Asude Usluer Uğurlu

Bir gün adaletiyle meşhur Nuşirevan için bir av yerinde kebap yapıyorlardı. O esnada yanlarında tuz bulunmuyordu. Getirmesi için genç birisini köye gönderdiler. Nuşirevan tuza gönderilen gence şöyle dedi:

“Tuzu bedava alma, bedelini ödeyerek al. Böylece bundan sonra padişah ve beylerin av yerinde kebap veya yemek pişirmek için tuzu bedava almaları adet ve kanun haline gelip de o köy yıkılıp gitmesin.”

Nuşirevan’ın yanında bulunanlar “Bu kadarcık adetten ne zarar çıkacak, bir tutam tuz köyün yıkılmasına nasıl sebep olacak?” diye sordular. Nuşirevan şöyle cevap verdi: “Önceden zulüm binası dünyada çok alçaktı. Her padişah veya bey o binanın üzerine biraz daha koydu ve dünya zulümle doldu. Eğer padişah köylünün bağ ve bahçesinden zorla elma yemeyi uygun görürse köleleri ve hizmetindekiler o elmanın ağacını kökünden çıkarırlar, yani o bahçeyi yıkarlar. Padişah aç gözlülük edip beş yumurtayı zorla alırsa askerleri bin tavuğu kebap yaparlar. Yani padişahın az bir zulmü askerin büyük zulmüne izin olur.”

Zamanında hep kötülük yapan zalim dünyadan bir gün göçüp gider ama onun üzerindeki lanet devam eder. Çirkin vasıflarını işiten herkes nefret eder, beddua okur.

Allah’ın rızasını kendisine düstur edinerek hareket eden bir yönetici işte böyle olmalıdır. Bir tutam tuz da dahi zulmetmemeyi düşünürken şimdi ki yöneticilerin yaptıkları acaba ne tür bir zulme girmektedir. Hele bir de halkına eziyet eden, vatanından, memleketinden uzaklaşmalarına sebep olan, imanını yaşama fırsatı vermeyen yöneticilere ne demeli? Herhalde onlar tam bir cehennem odunudur demek yerinde olur.

Ömer bin Abdülaziz halife olduğunda Salim bin Abdullah ve Muhammed bin Ka’b’a “Bana akıl verin” diye birer mektup yolladı. Salim bin Abdullah’tan gelen cevap:

“İnsanları baba, kardeş ve oğlun gibi bil. Babana iyilikte bulun. Kardeşini kolla. Oğluna şefkat göster.”

Muhammed bin Ka’b’dan gelen cevap: “ Kendin için istediğin şeyleri insanlar için de iste. Kendin için istemediğin şeyleri insanlar için de isteme. Şunu bil ki ilk halife sen değilsin ve sen de bir gün öleceksin.”

Yöneticilik öyle ince bir çizgidir ki Hz. Ömer’in de dediği gibi “Fırat’ın kenarında bir oğlak kaybolsa Allah hesabını Ömer’den sorar.” Ta Fırat’ın kenarında kaybolan oğlağa kadar düşünen Hz. Ömer kadar olamasak da en azından halkına zulmetmeyen adil yöneticiler olmak gerekir.

Ömer bin Hattab hazretlerinin halifeliği devrinde az vakit zarfında İslam memleketleri çok genişledi ve İslam dini fevkalade kuvvet buldu. Devlet hazinesi malla doldu. Mal demek dünya sevgisi ve fitne fesadın çıkması demekti. Bir müddetten beri bu düşünce Hz Ömer’in zihnini kurcalıyordu. Bir gün huzurunda bulunan bazı Ashab-ı kiram’a:

“Rasulullah’ın fitne hakkında olan sözü hanginizin hatırındadır?” diye sordu. İçlerinden Hz. Huzeyfe:

“Ya emiral mü ‘minin! Senin için ondan bir beis yok. Senin zamanınla onun arasında bir kapalı kapı var” dedi. Hz Ömer “Bu kapı kırılacak mı yoksa açılacak mı?” diye sorunca Hz. Huzeyfe “Kırılacak” dedi. Hazreti Ömer “Öyleyse o kapı artık kapanmaz. “deyip üzüldü.

Kapının ne olduğunu İmam Mesruk sordu. Hz. Huzeyfe “Kapı Ömer’dir. ”dedi.

