Okulsuz da Olur!
Hüseyin Küçükali & İrem Küçükali
Osmanlı’nın son dönemi Maarif Nazırlarından Emrullah Efendi “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim” dermiş. Bakanın kendisinden çok meşhur olmuş bu sözünün aslında bir latifeden ibaret olduğunu kaç kişi bilir? Ama öyle ya da böyle yaşadığımız günler Emrullah Efendi’nin temennisinin gerçekleşmek üzere olduğunu gördüğümüz günler. Formel eğitim kurumlarının belli kalıpların dışına çıkamaması, değişim ve rekabetin sürekli öğrenmeyi zaruri kılması gibi gerçekler bilişim teknolojilerinin geldiği nokta ile birleşince okullara alternatif bir takım platformlar çıktı. Okullardan çok daha zengin içerik, program ve esneklik vaat eden bu yapıların bizdeki hâsılasını en güzel başlığımız özetliyor: “Okulsuz da olur.” Bakalım, belli başlı örneklerini incelediğimiz bu yapılar hakkında siz ne düşüneceksiniz?
Bin yıl kadar önce
Kahire’nin merkezinde kurulan El Ezher Cami, sadece bir ibadethane olmayıp halkın eğitimine adanmış bir enstitü niteliği taşıyordu. Dünya’nın ilk üniversitelerinden sayılan bu yerde Orta Çağ boyunca her türlü alanda dersler veren büyük bilginleri ve onların çevresinde halkalar halinde kümelenmiş öğrencileri görebilirdiniz.
Bu derslerin en önemli özelliği ise tamamen halka açık olmalarıydı. Sokaktan geçen herkes bağdaş kurup bu dersleri takip edebilir, 10.000 kitaplı kütüphanesinden faydalanabilirdi. Öğrenciler istedikleri dersleri, hocaları seçebiliyordu. Bu uygulama medeniyetimizin yayıldığı coğrafyalarda muhtelif formlarda devam etti.
500 yıl kadar önce
Süleymaniye Cami’nin her bir sütununun altında kürsülerde, zamanın en prestijli hocaları medresedeki eğitimin haricinde (ilimlerinin zekatı olarak) ücretsiz ve halka açık bir şekilde belli kaynakları okutmaktaydılar. Bu dersleri layıkıyla takip edenlere ise kaynak kitap bittiğinde o kitabı başkalarına okutabileceğini gösteren bir icazetname verilirdi. Böylece bilim dalga dalga halka yayılıyordu.
Birçok medeniyette bilim aristokrat kişilere ait bir mülk gibi görülürken, sır gibi saklanırken, bizim ilmihalimizde ilmi saklamak nahoş görülmüştür. Halkın yüksek okuma-yazma oranı sayesinde fikirler neşet ettikleri yerlerden çok uzaklara hızla taşınmış, tartışılmış ve geliştirilmiştir. Öğrenme arzusu hep bizim itici gücümüz olmuştur.
Bugün
Günümüzün imkanlarıyla bu, kökeni bin yıl öncesine dayanan, “açık” ya da “okul ötesi” diye tabir edebileceğimiz yaklaşım batılı ellerde yepyeni vasıtalar kazanmıştır. Sayılamayacak miktarda veri bilgisayarlar arasında mekik dokurken sanal içerikler zamanla olgunlaştı, sanal metinler, grafikler, videolar ve dahî etkileşimli içerikler oluştu.
Yapılması gereken eğitim amaçlı sanal içerikleri bir araya getirmek, tasnif etmek ve kullanıcı dostu formlarda insanlara sunmaktı. Ortaya çıkan, bilginin bir kişiden diğerine aktarılmasının yeni yöntemidir. Bunu ifa etmek için günümüzde birçok farklı ekol geliştirilmiştir. Bunların başlıcalarını beraber inceleyelim:
MOOC Diye Bir Şey
İnternet bu açık eğitime çok daha büyük kitlelere yayılabilecek bir altyapı oluşturdu. Ceplere kadar girmesiyle eğitimi ev konforunda ulaşılabilir hale getirerek mekan kısıtlamasını kaldırdığı gibi, içeriklerin sunucularda saklanması ve ulaşılabilir olması ile zaman kısıtının da önüne geçmiş oldu.
