Âlimler Yarışıyor...
Yunus Emre Avşar
Neredeyse her gün şahit oluyorsunuzdur, sosyal medayadaki bir arkadaşınızın bir alim hakkında hiç sözünü esirgemeden ağzına geleni saydığına. O paylaşımın altına yapılan yorumlar da paylaşımdan beter oluyordur muhtemelen. Sonra başlasın alimler yarıştırılmaya. Yarışmanın sonucu ağır küfürlerle ya da tekfirlerle bitmese yine yenilir yutulur ama ne yazık ki düşündüğümüzden çok daha kötü sonuçlar doğurabiliyor böylesi münakaşalar.
Bugün talebelik mefhumu gitgide garip bir hal alıyor. Misal, insan benimsediği bir alimin yaşayışına gıpta etmek, anlattıkları ile amel etmek yerine, o alimin ihtilaflı meselelerinin müdavimi oluyor. Hele bir de reddiyeler, atışmalar girdiyse araya, islamın 5 şartı gibi mukaddes oluveriyor malum kavganın tarafgiri olmak. Bu tarafgirliği tetikleyen en önemli unsur ise sosyal mecraların insanlara kattığı sınırsız özgürlük. Zira, insan birinin yüzüne karşı binde birini söyleyemeyeceği sözleri, sosyal medyada bire bin katarak söylüyor. Sayıyor da sayıyor. Kendisiyle benzer düşüncedeki insanların o yorumu beğenmesi de işi meşrulaştırıyor aklı sıra.
Bugün konuşulması en rahat iki konu din ve siyaset. Artık sözü esirgemek geride kaldı. İnanlar biraz sesini kısmaya bile tenezzül etmiyor. İkinci bir fikre tahammül yok. Halbuki o küçük fikir ayrılıklarından doğan tartışmalar, ardından sarf edilen kötü sözler nice gönüller incitiyor. Yunus Emre Hazretlerinin şu şiiri ne manidardır: Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil / Yetmiş iki millet dahi / Elin yüzün yumaz değil. Ardınca gittiği fikirler belki yanlıştır düşüncesi aklının ucundan bile geçmiyor, yıkılan gönüller ise yanlarına kâr(!) kalıyor. Evet, insanlar en azından fikirsiz değil. Bir alimin dizinin dibini, yahut o sohbet videolarını medrese bellemişler. Fakat böylesi ayrılıkların bir bereket olarak görülmesi yerine, farklılıklar keskinleşiyor. Ayrışmalar artıyor. Sonra gelsin şirk ithamları, tekfirler, küfürler...
Her müslümanın sevdiği, ardınca gittiği alimler, güzel insanlar elbette vardır. Ama bu muhabbet, başka bir alime ulu orta küfretme özgürlüğü vermiyor ki... Diğer alimlerin ayıplarını araştırmak ne kadar etik? Yahut, alimlere atılan iftiraları araştırmadan inanmak, onu başkaları ile paylaşarak fitne ateşine odun taşımak ne kadar doğru?
İstidad diye bir kavram vardır. Yahut meşrep. Her insanda başka başkadır bu mefhumlar. Herkes aynı alimi sevecek onu benimseyecek diye bir kaide yok. Olamaz da. Herkes istidadınca sever birilerini, meşrebi nispetinde aidiyet hisseder. İnandığı doğruları yaşamaya çalışan insan, diğer meşreplere gayrimüslim gözüyle bakarsa, kendi itikadı sıkıntıya girer.
Rabbimiz, razı olacağı yolda yürümemizi nasip etsin. Sevdiği alimleri sevdirsin. Ayaklarımızı istikamet üzere sabit kılsın. İçimize düşen fitne ateşlerini dindirsin. Ne olursa olsun, bir gönül yıkmaktan muhafaza etsin bizleri. (Amin)
GENÇ'ın Yazısı.