirde geldiği noktayı, hem düşünme ve yaşam tarzını, hem tasavvufi imgeleri, hem de müzikte oluşan ahengi okuyabiliriz. Bir usul ve üsluptur Itri’nin eserleri bizim için. Edebiyat sahasında da Şeyh Galip’in şiirlerinden o dönemin üslubunu çıkarabilir, o üslubu oluşturan imgeleri ve yaşama biçimlerini analiz edebiliriz. Bir usul izlemek, üslubu ve bilgiyi gerektirir. Usul, günümüz diliyle yöntem ve metot, hem edebiyatta hem diğer sanat dallarında bilginin, ahengin, sanatın ve yaşama biçimlerinin özlerinden meydana gelir ve üslubu oluşturur. Üslup sahibi şairler, şiirleriyle yaşadıkları devirlerin zirve şairleri olarak anılırlar. Çünkü ortaya koydukları ürünler, salt anlamda bir sanat ürünü değildir, birçok anlamı ve metaforu da içinde barındırır. “Üslub-u beyan aynıyla insandır” diyen Yahya Kemal Beyatlı, üslubun kendisi kadar sunuş biçiminin de önemini ortaya koyar. Üslubu meydana getiren usul, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt eder. Üslup sahibi eserler, aynı zamanda bir ekol sahibi eserlerdir.

Todorov, çağımızda edebiyat ve eleştiri eserlerinin yanı sıra, siyasal ve toplumsal eserleriyle de tanınmakta. Todorov’un “Edebiyat Kavramı ve Öteki Denemeler” adıyla yayınladığı kitabı ise, “edebiyat nedir?” gibi çetrefilli bir sorunun cevabını aramakla birlikte, edebiyatı işlevsel ve yapısal olarak iki farklı düzlemde ele alıyor ve “tür meselesi” üzerine odaklanıyor. Edebiyatta türlerin yok olmadığını, kabuk değiştirerek “biçim” ve “yapı” kavramlarıyla şekillenerek farklı kalıplara dönüştüğünü söyleyen Todorov’un elbette ki bu düşüncesinde yapısalcı akımın önde gelen isimlerinden Roland Barthes’ten etkilendiği söylenebilir. Ne var ki bu etkileniş, Tadorov’un edebiyata ve eleştiriye bakışını da “biçimci-yapısalcı okul” düşüncesiyle şekillendirmiş, Fransız Dil Bilimci Ferdinand de Saussure’un çalışmalarını da merkez edinmesini sağlamıştır. Tadorov’un bakış açısında edebiyat ve eleştiri, toplumların kendilerine has değer ve medeniyet zenginliklerinden değil, pozitivizmin evrensel yasa ve kümeler anlayışına göre şekillenir. Dilin ve üslubun değiştiği, düşüncenin harmanlanırken dominant olan toplumların algısına göre şekillendiğini belirten Todorov, bir yönüyle Jean Baudrillard’ın gösterge toplumunun işlevleri olarak saydığı referansları da edebiyat kuramının tarihsel yapısını oluşturmaya çalışırken kullanır. Peki o halde, dominant kültürlerin baskısından uzaklaşmak isteyen toplumlar, edebiyat ve eleştiride kendine özgün üslupları nasıl yakalayabilirler? Elbette dergilerle! Dergiler, bir toplumun edebiyat, eleştiri ve düşünce alanında Cemil Meriç’in o meşhur deyişiyle ‘hür tefekkürün kaleleri’dir. Dergilerle yerel kültür aktarılır, aynı zamanda yeni üsluplar yeni metotlar ve yeni biçim ve formlar dergilerle geliştirilir. Bu yüzden dergilerin edebiyata etkisi önemlidir, dergiler Tanpınar’ın deyişiyle mazi ile yaşanılan anı bütünleştirerek farklı seslerin duyulmasına ve aynı zamanda geliştirilebilmesine zemin hazırlar.