Kitlesel Açık Çevrimiçi Ders (Massive Open Online Course - MOOC), üniversiteler; enstitüler, akademiler ve sivil toplum örgütleri gibi kabul gören kurumların, internette bu iş için özelleşmiş platformlarda, dünyanın her yerinden katılımcılara açık olarak sunduğu derslerdir. Ders başına katılımcı sayısı binlerle ifade edilmektedir (rekor 160.000). Öğrenciler ders başlama tarihinden önce kayıt olabilecekleri gibi, devam eden derslere de kayıt olabilirler. Bazı platformlarda geçmiş derslere kayıt olup, ders içeriklerinden faydalanma imkanı da vardır.
Geleneksel bir sınıfta olması gereken sıra, masa, tahta yerine; online derslerde hocaların önceden kaydedilmiş videolarını izleyebileceğiniz, ödevlerinizi yükleyebileceğiniz ve diğer öğrencilerle paylaşımda bulunabileceğiniz bir altyapı vardır.
MOOC’ların temel özelliklerden biri, tekil video sunumdan ibaret olmayıp; kaynak içeriklerin bir müfredata bağlı ve belli tarih aralığında (bir-iki aylık) süreye yayılmış bir biçimde öğrenciler ile paylaşılmasıdır. Yine bu içeriklere paralel ödevler talep edilmesidir. Talep edilen bu binlerce ödevin değerlendirilmesi, özel olarak bu işle ilgilenen asistanlar, otomatik kontrol edilen testler yada akran değerlendirmesi şeklinde birbirinin ödevine yorum yapılması ile sağlanıyor.
MOOC’lar birer e-kitap olmaktan çok öte bir amaçla ortaya çıktılar: online öğrenme toplulukları oluşturmak. Bunu gerçekleştirebilmek için de kendilerinden önceki benzerlerinden farklı özellikler geliştirdiler. Bunların en önemlisi öğrencilerin kendi aralarında haftalık ders içeriklerini tartışabileceği, dersin hoca ve asistanlarına soru sorabilecekleri tartışma forumlarıdır.
Her ne kadar belli bir müfredat ışığında ilerlemeleri, MOOC’ların okullarda devam eden geleneksel eğitime benzerliğini gösteriyorsa da, tartışma forumları da bir o kadar onları okullarda olan eğitimden ayırıyor. Öğrencilerin soru soramaması, bu yönde teşvik edilmek yerine cesaretlerinin kırılması, bugünün eğitim sistemi üzerine düşünen birçok kişinin dikkatini çeken bir sorun. Oysa birçok MOOC’ta göreceğiniz üzere, daha derse ilk girişte öğrencilerin tartışma forumlarına mutlaka katılmaları teşvik ediliyor, soru sormaları isteniyor. Öğrenciler dünyanın dört bir yanından farklı yaşlarda ve ihtisas alanlarından sınıf arkadaşlarıyla konuları tartışabiliyor yeni bakış açıları getirebiliyor, tecrübelerini paylaşıyorlar. Öğrencilerin bu kanalla sordukları sorulara dersin hocaları ya da asistanları cevap veriyor, bunun yanında öğrencilerin açtıkları tartışma konularına onlar da katkıda bulunuyorlar.
