Bir dizi furyasıdır gidiyor. İnsanlar birbirlerine hal hatırlarını sorduktan sonra hangi dizilere “takıldıklarını” soruyorlar. Hatta kimin hangi  diziyi seyrettiği fal, karakter tahlili gibi bir tür sempati ya da antipati unsuru haline geldi. Yakında şunu söyleyen “uzman”ların çıktığını  duyarsak şaşırmayın: “Bana dizini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim…”

Dizilerdeki sanal dünyaların, gerçek dünyaları nasıl tahrip ettiğini anlatmaya gerek yok. Bu yapımlar, uzun vadeli çürümenin en  önemli ayağını oluşturuyorlar. Bununla ilgili başta RTÜK olmak üzere devlet kurumlarına ve konu ile ilgili diğer kuruluşlarla sivil  toplum kuruluşlarına büyük iş düşüyor. Tahribat o kadar boyutlu ki dizilerden maddi anlamda faydalanan oyuncular bile bu konuda  şikayet etmekten geri durmuyorlar. Son örnek Kurtlar Vadisi’nin “Ömer Babası” Emin Olcay’dan geldi. Diziden ayrılan Olcay bu konudaki  tepkisini şöyle ifade etmiş:

“Nedir bu dizi furyası? Halka ne veriyor? Ben bu yaftadan sıkıldım. 46 senenin 8 senesi Kurtlar Vadisi’nde oynadım, 38 sene nereye  gitti? 38 yıl devlet tiyatrosunda oynamışım. Yaptığım filmler var. Eğer ‘Ömer Baba’ rolü ile söylediğim laflardan ders almış olsalardı  bu insanlar, bana ‘Ömer Baba’ diye hitap etmezlerdi. Sanal alemde yaşıyor insanlar, üzülüyorum.”

İnsanlar sanal alemde yaşıyorlar, olan gerçek hayatta boşaltılan rollere oluyor. Sanallık uğruna gerçek hayatlar boşa gidiyor. Ömer  babalar hoş konuşuyor ama işte rolün sahibinin de söylediği gibi bunların büyük çoğunluğu boşa gidiyor.


Mehmet Köprülü'ın Yazısı.