Üniversiteye Yeni Başlayanlara Tavsiyeler
Yusuf Özdemir
Dile kolay 6 yıl olmuş… İstanbul Tıp Fakültesi’ne kayıt olmaya geldiğim günü dün gibi hatırlıyorum. Zaman çabuk geçiyor ve biz onu hızla tüketiyoruz. Ne durup düşünmeye ne de görüp hissetmeye vaktimiz olmuyor. Artık bir üniversiteli olarak “yaşlı” sayılabileceğim şu günlerde, hayat yolculuğunun bu safhasına yeni adım atmış kardeşlerimle zaman zaman paylaştığım tavsiyeleri bir araya toplayayım dedim.
1. Yabancı Dil Öğrenin
Evet, bu cümleyi belki defalarca duydunuz ve yüzlerce kez daha duyacaksınız. Ama bu konuda pişmanlıkları olan biri olarak söylüyorum; eğer bu dünyada bir şeyleri değiştirmeye, farklı olmaya, ön plana çıkmaya ya da sadece para kazanmaya ve hobilerinizle uğraşmaya bile niyetliyseniz, yani hangi durumda olursanız olun “İngilizce” size lazım olacak. Bir bilimsel makale okumak istediğinizde, bir bilgisayar programının nasıl kullanıldığını merak ettiğinizde, Filistin’in tarihini öğrenmek istediğinizde ya da yurtdışındaki eğitim fırsatları hakkında bilgi almak istediğinizde… Konu ne olursa olsun İngilizce’de bulacağınız kaynakların sayısı ve niteliği Türkçe kaynakları (ne yazık ki) 10, 100’e kimi zaman 1000’e katlayacaktır. Aynı şekilde dünyayı gezmek istediğinizde ya da yabancılarla bir şekilde iş, arkadaşlık veya eğitim amacıyla iletişim kurmak istediğinizde; zamanında niye daha çok pratik yapmadığınızı düşünüp duracaksınız.
Bu yüzden eğer 1.sınıfta boş vakitlerimi nasıl doldursam diye düşünüyorsanız, kesinlikle ilk sıraya İngilizce’yi koyun. Kursa mı gidersiniz, roman mı okursunuz, yurtdışında dil okulu mu ayarlarsınız, her hafta Sultanahmet’e (ya da şehrinizdeki turistik bir mekâna) gidip pratik mi yaparsınız size kalmış. Ama küçük bir tavsiye olarak: Dil, onu konuşmak zorunda kaldığınızda daha iyi öğreniliyor.
Eğer ben İngilizce’yi hem gramer, hem kelime bilgisi, hem de anlama-konuşma pratiği olarak hallettim diyor ve kendinize güveniyorsanız, ikinci sıradaki dil önerim Arapça’dır. İslâmî kaynaklara erişimden tutun kültür coğrafyamızla kuracağınız iletişime, dünyadaki pek çok dile ve o dildeki kelimelere kaynaklık etmesinden tutun güçlü edebî yönüne, ekonomimizdeki ve dünya ekonomisindeki yükselen Arap sermayesinden tutun ecdad dilimiz olan Osmanlıca ile ilişkisine, ve bugünlerde ülkemizde ciddi bir nüfus teşkil eden Arap mültecilere kadar Arapça öğrenmeniz için pek çok sebep var dostlar.
Sonrası mı? Sonrası size kalmış. Mesleğiniz, ilgi alanlarınız, sosyal faaliyetleriniz, gelecek planlarınız öğrenmek isteyeceğiniz diğer diller için sizlere rehberlik edecektir.
2. Gezin
Ben İstanbul’u baz alarak yazıyorum ama hangi şehirde, ilçede hatta ülkede olursanız olun üniversite hayatınıza o şehri tanıyarak başlayın. Kimi zaman ders çalışmak için yeni yerler arayacaksınız, kimi zaman üniversitede edindiğiniz dostlukları pekiştirmek için, bazen ruhunuz daralacak ve sokakları turlarken bulacaksınız kendinizi, bazen sevdiğiniz esnafla çene çalarken, il dışından misafirleriniz gelecek onları ağırlayacaksınız ya da ailenizle bir hafta sonu kaçamağı yapacaksınız o şehirde. Her daim, hatta kalkıp geri döneceğiniz ve hatıraları yâd edeceğiniz o gelecek günler için bile, mekânlara, sokaklara, caddelere, dükkânlara, manzaralara, sahillere ve en önemlisi; insanlara ihtiyacınız olacak. O yüzden hoca, arkadaş, asistan, üst dönem, akraba ve Google amca dâhil herkese sorun danışın gezilecek yerleri; kimi zaman kaybolun ve o şehri keşfedin, yaşayın.
