Dünyaya Hâkim Olmak İçin, Uzaya Hâkim Olmalıyız!
Muaz Erdem - Musa Elmas
Uzaya çıkan ikinci Müslüman ve tek Suriyeli kozmonot olma ünvanına sahip Muhammed Faris Suriye’nin Halep şehri’nde doğdu. Hava Harp Okulu’na savaş pilotu olmak için girdi ve 1973’te mezun oldu. Savaş pilotu olarak birçok rütbede bulundu. 1985’te büyük bir grup içerisinden, tâbî tutulduğu zor sınavların sonucunda uzay bilimleri eğitimi almak için Sovyetler Birliği’ndeki Yıldızkent’e (Star Cıty) gitmeye hak kazandı. Yıldızkent’teki 2 yıl süren zorlu eğitimlerden sonra 22 Temmuz 1987’de Soyuz TM-3 uzay aracı ile Ruslara ait Mir Uzay İstasyonu’na çıktı. Uzayda kaldığı 8 günlük süre zarfında 13 farklı bilimsel deney gerçekleştirdi. Muhammed Faris, uzaydan dönünce halk kahramanı hâline geldi ve Hafız Esed’in sağ kolu oldu. Adına havalimanı bile olan Faris, iç savaşın başlamasıyla muhaliflerin safına geçti. Yurt dışına çıkış yasağı olmasına rağmen MİT’in yardımıyla Türkiye’ye geldi. 3 senedir İstanbul’da yaşayan Muhammed Faris ile Takiyüddin Astronomi Topluluğu ve Genç Bilim olarak Gazanfer Ağa Medresesi’nde uzay yolculuğu ve Suriye’deki durum hakkında röportaj yaptık.
Kozmonot olmak için ne gibi eğitimler aldınız?
Bir kozmonotun sahip olması gereken 3 önemli özellik vardır. Birincisi iyi bir sağlığa sahip olması gerekir. İkinci olarak öğrenmeye açık olması gerekir. Yani çeşitli ilimleri öğrenmeye kabiliyetli olması gerekir. Üçüncü olarak da uzay ortamına alışabilecek bir psikolojiye sahip olması gerekir. Çünkü uzayda hayat cidden çok zor. İşte bu üç hususta Moskova’daki Yıldızkent’te 2 sene süren bir eğitime tâbi tutulduk.
Her gün sabah 8’de başlayan eğitimimiz akşam 6’da sona eriyordu. Bu dersler astronomi ve kozmonotluk ile ilgiliydi. Ve her akşam saat 4’ten 6’ya kadar fiziksel aktivite yapıyorduk. Bu birinci senenin programı. İkinci sene de eğitime devam ediyoruz. Fakat bu eğitime istasyon ve uzay gemisinde uygulama dersleri ekleniyor. Uygulamalarda olağanüstü durumlar için de eğitiliyorduk. Uygulamadan önce ve sonra tartıldığımız zaman 3 kilo verdiğimizi görüyorduk. Yeryüzündeki eğitim çok zor şartlarda yapılıyordu ki uzaydaki zor şartlara alışmak daha kolay olsun.
Kozmonot adayları genellikle savaş pilotlarından seçiliyor. Bunun sebebi nedir?
Birçok tecrübeden sonra savaş pilotlarının uzay ortamına daha rahat adapte olabileceği anlaşıldı. Bu yüzden uzaya giden bir kimsenin, örneğin benim gibi 8 günlüğüne giden birinin uzaya daha rahat alışabilmesi için savaş pilotlarından seçilmesi gerekliydi. Allah bizi yerçekiminin olduğu bir ortama göre yaratmış. Kan basıncından kalbin işlevine ve bağırsakların hareketlerine kadar vücudumuzdaki her şey yerçekimine uyumlu bir şekilde çalışır. Uzaya çıktığında insan bedenindeki her şey bir şaşkınlığa uğrar. Baş dönmesi, mide bulantısı gibi şeyler hisseder. Aynı zamanda deri ve gözlerin şişmesi gibi çok zor durumlar meydana gelir. Savaş pilotları da uçuşları sırasında bu gibi etkilere mâruz kalır. İnsan vücudundaki hücrelerin bir hafızası olduğu için bu yaşadıklarını asla unutmaz ve bu yüzden savaş pilotları uzay ortamına daha hızlı uyum sağlar.