Bu platformlarda geleneksel sınıf ortamında elde edilemeyen tartışma ortamının gelişmesinin çok önemli bir sebebi de dersin katılımcılarının tümünün dersi seçerek ve gönüllü olarak alması. Yani öğrenmeye talip olmaları, talebe olmaları. Oysa ilk, orta ya da yüksek öğrenimde okuduğu okulu çok seven öğrenci bile derslerinin büyük bir çoğunluğu zorunlulukla alıyor; kimisinin ders programı öğrenci işleri tarafından düzenlenirken, kimisi ders havuzunda istediği dersleri bulamadığı için istemediklerini seçmek durumunda kalıyor. Ama tam da şu anda bir online ders almak isteyen bir kişi için, kayıt yaptırıp tamamlayabileceği 2.400’ün üzerinde ders var, bu çok sayıda seçeneğin içinden insanlar gerçekten öğrenmek istedikleri birini seçebiliyor ve bu da öğrenmenin ve derse katılımın en büyük motivasyonu oluyor.
Dünya genelinde 400’ün üzerinde üniversite ve 3.000’in üzerinde üniversite hocasının verdiği bu derslerden faydalanmak için en büyük iki platforma bakalım.
Udacity, Canvas Network ve FutureLearn gibi daha az ders ve öğrenci bulunduran benzer platformlar, MOOC’larla yakın özellikte olup, daha küçük kapalı gruplara hitap eden OOC’lar da mevcut. Bilhassa bazı yabancı üniversiteler kendi öğrencileri için OOC kurmaktalar.
MOOC’lar dışında yine açık ve online eğitim kapsamında değerlendirilebilecek fakat kendilerine has etkileşimli içerikler geliştirmiş farklı platformlar da var.
El Ezher’de bazı hocaların şöhretleri artmıştı ve toplanan çok sayıdaki insana bilgilerini aktarabilmek, uzakta kalana seslerini duyurabilmek için bir kürsüye çıkmak gereği hasıl olmuştu. Hakeza Süleymaniye Cami’nde de bu ahşap kürsüler tüm ihtişamı ile durmakta, kullanılmaktadır. Bugün de yine benzer amaçlarla dijital kürsülerden hitab ediyor hocalar.
Gerek bu dijital kürsüler olsun gerekse gerçek dünyaya ait geçmişten bugüne gelen çeşit çeşit “açık” eğitim yöntemleri, usulleri, ekolleri bizlere okul haricinde de öğrenmenin mümkün hatta daha verimli, gönüllü, etkileşimli olabildiğini gösteriyor.
Bugün teknolojik olarak desteklenen bu “açık” yöntemler bir konu hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlıyor, öğrenme ihtiyacımızı tatmin ediyor. Az sayıdaki platformun, online derslerinde elde edilen başarının AKTS (Avrupa Kredi Transfer Sistemi) tarafından üniversitelerdeki örgün eğitime sayılması için anlaşması var. Yakın gelecekte böyle derslerin sayısı ve geleneksel yöntemlerle entegrasyonu artacaktır. Hatta geleneksel yöntemlere baskın gelmesi söz konusu olabilir. Bağımsız ulusal ve/veya uluslararası kuruluşların akreditasyonuyla bu damar, eğitimin şah damarı haline gelebilir.
Bu teknolojik imkanlar, işin bıktırıcı yanlarından kurtulup kıymetli olana odaklanabilmemizi sağlayabilecek güzel araçlar, nimetler. Eğitimin öğretimden öte bir de davranış kazandırma boyutu var. Bunun temini için model insan görmeye ve insanlarla ilişki kurmaya ihtiyaç var. Belki bu yöntemler ile bilginin aktarılması fonksiyonunu ifa edip sosyal zamanları, fikirleri tartışmak, yeni fikirler üretmek, beraber ürün ortaya koymak ve davranış geliştirmek için kullanabiliriz.
CAMİ VE MEDRESENİN BİRLİKTE İNŞASI 
Yusuf Temizcan
Sahn-ı Seman İslami İlimler ve Araştırma Merkezi, bugünün dünyasında ecdadının adına yaraşır nesillerin, ancak “cami”nin imar ve ihyası ile birlikte “medrese”nin de imar ve ihyasıyla yetiştirilebileceği düşüncesinde. Sahn-ı Seman ismi, medrese eğitiminden geliyor zaten. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra kurduğu eğitim kurumları arasında en üst düzeyde eğitim veren yüksek öğretim kurumuna deniliyordu.