Yaşadığınız şehirden bahsetmişken, kültür-sanat ve fikir etkinliklerini ihmâl etmek olmaz. Bulunduğunuz şehirdeki bu tür faaliyetlerin bültenlerini takip edip aylık takviminizde yer verin. Ama bu konuda pek çok üniversite öğrencisinin yaptığı hataya düşüp sanat oburu ya da entelektüel faaliyet görgüsüzü olmayın. Araştırarak, okuyarak, tavsiye alarak gidin konserlere, tiyatrolara, sergilere ve seminerlere. Gittiğiniz etkinliklerden kendinize bir şeyler katmaya çalışın, sırf gitmiş olmak için gitmeyin. Kendinize ait bir sanat zevki geliştirmeye çalışın, seçici olun.
Peki ya diğer şehirler ve ülkeler? İşte başta yaz ve kış tatilleri olmak üzere 3 günün bir araya geldiği her müsait vakit de buralar için. Trabzon’da yaylalara çıkmadan, Urfa’da sıra gecesi görmeden, Muğla’da denizin mavisine dalıp gitmeden, Bursa’da tarihi koklamadan, Kapadokya’da güneşi doğurup İstanbul’da batırmadan bitirmeyin üniversiteyi. E bu kadar şehri gezmişken yemeklerinden tatmayı da ihmâl etmeyin tabi, gerçekten uçsuz bucaksız bir mutfağı var medeniyetimizin. İnanın dünyanın pek çok ülkesine göre çok daha ucuz ve rahat gezilebiliyor ülkemiz. Bir selamla sizi ağırlayacak çok insan var, kimi zaman güvenlik sıkıntıları olsa da, hâlâ tanrı misafirine sahip çıkıyor bu topraklar.
Yeni dünyalar keşfetmeye gelince. En başta yakın ve nispeten ucuz ülkelerden başlayabilirsiniz. Gerçi bu aralar komşularımızın her birinde bir sıkıntı var ama özellikle Gürcistan ve Yunanistan kısa birer turu hak ediyorlar. Sonrasında Balkanlar’a ve gözbebeğimiz Bosna’ya gidebilirsiniz. Balkanlar için tavsiyem ucuz bir uçak bileti ile örneğin Macaristan’a gidip, orada araç kiralayarak 4-5 kişilik bir ekiple gezmeniz. Bizim gözümüz daha yükseklerde diyenler için, mali durumları da müsaitse sonraki hedef Avrupa oluyor genelde. Özellikle güvenli yolculuk ve geniş turistik içerik insanları kendine çekiyor. Ama başta Orta Asya ve Kuzey Afrika olmak üzere farklı kültürleri de ihmâl etmeyin derim. Avrupa için tavsiyem yine 4-5 kişilik bir arkadaş grubuyla bir interrail ya da interfly organize etmeniz. Amerika, Avustralya ve benzeri uzak rotalar için ise (biraz masraflı olmaları hasebiyle) genelde başka bir bahaneye (staj, work and travel, insani yardım vb.) ihtiyacınız olacak, bu bahanelere aşağıda çeşitli başlıklarda değineceğim.
Tüm bu gezi planlarınız için zaman, para veya arkadaş bulmak her zaman mümkün olmayabiliyor. O yüzden hayallerinizi ve planlarınızı bir kenara yazın, ucuz uçak biletlerini takip edin, para biriktirin ve haydi deyince yola çıkacak bir arkadaş grubu edinin derim.
Unutmadan, gezmenin amacı sadece gezmek ve fotoğrafları sosyal medyada paylaşıp beğeni almak olmamalı. Gittiğiniz yerler hakkında başta tarihi olmak üzere derinlikli bilgiler öğrenmeye, gittiğinizde oranın insanlarını, yaşayışlarını ve alışkanlıklarını gözlemlemeye, onlarla mümkün olduğunca muhabbet etmeye hatta dostluklar kurmaya; kısaca başka yaşamlara ve başka dünyalara tanık olmaya çalışın. Gezmek gerçekten insanın bakış açısını genişletiyor.