Sizi uzay istasyonuna götürecek rokete bindiğinizde neler hissettiniz?
İnanılmaz bir duygu. Kabine geçip oturduktan 3 saat sonra kalkışa geçiyoruz. İşte tam bu aşamada, geçmişte birçok olay yaşandı. Birçok kozmonot öldü. İman burada yardıma koşuyor. Ben şöyle düşünüyordum: “Eğer âlemlerin Rabbi olan Allah burada ölmemi istemişse, sorun yok demektir. Öyleyse bana düşen işime odaklanmak olmalı.” Koltuğa oturduğumda nabzım dakikada 82 kere atıyordu. Rus kozmonotlarınki ise dakikada 125 kere atıyordu. Bu gerçekten çok önemli bir mesele. Yukarı çıkıp da Yaratan’ın azâmetini gördüğünde sahih imanı hissediyorsun. Gerçekten imanın artıyor.
Uzaya giden ikinci Müslüman ve tek Suriyelisiniz, bu nasıl bir duygu? Ayrıca Müslümanların uzay çalışmaları hakkında ne dersiniz, tavsiyeleriniz nelerdir?
Şüphesiz ki bundan dolayı çok mutluyum. Mutluyum ama aynı zamanda üzgünüm. Tarihe bakacak olursak görürüz ki Müslüman âlimler tıp, coğrafya, edebiyat gibi birçok ilim dalında insanlığa çok büyük hizmetler sunmuştur. Ben de insanlığa bir şey sundum ve bundan dolayı mutluyum. Ama isterdim ki roket ve uzay gemisi Müslümanların olsun. İnşallah olur.
Tavsiyelere gelecek olursak, uzay bilimi büyük ve madden külfetli bir ilimdir. Bu yoldaki talebelere çabalamalarını tavsiye ediyorum ve arzu ediyorum ki İslam ülkeleri bir araya gelir ve uzay ajansı kurarlar. Mesela Avrupa Uzay Ajansı var. Neden bizim de uzay ajansımız olmasın? İnşallah olacak. Eğer dünyaya hâkim olmak istiyorsak, uzaya hâkim olmalıyız.
Siyasete geçecek olursak, sizin muhalif yönünüzü biliyoruz. Suriye’de yaşanan süreci nasıl yorumluyorsunuz?
Ben her zaman için zulüm ve yanlışa karşı oldum. Hafız Esed beni yanına aldığında da bu hâlimi korudum. Zulüm her şeyde kendini göstermeye başlamıştı. Zulüm okuldaydı, üniversitedeydi, karakoldaydı, mahkemedeydi, ordudaydı, caddedeydi. Yani hayatın her alanında zulüm vardı. Suriye halkı uzun süre sabretti. 1980’de Suriye halkı ayaklandı ve bunun karşılığında Hama ve Halep’in bir kısmı yerle bir edildi. Bu zulüm üzerine Suriye halkı sustu. Beşer Esed geldi. Onun zulmü babasından daha fazlaydı. Nitekim fesat Suriye’de yayıldı. Beşer Esed’in nizamı halkın onurunu ve hürriyetini çaldı. Ülkenin bütün mallarına el koyup, fesadı tüm ülkeye yaydılar. Halk çok sabretti, hapishaneler doldu. İnsanlar Allah yerine Esed’e secde etmeye başladılar. Halk yine de sabretti. Ama 2012’deki devrimde patladı! Ne yazık ki Esed yandaşları bir söylem oluşturdu: “Ya Esed, ya da ülkeyi yakarız!” Suriye halkı da bir karar verdi ve dedi ki: “O ülkeyi yaksa da ölse de nihayetinde gitmiş olacak!” Şimdiki Esed 4 yıldan beri ülkeyi yakıp yıkmaya başladı. Ne yazık ki onu yönetenler dış güçler. Esed ise dış güçlerin yaptıklarına gözlerini kapayıp kayıtsız kaldı. Yıkım, katliam, zulüm… Tarihte onun gibi (zalim) gelmedi! Şu an Suriye’nin yarısından fazlası yıkılmış hâlde ve 1 milyon ölü var. Birilerinin söylediği gibi 300.000 değil! 