Ebubekir Sifil’in öncülüğünde Eyüp’teki merkezlerinde faaliyetlerini uzun yıllardır sürdürüyorlar. Çalışmaların iki saç ayağı var. Birincisi sanal okul, ikincisi Rıhle Dergisi. Ebubekir Sifil’in bu medrese çalışmasında, Cüzi miktar ödeyerek internet üzerinden dersler belirli periyotlarla takip ediliyor. Not veriliyor ve düzenli ders takibi isteniyor. Bu durum mekan ve zaman sıkıntısını kaldırmakla birlikte elbette verimi düşürüyor. Zira sanal hiçbir zaman gerçeğin yerini tutmaz. Rıhle Uzaktan Eğitim Merkezi (RUZEM) denilen bu programda, dersler kayıt altına alındığı için farklı zamanlarda tekrar dinleme imkanına sahip olunuyor. Doğrudan Ebubekir Sifil’e soru sormak da mümkün.
DİPLOMA DEĞİL İLİM DERDİMİZ VAR 
Mahmud Sami Yücel
İLAM akademi; ilk İslam medresesi olan Ashab-ı Suffe geleneğinin günümüz şartlarındaki eğitim sistemleriyle mecz edilmiş bir devamı niteliği taşımaktadır. Akademimiz; dershanesi, yemekhanesi, yatakhanesi, kütüphanesi ve camisi ile bir külliye halinde eğitim öğretimin rahat ve huzurlu bir biçimde yapılabilmesi için gerekli fiziki müştemilatı ihtiva etmektedir. Dini eğitim veren kurumlardan yani İlahiyat fakültelerinden bizi ayıran en önemli farklarımızdan birisi budur. Öğrencilerimiz eğitimleri esnasında, ilim yapmaya mani olabilecek hiçbir maddi sıkıntı ile karşılaşmamaktadırlar. İLAM akademi, ilim yapmaya mani olabilecek tüm engelleri Allah’ın izniyle kaldırmıştır.
İLAM Akademi’ye gelen öğrenci sadece ilim öğrenmek ve topluma faydalı olmak gayesiyle gelir. Diplomam olsun gibi bir gaye yoktur. Biz İLAM Akademi’de gücümüz nispetinde öğrencilerimize Allah’a verdikleri ahdi hatırlatmak gibi bir misyonu da îfa etmeye çalışıyoruz. İLAM Akademi’yi diğer dini eğitim veren kurumlardan ayıran en önemli özelliklerinden birisi de eğitim kadromuz. Sahasında yetkin ve bir o kadar da okuduklarıyla amel eden ve tamamıyla ehl-i sünnet çizgisini kendisine şiar edinmiş bir kadromuzun olmasıdır. Öğrencilerimiz kendilerine öğretilenlerin tam bir tatbikatını aynı anda görebilme imkânına sahipler. Bunun en müşahhas misali Tasavvuf, Siyer-i Nebi gibi dersleri muhterem Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’den bizatihi alıyor olmalarıdır.
İLEM: İLMİ ETÜDLER DERNEĞİ 
Esra Urhan
Üniversitelerin uzak kaldığı bu ruh ile mahrum kalınan ihya edici tekliflerin varlığını bilen ve buna ulaşmak için öğrenciye, sorgulamayı öğreten böylelikle farklı bir perspektif kazandıran İLEM, iki bölüm ve çeşitli başlıklarla eğitim vermektedir. Lisans öğrencilerine yönelik eğitimde var olan düzeni anlayıp tahlilini yapabilecek, bir bakış açısı kazandırarak, sosyal ilimlerin pek çok disiplini üç senelik programında yer almaktadır. Bununla birlikte her hafta yapılan kitap tahlilleri, sene içinde gerçekleştirilen kampları bu minvalde desteklenmektedir. Lisansüstü eğitime devam edenler, ihtisas alanlarında çalışmalar yapmaktadır.