Hz.Mevlânâ’nın dediği gibi: “Yol odur ki gerçeğe ulaşasın.”
3. Okuyun
Bizde “okumak” denilince genelde iki şey anlaşılır: 1. Kitap okumak. 2. Okul okumak. Ne yazık ki eğitim sistemimizin küçük yaşlarda okumaya karşı oluşturduğu kötü önyargılarla beraber, bu kelimeyi duyduğumuzda zihnimizde olumsuz bir çağrışım gerçekleşir.
Ben burada okumanın daha geniş anlamını kullanacağım. Film okumaktan tutun, sokak okumaya kadar. Yani hayatta gördüğünüz her şeyi gözlemci ve irdeleyici bir bakış açısıyla ele alarak, acaba ben bundan kendime ne katabilirim, ben bundan ne öğrenebilirim diye düşünmek.
Bunu yapabilmek için 3 şeye ihtiyacımız var: 1. Hayata dair merakınızı hiç kaybetmeyin 2. Tanık olduğunuz her şeyi gözlemleyin, anlam vermeye çalışın 3. Öğrenmenin sonsuz olduğunu, hayatın başlı başına bir öğrenme serüveni olduğunu unutmayın
Örneklerle konuyu daha da netleştirmek gerekirse; mesela bir filmi sadece aksiyon sahnelerine şaşırarak ya da komik sahnelere gülerek bitirmeyin, düşünsel-tarihsel arka planı, filmde kullanılan imgeler ve yönetmenin seyirciye vermek istediği mesajlar yönünden ele alın, araştırın, filmdeki dünyayı, insanları anlamaya çalışın, kendi bildiklerinizle irtibat kurun. Rast gelip okuduğunuz bir şiir veya internette görüp hikâyesini merak ettiğiniz bir fotoğraf için de bunu yapabilirsiniz. Gezdiğiniz bir mekân ve orada şahit olduğunuz olaylar için de aynı şekilde. Hayattaki her şeyin bizim okumamız için yaratılmış olduğunu göreceksiniz.
Neyi nasıl okursanız okuyun, yaşadığımız çağın bir bilgi çağı olduğunu ve en kıymetli şeyin bilginin ta kendisi olduğunu unutmayın.
Dijital cihazlarla körelen ezberinizi farklı yollarla örneğin Kur’an ya da şiir ezberleyerek geliştirin, taze tutun. Bilgi sahibi olmadığınız konularda atıp tutmak yerine; fikir sahibi olmak, konuşmak, insanlara bir şeyler anlatmak istediğiniz konuları açıp temel kaynaklarından okuyun, dinleyin, izleyin (artık günümüzde bilgiye erişmenin bin türlü yolu var, hoşunuza giden bir yolu bulacağınızdan emin olabilirsiniz). Bu hayatta öğrendiğiniz her şeyin hayatı sizin için daha anlamlı kılacağını ve hayatın içerdiği anlamın onu daha yaşanılabilir kıldığını unutmayın.
Bu arada, üniversite yılları gerçekten okumak ve bir şeyler öğrenmek için hayatınızın geri kalanına göre en fazla vaktinizin olacağı dönem, bu yüzden bu yılların kıymetini bilmenizi tavsiye ederim. Ayrıca yine bu yıllarda kendi kütüphanenizi de oluşturmaya başlayabilirsiniz. Matbu kitaplarla arası iyi olmayanlar için ise ülkemizde de yavaş yavaş gelişmeye başlayan e-kitapları ve e-kitap okuyucuları öneririm.
4. Mesleğiniz Yaşamınızın Bir Parçası Olsun
Artık üniversiteyi kazandınız. Bu demek oluyor ki siz artık bir meslek grubunun bir parçasısınız. Henüz diploma almamış ve bir konuda uzmanlaşmamış olmanıza bakmayın; kendinize “ben doktorum, mühendisim, avukatım, uluslararası ilişkiler uzmanıyım, yönetmenim, mimarım…” demeye başlayın. Ve her gün o meslekte nasıl daha iyi olabileceğiniz üzerine kafa yorun.
