Ömer Öztürk

Son yıllarda, nevzuhur iş sahalarının sayısında bir artış meydana gelmiş bulunuyor. Liberalizm ve sermaye merkezli bir hayat tarzının tabiî getirisi olan bu faaliyetlerin hepsinin ortak noktası gereksiz para harcamayı, israfı körüklüyor olması. Tarih kitabının sayfalarını çevirdiğimizde, bunların hepsinin kökeninin sanayi ihtilâline, el emeğinin yerini makineleşmeye bıraktığı devirlere uzandığını görüyoruz. Adamakıllı Osmanlıca öğrenin ve sanayi inkilabının yavaş yavaş memleketimize de sıçramaya başladığı ve günlük hayatı tesiri altına aldığı 100-120 yıl evvelinin gazete arşivlerine balıklama dalın bakalım. Satırlar arasında ne çok danışmanlık şirketi, evlilik danışmanı, psikolojik danışman, muhtelif acenteler v.b. ilânlara tesadüf edeceksiniz. Kitabın bile metalaşması o günlere uzanır. İki gün evvel, Nadir Eserler Kütüphanesi’nde yüz on yıllık bir İkdam Gazetesinde, -eski/yeni bütün kitaplarınız alınır- başlıklı bir ilan görünce gerçekten şaşırdım. Acaba yanlışlıkla dünkü gazeteye falan mı baktım diye düşündüm. Hayır, öyle bir şey yoktu.

Halbuki bunların hepsi insanı, dün de bugün de, dünyevileşmeye davet etmektedir. Bizim aslî kıstaslarımız Kur’an, iman, ahlak, sünnet, hadis v.b. akidelerdir. Elbette aklı da yabana atmamak lazımdır. Akıl dedim de, bakın Kur’an-ı Kerim sahifeleri ne mükemmel bir önsözle açılıyor: Li kavmi yetefekkürün-düşünen bir toplum için, düşünen bir topluma.

İsterseniz gelin, bu yeni zaman faaliyetlerini mizahî bir üslup doğrultusunda tetkik etmeye çalışalım:

HAMİLELİK DERSLERİ: Hamilelik Allah’ın kadına bir lütfudur. Bunun dersi-mersi olmaz. Ninelerimiz köy yerinde, yeri gelir, samanlıkta doğum yaparlarmış. Ekseriyetle ebe bile bulunmazmış. Şimdi artık yasak. Mutlaka hastahanede doğum yapılacak. Ücret-i tevellüd ödenecek. Tabiî siz değil ebeveyniniz ödeyecek. İş bununla da kalmayacak, anneniz ultrasona girecek, siz daha bu adı üstünde denaet merkezi, dertlinin de dertsizin de ağladığı dünyaya ayak basmadan cinsiyetinizi öğrenecek (tövbe, tövbe). Daha bitmedi, hamilelik derslerine gidilecek. Yoga eşliğinde ders görülecek. Bu ahir zaman kimesnelerinin zannınca, anne adayı (bi de bu var, mebus adayı gibi bir şey) bu suretle sitires! ve gerilimlerinden arınıyormuş. Yahu, bu insan adayı, yani bebek ileride Yogi (Yoga üstadı, piri) mi olacak Allah aşkına? Siz hiç rahat durmaz mısınız? Dünyaya gelirken para, giderken para. Ağız tadıyla bir ölemeyecek miyiz? Hay Makyavel’ler götürsün e mi sizi? Yogaymış, stresten arınmaymış, huzurmuş, hesap faturasını görünce insanda huzur mu kalır be!

YAŞAM KOÇU: Daha isminden kaybeden bir kavram. Yaşam ne demek? Bilir misiniz, İngilizcede bir “life” (hayat) kelimesi vardır, en azından üç yüzyıldır kullanılır. Hatta Amerikalıların meşhur “Life” dergisi vardır ki, biz de bundan ilham alarak uzun müddet “Hayat” mecmuasını neşretmişizdir. Hasılı, kimse life kelimesini değiştirme ihtiyacı hissetmez. Ama biz Allah’ın 99 isminden birini teşkil eden El Hayy’dan gelen “hayat” kelimesini değiştirmekte hiçbir sakınca görmeyiz (parantez aramızda, onlar nature yani tabiat kelimesini de değiştirmezler, biz tabiatı atıp doğa’ya geçeli kaç zaman oldu). Allah bir milleti aşağılık duygusuyla imtihan etmesin. Çok zor bir durum. Hadi yaşam neyse de, bu koç neyin nesi oluyor? Koç deyince benim aklıma “Beyaz Gölge” dizisi geliyor. Eskiden tek kanallı televizyon ekranında bu isimde bir dizi vardı, o dizide bir basketbol koçu vardı. Bir de Kurban Bayramı’nda kesilen koç var. Ama bu İngilizce koç, yani coach. Yaşam koçu, bu âhir zaman kimesnesi ne iş yapar? Bize taktik mi verir? Bak evladım, hayatta uyanık olacaksın, ezilip büzülmeyeceksin, hadi oğlum başaracaksın. Acı yok Rocky. Bunun gibi bir şey mi? Yahu benim Allah’ım yok mu? Başım sıkıştı mı, açarım ellerimi, duamı ederim. Koça, kuzuya ne hacet! Bin senelik geleneğe, dine, imana, itikada yeni yeni nakil ve ilâveler yapmaktan başka hobiler, meşgâleler edinseniz olmuyor mu siz?

EVLİLİK OKULU: Kıymetli okurlar, işte cüzdanı kalın ve işi-gücü bırakıp bunu nasıl inceltirim diye kafa yoran kimesneler için yeni bir israf kaynağı daha: Evlilik Okulu. Tabiî, bizim anamız, babamız, dedemiz, haminnemiz de evlenmeden evvel okula gittiler. Rabbim, bu âhir zaman nasıl şeymiş böyle. Oldu olacak bir müfredat hazırlayın, iki sene zorunlu eğitim getirin, gelin ve damat diploma alsınlar, mezuniyet töreni de düğün salonunda yapılsın; gelin, damat, kayınço, görümce, baldız, bacanak, enişte, yenge, mâaile, bütün sülale hurraa! nidaları eşliğinde keplerini havaya fırlatsınlar. Bu bünye henüz televizyonlardaki evlilik programlarını bile hazmedemedi, şimdi bu evlilik okulunu duyunca müzmin pekliğe tutulmaz mı? Bundan gayrı, laksatif, müleyyin, müshil, soda, ne içsem fayda verir mi? Allah’ın emri, peygamberin kavli dururken; ekrana çıkmak, âleme kendini güldürmek, okula, dershaneye gitmek ha! Yahu siz insanı öldürürsünüz.. ama gülmekten. İnsan hiç gülmekten ölür mü be! Siz onu da becerirsiniz.


GENÇ'ın Yazısı.