Kadim geleneğimizden yardım alarak, hâl-i hazırda dönemin sahih okumasını gerçekleştiren, böylelikle tenkit ettiği noktaya üst bir fikir teklif eden bu sivil platform İLEM: İlmi Etüdler Derneği’dir.
İLEM, cevherleri aynı fakat dinamiği farklı olan öğrencilere, El-Vedud ismi gibi karşılıksız sevgiye dayalı, samimiyet yüklü bir gayret ile yaklaşmaktadır. Diploma beklentisi olmaksızın ilminin bereketini, öğrendiğini tatbik etmesiyle öğrenci karşılığını görmektedir. Mevcut düzende sözde “özerk” olan üniversiteler, belirli bir amaca yönelik hareket eden, kaygı ile derslerini gerçekleştiren profesörlerin boşaltılmış ruhları taliplerin de ruhlarını, duruşlarını yani ahlaklarını etkilemektedir. Nitekim ülke tarihine baktığımızda, toplum sorunlarının başlangıç noktası üniversiteler gösterilir. Ondandır ki tarihi Beyazıt Meydanı’nın ismi bir dönem ‘‘Hürriyet Meydanı’’ olarak kayıtlara geçmiştir.
İLİM, TAKVA, BEYAN: İSAR 
Arif Erbil
İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı kısaca ve bilinen adıyla İSAR, ıstılahi anlamıyla kendi ihtiyacı varken mü’min kardeşini tercih etme anlamına geliyor. Vakfın kurucuları ve mütevelli heyeti arasında Hayreddin Karaman, Recep Şentürk, Raşit Küçük, Hasan Kamil Yılmaz, Adem Ergül gibi çok kıymetli hocalar bulunmaktadır. Prof. Dr. Recep Şentürk hocanın önderliğinde oluşturulmuş, Maşuk Yamaç, Zekeriya Güler, Murteza Bedir, Fatih Kaya, Hasan Canseven gibi çok kıymetli akademik kadrosuyla eğitim hayatına devam eden vakıf 2015 yazı itibariyle Üsküdar Bülbülderesi Mahallesi’nde yeni yapılmış olan binasına taşındı. Vakfın amaçları şu şekilde özetlenebilir: “Vakfımızın temel gayesi üstün başarılı lisans ve lisansüstü öğrencilerini çağdaş dünyanın gerekleri doğrultusunda desteklemektir. Bu desteğin sonucunda Doğu’nun ilmi geleneğini hakkıyla hazmetmiş ve Batı’daki ilmi gelişmeleri yakından takip edebilecek ve toplumumuzun meselelerini dert edinmiş ilim adamları yetiştirmektir.” Bu müfredatta ilk iki seneyi ağırlıklı olarak modern ve klasik Arapça ve ikinci senenin sonunda ise öğrencilere bir Arap ülkesinde genellikle Ürdün’de yaz dönemi boyunca Arapça eğitimi aldırıyor. Bunun yanında dört yıllık müfredat boyunca Alet İlimleri (mantık, münazara, belagat vb.), İslami İlimler (fıkıh, hadis, kıraat vb.) ve sosyal bilimler anlamında temel bir eğitim veriyor.
Vakfın hedef kitlesi lisans, yüksek lisans ve doktora yapan erkek üniversite öğrencileridir. Genel itibari ile sosyal bilimlerden ve İlahiyat’tan öğrencilere sahip olsa da kapıları mühendislik ve tıp okuyan öğrencilere açık. Bu sene itibari ile İSAR İLAHİYAT birimi açıldı, bu birim isminden anlaşılacağı üzere İlahiyat öğrencilerine özel bir müfredatla yoluna devam edecek.
İSAR’ın ana hedefi İslam Alimi veya Müslüman Alim yetiştirmektir. Bunu yaparken temele aldığı üç ilkesi ise İlim, Takva ve Beyan’dır. İSAR öğrencilerinden ilmi donanımı yüksek, takva sahibi ve öğrendiği bu bilgi ve birikimin zekatı olarak elinden geldiğince ümmetin istifadesine sunması beklenmektedir.