Tabi bu arada üniversite tercihini çoğumuz pek bilinçli yapmıyoruz; kimi zaman toplumsal önyargılardan hareketle, kimi zaman dönemin modasına kapılarak, kimi zaman anne-babamızın etkisiyle, kimi zaman anlık heveslerle… Hatta ne kadar bilinçli tercih yaparsak yapalım o meslek bize beklediğimizi vermeyebiliyor. Bunu düşünmeye başladığınızda okuduğunuz alanı sorgulamaktan çekinmeyin, araştırın, sevdiğiniz şeyleri bulun, büyüklerinize danışın, gerekirse risk alın, yatay geçiş yapın, olmadı yeniden sınava girin ya da açık öğretim okuyun, ilgilendiğiniz alanla ilgili kurslara gidin ve sonuçta geçim kaynağı olarak ileride yapmaktan keyif alacağınız bir alan seçin kendinize (Artık üniversitelere giriş sınavı puanınızla ileriki senelerde de farklı bölümlere yatay geçiş yapabiliyorsunuz, internette “merkezi yerleştirme puanıyla yatay geçiş” konusunu araştırabilirsiniz). Tabi tüm bunları yaparken acele karar almayın ve “idealizm” ile “gerçekçilik” arasındaki dengeyi tutturmaya çalışın.
“Evet, bu benim mesleğim ve ben bu alanda iyi bir örnek olacağım” dediğiniz andan itibaren; o alan artık tüm hayat planınızın temel taşlarından biri olsun. Üniversitelerimizde verilen kısır ve çoğunlukla sıkıcı eğitimle yetinmeyin. Okulda, kütüphanede, laboratuvarlarda fazladan vakit geçirin, sevdiğiniz hocaların peşinde koşup ekstra şeyler öğrenmeyi ihmâl etmeyin. Mümkünse bir yurtdışı yaz stajına ve/veya Erasmus programına katılın (staj ve benzeri programlar gezmek için de iyi bir fırsattır aynı zamanda). İnternetin başına oturduğunuzda mesleğinizle ilgili yeni bilimsel gelişmeleri araştırın, yasaları-tüzükleri takip edin. Mesleğinizle ilgili ezbere çizilen yoldan gitmek zorunda olmadığınızı bilin, farklı kariyer seçeneklerini öğrenin (mesela bir eczacı iseniz eczane açmak dışında ne tür alanlarda çalışabileceğiniz görün). Mutlaka ama mutlaka sizin mesleğinizdeki iyi ve başarılı örneklerin hayat hikâyelerini okuyun, onlardan ilham alın. O mesleği icra eden ve üniversite yıllarında size rehberlik edebilecek insanlarla tanışın. Hobilerinizi de mesleğinizle ilgili şeylerle donatın, mesela bir ziraat mühendisi iseniz evinizin bir köşesinde çiçek yetiştirmeye başlayın ya da bir mimarsanız fotoğrafçılıkla da uğraşın. Mesleğinizle ilgili önemli kuruluşları (bunlar şirketler ya da sivil toplum kuruluşları olabilirler) ziyaret edin, çalışmaları hakkında bilgi alın, faaliyetlerine katılın, gençlik hareketlerini örgütleyin. Gelecekte çalışmak istediğiniz şirketlerin aradığı nitelikleri öğrenin, o alanlarda kendinizi yetiştirmeye çalışın.
Bu liste bu şekilde uzar gider. Kısaca ifade etmek gerekirse; sizin nasıl bir adınız, soyadınız, yaşınız, cinsiyetiniz, memleketiniz, dininiz varsa sizi tanımlayan, artık bir de meslek alanınız var. Sahip olduğunuz meslek kimliğinizin bir parçası, ona sahip çıkın, onu yüceltin; insanların ne dediğini, olumsuz şartların sizi nasıl geri çektiğini umursamayın, siz o meslek anılınca akla gelen insan olacaksınız, buna inanın.
5. Altın Bilezikler Edinin
Buradaki altın bileziklerden kastım tabii ki çeyizlik olanlar değil. Hayatınıza değer katacak, ileride işinize yarayacak ilgi ve yetenek alanlarından bahsediyorum. Fotoğraf çekmekten tutun bağlama çalmaya, iyi bir sunum hazırlamaktan tutun topluluk önünde konuşmaya, bir hayvan beslemekten tutun kendi söküğünüzü dikmeye, Excel’de tablo oluşturmaktan tutun fon kaynakları için proje dosyası hazırlamaya kadar üniversite yıllarında kendinize katabileceğiniz o kadar çok şey var ki. Ve bu becerilerin ileride bir gün nerelerde işinize yarayacağını asla tahmin edemezsiniz.