1,5 milyon sakat var. Ne yazık ki Ruslar, İranlılar, Hizbuşşeytan (!) ve civardaki diğer topluluklar da Suriye’ye girdi. Şimdi de Ruslar devletin düzenini sağlamak için terörle mücadele ettiklerini söylüyor. Fakat onlar bu fasid düzenle savaşan mutedil Özgür Suriye Ordusu’na karşı savaşıyorlar. Fakat onlar yalan söylüyorlar! Esed yalan söylüyor, İran yalan söylüyor ve Suriye halkını vuran herkes yalan söylüyor. Ben şimdi bunlara, Suriye halkını, çocuklarını, kadınlarını katledenlere söylüyorum ki inşallah kazanan biz olacağız! Çünkü biz Hakk’ın tarafındayız!
Ben her zaman için zulüm ve yanlışa karşı oldum. Hafız Esed beni yanına aldığında da bu hâlimi korudum. Zulüm her şeyde kendini göstermeye başlamıştı. Zulüm okuldaydı, üniversitedeydi, karakoldaydı, mahkemedeydi, ordudaydı, caddedeydi. Yani hayatın her alanında zulüm vardı.
Biz de sizinle beraberiz.
Türkiye halkının Suriye halkına karşı olan muamelesi gerçekten çok iyi.
Siz muhacir, biz ensarız inşaallah!
İnşaallah, bizim duygularımız da böyle. Çünkü Resûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem- “Mü’min mü’minin kardeşidir!” buyurmuştur ve inşallah biz de kardeşiz! Tabi ki de bazı sıkıntılar olabilir. Fakat bu bazı insanların olayları büyütmesinden ibaret.
Özgür Suriye Ordusu’nun savaşı kazanmasının yolu nerden geçiyor? Türkiye ne kadar yardımcı oluyor?
Özgür Suriye Ordusu için şunu söylemek istiyorum: Bütün şer odakları Özgür Suriye Ordusu’nu parçalamak için onun içine sızdılar. Birçok ülke Suriye’deki duruma müdahil oldu ve Özgür Suriye Ordusu’nu “ al bu yardımı sen bana tabisin” diyerek parçaladılar. Elbette ki Özgür Suriye Ordusu’nun yardıma, paraya, gıdaya vs. ihtiyacı var. Böylece Özgür Suriye Ordusu parçalandı. Ben görüyorum ki Özgür Suriye Ordusu yeniden birleşmeye başlıyor ki olması gereken de budur. Türkiye, Suriye halkına ve Özgür Suriye Ordusu’na çok yardım etti, hâlâ da ediyor. Birçok ülkeden gelen baskıya rağmen Türkiye desteğine devam ediyor. Onlar “Yardım etme” diyor fakat Türkiye yardım etmeye devam ediyor.
Buraya kadar zahmet edip geldiğiniz ve bizi kırmayıp röportaj talebimizi geri çevirmediğiniz için teşekkür ediyoruz.
Ben de çok mutlu oldum. Ben ne zaman öğretiyorsam o zaman mutlu oluyorum. Âlim ilmini açıklamaktan korkmamalı çünkü bunun hesabını Allah’a verecektir. Biz Peygamberimiz’den böyle öğrendik.
Muaz Erdem'ın Yazısı.