Böylesi bir hedef için, tabiidir ki, uzun ve yoğun bir program gerekmektedir. Güz ve Bahar dönemlerinde haftanın üç günü (iki hafta içi gününün akşamları ve cumartesi günü) dersler devam ediyor ayrıca kış ve yaz dönemlerinde de yoğun programlar uygulanıyor. Bütün bu derslere devam çok büyük önem arz etmektedir. İngilizce eğitimi zorunlu olup eğer ihtiyacınız yoksa muaf oluyorsunuz. İngilizce eğitimi üçüncü sınıftan itibaren başlayıp dördüncü sınıfın sonuna kadar ekstra günlerde devam ediyor. Bu zorunlu derslerin haricinde öğrencilerin kendilerini geliştirmeleri için önemli olan ihtiyari atölye çalışmaları da yapılmaktadır. Tıp ve Ahlak, Siyaset Dairesi, İslam ve Hukuk, Farsça halihazırda devam eden atölye çalışmalarından yalnızca birkaç tanesidir. Bunun yanında her sene mutad olarak düzenlenen bir sempozyum çalışması olmakta ve isteyen öğrenciler bu gibi yerlerde de görev alabilmektedirler. Bütün bunlara ek olarak vakıf arzu eden öğrencilerine barınma imkanı da sağlıyor.
İki senedir bu programın içinde bulunuyorum ve bu satırları da Ürdün’deki programımızdan yazıyorum. Geçtiğimiz iki sene boyunca programın bana çok büyük katkıları oldu. Çok kıymetli hocalarla tanıştık ve onlardan ders alma fırsatı yakaladık, ilmi seven, ilimle iştigal eden bir çok arkadaşla beraber olduk, Arapça öğrendik, klasik metinlere aşina olduk. En önemlisi ise günümüz sorunlarına karşı İslami bir bakış açısına sahip olmak ve medeniyetimizin değerlerine vakıf olabilmek gibi kıymetli katkıları oldu. Her gün biraz daha genişleyen kadrosu ve geliştirilen müfredatı ile İSAR ailesi Allah’ın izniyle geleceğin Müslüman alimlerini yetiştiriyor.
DAVETÇİ VE ALİM OLMAK İSTEYEN VAR MI? 
Yusuf Temizcan
Sosyal Doku Vakfı, tam anlamıyla alternatif eğitim kurumlarına örnek bir müessese. Nureddin Yıldız Hoca ile özdeşleşmiş bir vakıf. İlk on yılında özel amaçlı ve akademi ağırlıklı faaliyetler yaptı. 2007 yılından itibaren daha sistematik ve kurumsal çalışmaya başladı. Temel hedeflerini “İslam’ın mesajını “ümmet olma” şuuru ile ulaştırmaya çalışmak” olarak ifade ediyorlar. Mottoları “işi vaktinden çok olmak”. Hedefleri ve hayallerini “denge” üzerinde kurguluyorlar. Ümmet-i Muhammed’den olmayı hazların en büyüğü kabul ettiklerini ifade ediyorlar.
Her yıl SEÇ (Sosyal Etkinlik Çalışmaları) diye ifade ettikleri bir eğitim programı uyguluyorlar. Erkeklere ve kızlara ayrı ayrı yapılıyor. 7. ve 8. sınıfa geçen öğrenciler arasından SBS’de 450 ve üzeri puan alan (ki çok zor bir puan bu) kişiler başvuru yapıyor. Mülakat sonrası seçilen öğrenciler 15 günlük bir kampa alınıyor. Başarılı olanlarla bir yıl boyunca bir dizi program yapılıyor. Anlaşmalı bir özel okula bu öğrenciler burslu olarak kaydediliyor. Hem okul derslerine yardımcı olunuyor, hem sosyal sportif faaliyetler yapılıyor, hem de erdemli bireyler olmaları için ahlaki bir eğitim veriliyor. Kalacak yer ve yeme içme dahil. Hiçbir ücret de talep edilmiyor. Devam eden süreçte hafızlık eğitimi veriliyor, imam-hatip liselerine gönderiliyor. Ardından hukuk fakültesi başta olmak üzere sosyal bilim alanındaki bölümleri kazanmaları sağlanıyor. Yani 13 yaşında başarılı bir çocuğu alıp, hem hafız hem de alim yaparak onun savcı, hakim olması sağlanıyor.