Hem kariyeriniz, hem de özel yaşamınızda bu tür küçük şeyler gerçekten büyük farklar yaratabiliyor. Bir siyasetçinin bağlama çalıyor olmasının toplumda nasıl etki yarattığını hepimiz gördük bir önceki seçimlerde, ya da iyi sunulan ve pazarlanan bir nesnenin hiç ihtiyacımız olmasa bile nasıl milyonlarca satabildiğini iPhone’lardan biliyoruz, gittiği köy okulunun duvarlarını boyayan bir öğretmenin nasıl dünyaları renklendirdiğine şahit olduk kimi zaman yahut resmi dilekçe üslubunu ve kişisel haklarını bilen bir çocuğun Boğaz köprüsünden geçiş ücretlerini değiştirebildiğine… Bu yüzden hayatta öğrendiğiniz şeyleri asla küçümsemeyin, ileride hayat şartlarınızın çok değişebileceğini de unutmayın. Özellikle ABD ve Avrupa’da işe ve yüksek akademik kadrolara alım yaparken, böyle küçük becerilere ve sertifikalara da çok önem verdiklerini hatırlatayım.
6. Geçimi Öğrenin
Diplomamızı alıp mezun olduğumuzda ve para kazanmaya başladığımızda farklı bir dünya ile karşılaşacağız, hatta kimi zaman okuduğumuz mesleği yapma imkânımız olmayacak ya da hayatın olağanüstü şartları bizi bambaşka yerlere götürecek (mesela mültecilerin şu anki durumu gibi). Tüm bu zamanlar için önceden hazırlıklı olmak adına para kazanmayı ve harcamayı öğrenmemiz gerekiyor.
Bunun için üniversite hayatınızın bir bölümünde mutlaka part-time ya da full-time bir iş tecrübenizin olmasını tavsiye ederim. Hem paranın nasıl zor kazanıldığını hem de iş dünyasının ve kapitalizmin acımasızlığını görmeniz acısından birebirdir bu işler. Kendi mesleğinize daha bir sıkı sarılırsınız. Bunun yanı sıra insanlarla para üzerinden ilişki kurmayı öğrenirsiniz, toplumda aşağı tabakada gördüğünüz işçilerin, emekçilerin hâlini ve hayatını anlarsınız. Eğer kazandığınız parayı ve burslarınızı biriktirebilirseniz kendi bütçenizi oluşturup ailenizden bağımsız bir ekonomik yaşamı da tecrübe etmeye çalışmanızı öneririm, parayı yerinde ve zamanında harcamak da bir sanattır.
Bu konuda bir noktaya daha değinmek istiyorum. “İnsanın bir beyaz bir de mavi yakası olmalı.” der Avrupalılar. Yani hem modern dünyada diplomasını alıp yapabileceği entelektüel bir iş alanı, hem de şartlar ne olursa olsun işine yarayacak ve geçimini sağlayacak bir el becerisi. Mesela bir dikiş-nakış ya da bir musluk tamiri gibi basit şeyler. Merakınız varsa böyle şeylere de vakit ayırın. Hayatın neler getireceği hiç belli olmuyor.
İş tecrübesi konusunda bir önerim de yurtdışı. Avrupa’da ve Amerika’da work&travel programları mevcut. Özellikle uzak ve pahalı ülkeleri gezmeniz için de bir fırsat bu imkânlar. Ayrıca yabancı dil öğrenmenizi ve kendi ayaklarınızın üzerinde durabilmenizi sağlıyor. Yani sizi tam anlamıyla hayata hazırlıyor. Daha önce gidenlerin tecrübelerinden faydalanarak güvenli bir firma ya da orada yaşayan tanıdıklar aracılığıyla bu deneyimi de hayatınıza katabilirsiniz.
