Test ile Tost Arasında Geçmesin Günler!
Dr. İbrahim Hakan Karataş
Geride bıraktığımız günlere, haftalara, aylara ve yıllara baktığımızda gerçekten ne kazandık? Mesela kaç roman, kaç hikaye okuduk? Kaç tiyatro izledik? Bir spor dalıyla ciddiyetle tanıştık mı? Bir sanat ile uğraştık mı? Bir yabancı dil öğrenebildik mi?
Eylül ayı okul ayı. Fakat bu heyecanı en çok hissedenler bu sene ilk kez liseli veya üniversiteli olanlar olacak. Yıllardır hayalini kurdukları o büyük ideallerine kavuştular.
E kolay olmadı. Yıllardır, yemediler, içmediler, o ders senin bu ders benim, harıl harıl çalıştılar, yazılıdan yazılıya koştular, ödevler, projeler hazırladılar. Sırf okulu bitirmek için bir türlü anlamlandıramadıkları törenlere katıldılar, neredeyse ezberledikleri nutukları dinler gibi yaptılar.
Kimi zaman sıkıldılar, yaramazlık yaptılar, öğretmenle, müdür yardımcısıyla, hatta müdürle yüz göz olmak zorunda kaldılar.
Okulda öğrendikleri yetmedi, dershanelere etüt merkezilerine koştular. Bitirmedikleri konu anlatımı kitabı, çözmedikleri soru bankası kalmadı. Her fırsatta deneme çözdüler. Gazeteden aldılar, çözdüler, komşu dershaneye gidip çözdüler, internetten indirip çözdüler.
Sonra her hafta yeni bir tercih listesi oluşturdular. Beğenmediler yeniden oluşturdular. Babalarının analarının hatırına bozup bozup düzelttiler. Arkadaşlarından tüyo aldılar ayar çektiler. Rehberlerinin uyarılarını dinleyip yeniden düzenlediler.
Zaman zaman motivasyonları düştü, her şeyi unutur gibi oldular, bir arkadaşlarının yeni bitirdiği soru bankasındaki soruların kalitesini ballandıra ballandıra anlatmasıyla yeniden uyanıp tekrar işe koyuldular.
Maça çağırdılar, vicdan azabı çekti, tiyatroya davet ettiler, yanına yaprak test alıp gitti, kampa çağırdılar, konu anlatımlı kitaplarını götürdü, tatil dediler, nerdeee dedi.
Sonuçta liseli olanlar SBS maratonunu, üniversiteli olanlar YGS-LYS maratonunu tamamladı. Yaklaşık iki milyon genç şifre tartışmalarının gölgesinde sınav sonuçlarını bekledi. Puanlarını gördü. Tercihlerini yaptı. Hâlâ ağız tadıyla bir tatile hazır değildik. Yerleştirme sonuçlarını da görmeliydik. Ve sonunda o da oldu.Artık biz bir üst eğitim kurumuna devametmeyi hak etmiş ve seçkinler arasına katılmıştık.
İşte bu eylül ayı bu yüzden bizim için kişisel tarihimizin dönüm noktasını ifade ediyor.
Peki ama değdi mi diye sormaya cesaret edebiliyor muyuz? Geride bıraktığımız günlere, haftalara, aylara ve yıllara baktığımızda gerçekten ne kazandık? Mesela kaç roman, kaç hikaye okuduk? Kaç tiyatro izledik? Bir spor dalıyla ciddiyetle tanıştık mı? Bir sanat ile uğraştık mı? Bir yabancı dil öğrenebildik mi? Hadi sıkı durun: Kendimizi ifade edebilecek kadar anadilimizi öğrenebildik mi? Kaçımız kendini rahatça sözlü ve yazılı olarak ifade edebiliyor? Dahasını sorarak daha fazla moralinizi bozmayayım.
Gençlik için hayatın baharı derler. Doğrudur. Gençlikte ağlamaktan çok güleriz. Yürümekten çok koşarız, geri durmaz ileri atılırız, daha içten sever, daha sıkı düşman oluruz.
Ölümden sonraki hayat apayrı bir konu fakat bu dünyadaki hayatımızı bile düşünsek sadece, hayatımızın gençlik dönemi bütün hayatımızın içinde yine de kısa kalır. Ve neredeyse ortalama ömrümüzün kalan üçte ikisini belki de beşte dördünü gençlikte yaptığımız yatırımlarla idame ettiririz.
Öyleyse sadece daha iyi bir lisede okumak ya da üniversiteli olmak için harcadığımız emek kadar kalan ömrümüzü daha nitelikli, daha verimli kılmak için de çabalamak gerekmez mi? Bugüne kadar bizi içine soktukları cendereden biraz
kafamızı dışarı çıkarıp dünyada ne olup bittiğine bakma vaktidir. Somali’de kuraklıktan ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olanlar, şikeden sorgulananlar, istifa eden komutanlar, iflas eden ülkeler, karısını ya da kızını öldüren eşlerbabalar, sokakta ağıt toplayarak yaşayan insanlar, oğlunun kızının temel ihtiyacını karşılayamayan veliler, iç savaşa düçar olmuş ülkeler seni ilgilendirmiyorsa kimi ilgilendiriyor olabilir, hiç düşündün mü?
Uyuşturucu ticareti yapanlar, ahlaksızlığı sayfa sayfa reklamedenler, şehit düşenler, etkisiz hâle getirilenler, Mavi Marmara’da engin denizlere açılanlar, özür dileyemeyenler, tünellerden geçerek maişetini idame ettirenler belli ki uzun zamandır bu dünyayı yönetenlerin gerçek meselesi olmadı. Kalabalık sınıflara tıkılanlar, dersi boş geçenler, temiz bir tuvaleti bile olmayanlar, birleştirilmiş sınıflarda eğitim görenler, kıyafetinden dolayı okula alınmayanlar, tüm soruları yaptığı halde başarısız sayılanlar hep birilerinin kendileri için yazmış olduğu kurguya kurban olmadılar mı?
Şimdi elbette ilk işin ve hayatının en önemli düsturu başladığın işin en iyi biçimde sonlandırmaktır. Yani okulunu başarıyla ve hakkını vererek tamamlamaktır. Ve fakat önceki hayatından farklı olarak 4 ya da 5 seçeneğe sıkıştırılmış bir hayat yerine aha fazla seçenek isteyen, hatta çoğu zaman seçenekleri yazma hakkının bilincinde olan, daha fazla farklı metin okuyan, daha fazla farklı insanla tanışan, daha fazla gönüllü çalışmalara katılan, daha fazla irfan meclisi arayan biri olman gerekir.
Yoksa test ile tost arasında geçen ömrün, hakiki dostların olmadan ve sana gerçekten nasıl bir senaryo çizildiğinin farkına varmadan geçip gider de arkana bakma ihtiyacı duyduğunda birçok şey için çok geç olur. Emin ol ki işte o anda yaşayacağın üzüntü bugüne kadar başaramadığın hiçbir yazılıdan ya da testten duyduğun üzüntü ile karlılaştırılamayacak kadar ağır olacaktır.
Öyleyse yeni eğitim kurumuna başlayacağın bugünlerde kendine bir iyilik yap ve gerçek soruları sormana yardımcı olacak, dostların, gönül insanlarının ve hikmet ehlinin buluştuğu bir ortam bul.
GENÇ'ın Yazısı.