Hâsılı Hz. Ömer Müslümanlar arasında fitne çıkması hususunda çok endişe ediyordu. İnsanlar arasında dünya hırslarını doğuran servet ve zenginlik arttıkça alametleri de meydana çıkmaya başlamıştı. Lakin Hz. Ömer’in insanlar arasında bilinen heybeti ve Müslümanların kendisine fevkalade bağlanıp itaat etmesi fitne çıkmasını engelledi.

Ancak İslam ülkelerinin sınırları genişlemeye başladı, işler çoğaldı. Her yerde adaletin temin edilmesi zorlaşmaya başladı. Hz. Ömer bu halden sıkılıp:

“Ya rabbi! Ruhumu kabzet” demeye başladı. Bir gün ağlarken sebebi sorulunca “Nasıl ağlamayayım ki Fırat kenarında oğlak zayi olsa Ömer’den sorulur.” diye cevap verdi.

İşte o halifeler bu denli ince düşünürken şimdiki yöneticiler şahsi menfaatleri için kendi din kardeşlerine eziyet ediyorlar. Mevla’m bu insanlara hidayet nasip etsin.

Tabiin büyüklerinden Zühri diyor ki “Bir adam emevi halifesi Hişam bin Abdülmelik’e:

“Ey müminleri emiri size 4 şey söyleyeceğim. İradenizin sağlam ve tebaanızın dürüst olması bunlara bağlıdır.” der. Bunun üzerine Hişam “Söyle bakalım” der.

“Yerine getirmekte kendine güvenemediğin hususlarda söz verme.”

“Bu bir ikinciyi söyle”

“Eğer yokuş kolaysa buna aldanma çünkü iniş çetin olabilir.”

“Üçüncüyü söyle.”

“Şunu bil ki her işin bir bedeli vardır. Bu yüzden neticelerinden kork.”

“Dördüncüyü söyle”

“Yine şunu bil ki tehlikeli işler ansızın olur, bu yüzden daima ihtiyatlı ol.”

Yönetici, lider yahut idareci olmak nasılsa hüküm sahibi benim deyip altındakileri ezmek değildir. Tam tersi çaresizin yanında olmaktır. “Çaresize çare ol ki sana da çare olan bulunsun” sözünü kendine düstur edinip merhamet sahibi olabilmektir. Zulümle açılan hiçbir kapı ebediyen açık kalmaz. Peygamber efendimiz “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” buyurmuştur. İnsanları idare etmenin en mükemmel yolu onlara merhametli davranıp empati kurarak hareket etmektir. Zulmederek değil.

Bir padişah yakalandığı hastalık yüzünden bir deri bir kemik kalmıştı. Padişahın hizmetçilerinden biri dedi ki:

“Bu şehirde duası kabul olan yaşlı bir adam var. Onu huzuruna çağırsan da senin bu hastalığının iyileşmesi için dua etse.

Padişah ihtiyarı çağırtmak üzere en iyi hizmetkârlarını vazifelendirdi. Adam daveti kabul edip geldi. Padişah: “Hastalığımın iyileşmesi için dua ediniz. Umulur ki Allah duanız sebebiyle bana sağlık verir.” dedi. Güngörmüş ihtiyar zat padişahı şöyle ikaz etti. “Ey padişah Allah Teâlâ adaletli padişahları sever ve onlara merhamet eder. Önce sen çaresiz kalmışlara acı ki Allah da sana merhamet etsin. Mazlumlar senin zindanlarında haksız yere çürürken benim duamın sana ne faydası olacak? Halkına acımadıktan sonra nasıl huzur ve mutluluğa erişebilirsin? Önce günahlarının affolunması için Rabbine yalvarmalısın. Padişah bu sözleri duyunca bir hayli üzüldü. Zindandaki bütün mazlumların derhal salıverilmesini emretti. Yaşlı adam iki rekât namaz kıldıktan sonra padişahın iyileşmesi için dua etti. Henüz duasını bitirmemişken padişah ayağı bağdan çözülmüş tavus kuşu gibi birden iyileşip neşelendi. Sevincinden tüm hazinesini ihtiyarın ayağına serdi fakat o zat bunların hiçbirine tenezzül etmedi ve şöyle bir nasihatte bulundu.

“Ey padişah! Sakın bir daha zulüm yapma ki hastalık da seni bir daha yakalamasın. Mademki bir kere yanlış yapıp yere düştün, bir daha düşmeyesin. Sözümü kulağına küpe yap. Düşen adam her seferinde yerinden kalkamaz.”


GENÇ'ın Yazısı.