7. Sosyal Faaliyetlere Katılın
Hayat tabii ki para kazanmak ve onu harcamaktan ibaret değil. Maddi şeylerle sınırlı bir dünya insanın ruhunu doyurmuyor. Bunun için farklı tecrübelere ihtiyacımız var. İnsan olduğumuzu ve birlikte yaşadığımız hatırlatacak sosyal faaliyetler bu anlamda önemli bir yer tutuyor.
Kendimden birkaç örnek vermek gerekirse; doktorların gittiği bir vakfa her Cuma akşam yemeğine ve sohbete giderdim, üniversite hayatım boyunca birkaç yardım kuruluşunda gönüllü olarak çalıştım, gençlik adına faaliyet yapan pek çok STK ve projede yer aldım, fakültemdeki öğrenci kulüplerinin kuruluşunda ve faaliyetlerinde rol aldım, bunun dışında tiyatro oynadım, çeşitli kurslara gittim, fotoğraf gezilerine katıldım.
Tüm bunlar insanlarla iletişiminizi, empati yeteneğinizi, birlikte iş yapma kabiliyetinizi ve özgüveninizi geliştiriyor. Okuldan sıkıldığınız ve yorulduğunuz zamanlarda dinlenmenizi sağlıyor, enerji kaynağınız oluyor. Dünyaya farklı açılardan bakıyor, yeni fikirler üretiyor, sizinle benzer görüşlere sahip insanlarla hayatın dertlerine dair kafa yoruyorsunuz. Meslek hayatına atılıp, evlenip, çoluk çocuğa karıştığınızda çok daha az vakit bulabileceğiniz bu faaliyetlere öğrenim hayatınızda mutlaka yer verin.
(Bu konuda karşılıksız sevmeyi ve paylaşmayı öğreten insani yardım-sosyal sorumluluk çalışmalarını diğerlerinden ayrı bir yerde tutuyorum. Çünkü buralarda hem kendinize hem dünyaya dair öğrendiklerinizin bir alternatifi yok. Diğerkâmlık, gönüllülük, adalet, tevazu gibi pek çok kavramı ancak böyle ortamlarda kazanabiliyorsunuz. Menfaat üstüne kurulu maddi dünyanın kirlerinden ancak buralarda arınabiliyor insan. Üniversite hayatınızı bir ucundan böyle gönüllü çalışmalara bulaşmadan bitirmeyin derim)
8. Sorumluluk Alın
Artık hayata atıldınız, ipler sizin elinizde, bunu bütün hayatınıza yayın. Kendi işlerinizi kendiniz halledin. En kısa sürede bir öğrenci evine çıkın; kendi hayatınızı idame ettirmeyi ve başka insanlarla beraber yaşamayı öğrenin.
Bir yetişkin gibi davranın; işlerin, insanların, davaların sorumluluğunu yüklenin. Hayatta karşılaştığınız problemleri başkalarının çözmesini beklemeyin. Okuldaki eğitimin yetersiz olduğunu mu düşünüyorsunuz, bunu değiştirmek için bir şeyler yapın. Sokakta gördüğünüz mülteciler vicdanınızı mı sızlatıyor, harekete geçin. Bu dünyayı farklı bir yer yapacak olan sizsiniz, çoğunlukla yalnız başınıza olacaksınız, ama bir şeye gerçekten inandığınızda samimi dava arkadaşları bulacağınıza da emin olabilirsiniz.
9. Zamanı Planlayın
Yukarıda bahsettiğim onca şeyi yaparken peki bütün bunlar için nasıl zaman bulacağız diyenleriniz olmuştur. İnanın bana doğru bir zaman planlaması yaptığınızda hepsi ve daha fazlası mümkün oluyor. Ama burada önemli olan hayatınızdaki her şeye gerçek değeri ölçüsünde kıymet vermeniz ve vakit ayırmanız. Aileniz ve okulunuz (ben mesleğiniz demeyi tercih ediyorum) başta olmak üzere hayatınızdaki her şey için bir önem sırası yapın ve ona göre vakit ayırarak gününüzü, haftanızı, ayınızı planlayın. Kısa, orta, uzun vadeli hedefler belirleyin. Bir iş listeniz ve bir takviminiz olsun ama işler takviminden şaştığında da telaş yapmayın, bazen spontane hareket edebilmeyi, plansız işler yapabilmeyi de öğrenin, zaten bu yetenek Türk insanında bolca mevcut.