1930’lu Yıllardan Günümüze Dergiler

Türkiye’de özellikle 1930’lu yıllardan itibaren dergi ortamlarının oluşturulmaya başlandığı söylenebilir. Edebiyat alanından düşünce ve fikir alanına birçok alanda dergilerin yayınlanması, sadece edebiyat ortamında değil, hemen her alanda gelişmeler kaydetmiş, üzerinde yaşadığımız zengin kültürü daha görünür kılmıştır. Bu anlamda 1933’te yayınlanmaya başlanan ve halen devam eden Varlık Dergisi, bugün edebiyat ve eleştiri dünyasında bir ekol oluşturmuştur. 1930’dan önce de örneğin başyazarlığını Mehmet Akif Ersoy’un yaptığı ve İslamcılık Düşüncesi’nin tezlerini oluşturduğu Sırat-ı Müstakim Dergisi, fikir alanına sürekli gündemde tutunmuştur. Gündemde tutunan dergiler, aynı zamanda toplumu da beslemiş ve tabir-i caizse çağın fotoğrafını çekmişlerdir. 1943-1978 yılları arasında, Necip Fazıl Kısakürek’in değişik evrelerde yayınladığı Büyük Doğu, Sezai Karakoç önderliğinde Nisan 1960’dan günümüze edebiyat ve siyaset alanında yayınlanan Diriliş, Cemal Süreya’nın 1960 Ağustos ayında yayınlamaya başladığı Papirüs, çok kısa zamanda yazarların buluştuğu adresler olmuşlardır. Yine 1976-1990 yılları arasında dönemin en ses getiren dergilerinden Mavera, İsmet Özel ile Ataol Behramoğlu’nun çıkarmaya başladığı Halkın Dostları ve Nuri Pakdil’in evresinde oluşan Edebiyat Dergisi buluşmaları da o dönemde yapılan önemli atölye çalışmalarıydı.

90’lı yıllara gelirken, sol tarafta Enis Batur öncülüğünde Gergedan ve sağda Mustafa Kutlu öncülüğünde Dergâh dergileri, aynı zamanda bir toplanma yeri görevindeydi. Dergâh’ın baş sayfalarında İsmet Özel’in zirve şiirlerini görebileceğimiz gibi Gergedan’ın da II. Yeni ve II. Yeni’den sonraki şairleri etrafında topladığını görüyoruz. Bu dönemde 65-80 yılları arasındaki hareketliliğin devam ettiği söylenebilir. 90’larda ve 2000’li yıllara doğru yayınlanmaya başlayan kitap dergileri de yazarların yetiştiği mecralar oluyor. Kitap-lık, Kitap Haber, Merdiven Şiir, Matbuat, Kitap Postası da genç kuşakların yetişmesinde önemli rol oynadılar. Yine bu yıllarda başlayan ve önemli eleştiri yazıları yayınlayan Virgül Dergisi de, kitap dergiciliğine yeni bir soluk kazandırdı. Yaklaşık 12 yıl çıkarak eleştirinin gelişimine katkı sağlayan dergi, 2009 Eylül’de yayın hayatına son verirken, diğer taraftan Ayraç Kitap Dergisi’nin yayınlanmaya başlaması aynı döneme denk geldi. Ayraç da Virgül gibi edebiyat eleştirisine önem vererek yayıncıların, editör ve yazarların buluştuğu bir dergi oldu.

2000’li yıllardan sonrasına genel olarak baktığımızda, Virgül ve Ayraç’ın da içinde bulunduğu süreçte dergicilikte yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. Gerek ideal genç yetiştirme çabasıyla yayınlanmaya başlayan Genç Dergi, gerek edebiyat camiasında önem verilen isimlerin dergiciliğe başlaması, gençler için büyük bir imkân oluşturdular. Mürsel Sönmez’in Bir Nokta’sı, Şeref Akbaba’nın Ay Vakti dergisi, Ali Haydar Haksal’ın Yedi İklim’i, Hakan Şarkdemir’in Karagöz’ü, Bülent Parlak’ın İzdiham’ı ve son yıllarda adından oldukça söz ettiren İbrahim Tenekeci’nin İtibar Dergisi, yazıya başlayan gençlerin yetiştiği yerler olduğu gibi, edebiyat camiasında da yazarların buluştuğu mecralar oldu. 2005’ten sonra Bursa, İzmir, Ankara, Erzurum ve Trabzon başta olmak üzere birçok Anadolu şehrinde yayınlanmaya başlayan fanzinler ve hatta fotokopiyle çoğaltılan dergiler de taşra edebiyatının gelişimine katkı sağladılar.

2010 ve sonrasına geldiğimizde, şahsi hikâyelerin ön plana çıktığı Ot, Kafa, Bavul gibi dergiler, dergi okurunun artışına katkı sağladılar. Bu dergilere ayrıca yeni yayınlanmaya başlayan CF ve Cins Dergisi’nin de eklenmesi, popüler kültürün nasıl evrim geçirdiğini izlemek isteyenler için büyük bir imkândır. Kitap dergiciliğinde yayın hayatına başlayan Arka Kapak, önemli eleştirmenlerin buluştuğu dergi çevresiyle büyük beğeni topladı. Farklı konseptleriyle dikkat çeken Lacivert ve Nihayet dergilerinin toplumun her kesiminden okurlarının gittikçe artması, dergicilikte daha heyecanlı ve aktif yılların geleceğine bir işaret gibi… Bu açıdan 2015 sonrasında bizleri neler bekliyor, hep birlikte göreceğiz.


GENÇ'ın Yazısı.