10. Kendinizi Tanıyın
Üniversite yılları aynı zamanda büyüdüğümüz yıllar. Özellikle sanal dünya ile muhatap olup psikolojik anlamda olgunluğu geciken biz 90’lar ve sonrası nesilde bu daha belirgin gösteriyor kendini. Tabiri caizse üniversiteye geldiğimizde hepimiz hâlâ birer ergen oluyoruz, ama resmi kanunlara göre 18 yaşında reşit olmanın verdiği bir aşırı özgüven de oluyor içimizde.
İşte siz tüm bu yıllar boyunca hâlâ büyüdüğünüzün ve öğrenmeniz gereken çok şey olduğunun farkında olun. Kendinizi keşfedin; sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeyleri, hayallerinizi ve korkularınızı öğrenin, sınırlarınızı bilin ve insanlarla mesafelerinizi doğru ayarlamayı öğrenin. Hayatınızın ve varlığınızın amacını sorgulayın, ama bunu yaparken geçmişten getirdiğiniz değerlere karşı acımasız olmayın. Büyüklerinizin sözüne güvenmeye devam edin, unutmayın en akıllı insan başkalarının tecrübelerinden ders çıkarandır.
11. İnsanları Tanıyın
İlköğretim ve lise yıllarından farklı olarak üniversite yılları artık insanlar arasında menfaat ilişkilerinin geliştiği, küçükken sahip olduğunuz o samimi ve hasbî duyguların kaybolduğu yıllar nispeten. İnsanlar gerçek yüzleriyle değil de maskeleriyle karşınızda oluyor genelde. Bu anlamda insanı hayata da hazırlıyor aslında bu yıllar. Yalnız olduğunuzu daha yakından hissediyor, dostlarınızın kıymetini daha çok anlıyorsunuz.
Okurken pek çok arkadaş grubuna girip çıkacaksınız. Okul dışı faaliyetlerinizle de beraber çok sayıda sosyal çevreniz olacak ve yine pek çok insanla tanışacaksınız. Tüm bu süreçte insanları gözlemlemeye, onları tanımaya, onların yaşadıklarından tecrübe edinmeye çalışın. Herkese kolay güvenmeyin ama kendinizi dışarıya da kapatmayın. İnsanları test edin; menfaat, para, fedakârlık söz konusu olduğunda neler yapabildiklerini görün, beraber yolculuk edin. Ben şahsen hem çok kıymetli tecrübeler hem de çok kıymetli dostlar edindim tüm bu süreçlerde, üniversite bu anlamda da hayatın küçük bir kopyası.
12. Hata Yapın
Evet yanlış duymadınız, hata yapın, daha doğrusu hata yapmaktan korkmayın. Hatalar ve acılar hayatın gerçekleridir. Modern toplum onlardan kaçmamızı öğütler ve onlar hiç yokmuş gibi davranmamızı ister. Ama onlar olmadan büyüyemeyiz, onlar olmadan öğrenemeyiz.
Yaşadığınız her acıya, hayal kırıklığına, başarısızlığa, hataya, yanlış seçime, velhasıl hayatınızda olumsuz gözüken her şeye bir tecrübe gözüyle bakın ve onlardan bir anlam çıkartmaya çalışın. Psikiyatr Prof. Dr. Kemal bir kitabının başlığında dediği gibi: “Her şeyin bir anlamı var.” Hayatta en çok anlam bulabileceğimiz anlar, o en zayıf, belki yıkılmak üzere, pes etmek üzere olduğumuz zamanlardır.
Evet, aynı hatayı üst üste yapmayın, başkalarının hatalarından da ders çıkarmaya bakın, göz göre göre bir yanlışın ya da acının içine atmayın kendinizi; ama bunları yaşadığınızda bunun insanlığın ortak kaderi olduğunu ve hayatın bunlarla mânâ kazandığını da bilin.
Umarım bu yazdıklarım bir deniz feneri olur ve yolunuzu aydınlatır, daha güzel, daha dolu, daha anlamlı yıllar geçirmenizi sağlar hayatınızın tam anlamıyla baharında ve belki de en kıymetli döneminde.
Bir parça katkı verebildiysek ömürlere ne mutlu, sağlıcakla kalın….
Merak ettiğiniz konularda benimle iletişime geçebilirsiniz: info@dryusufozdemir.com
GENÇ'ın Yazısı.