Ayrıca 18-25 yaş arasına hitap eden iki program var: Davetçi Okulu ve Genç Alimler Projesi. Davetçi Okulu’na lise mezunu, açık öğretim okuyan ya da örgün eğitimde okurken okulunu bir yıl dondurabilecek durumda olan öğrenciler katılabiliyor. Mülakatla seçilen öğrencilere, Mus’ab Bin Umeyr örnekliğinde, iyi okuyabilme, iyi yazabilme ve etkili konuşabilme eğitimi veriliyor. Temel kaynak eserler hocalar ile birlikte takip ediliyor. Haftada 20 çeşit ders görüyorlar. Fikir, sanat, siyaset ve medyada tanınmış simalarla bir araya geliyorlar. Genç Alimler Projesi’nde ise, bir yıllık davetçi okulunu başarı ile bitirenlere yönelik bir program uygulanıyor. Daha üst bir eğitim veriliyor bir anlamda.
EĞİTİM BİR ZERAFET İŞİDİR 
Boğaziçi Vakfı Zerafet Eğitim ve Danışma Merkezi, ülkemizin dört bir tarafında çocuk ve gençlere yönelik gönüllü olarak din ve değerler eğitimi yapan, genç hanımlar için eğitimcinin eğitimi programları tertip etmekte ve gönüllü eğitim danışmanlığı hizmetleri vermektedir. Bu çerçevede muhatap kitlelerin ihtiyaçlarına yönelik farklı yoğunluklarda paket programlar tertip edilmektedir. Uzun süreli bir eğitime tâbi olmak isteyen ve vakti daha müsait olan öğrenciler için 8 aylık bir program uygulanmaktadır. Bu program, talebe ve ihtiyaca yönelik olarak 2 yıla kadar uzatılabilmektedir. Bununla birlikte eğitim çalışmalarında aktif bir şekilde yer alan ama bir taraftan da kısa süreli yoğun bir eğitimcinin eğitimi programına tabi olmak isteyen arkadaşlarımız için de durumlarına göre 2 aylık ve 15 günlük programlar tertip edilmektedir.
Zerafet Eğitim Merkezi’nde yapılan programlarda, günümüz gençlerine din ve değerler eğitimi hususunda program yapacak eğitim liderlerinin etkinlik merkezli eğitim uygulamalarını öğrenmeleri sağlanmaktadır. Yaparak-yaşayarak öğrenmenin önemine inanılmakta, milli ve manevi duygular çocuklara aktarılırken çocukların aktif olduğu bir öğrenme ortamının sağlanmasına ehemmiyet verilmektedir. Zerafet bünyesinde özellikle uzun süreli eğitim programlarında eğitim alan öğrencilerimize, yoğun bir saha stajı imkânı da sunulmaktadır. Şehbal Gençlik Merkezleri ve Karakter Eğitimi Öğrenci Grupları’nda sağlanan staj imkânları ile öğrenciler bilgileri uygulama fırsatı elde etmektedirler.
Zerafet Kültür Merkezi’nde verilen eğitimlerden bazı başlıklar şu şekildedir:
• Pedagojik Formasyon/464 Saatlik Yardımcı Annelik Eğitimi
• Hitabet ve Diksiyon Eğitimi
• İlkyardım Eğitimi
• Gençlik hizmetlerinde Etkin Bilgisayar Kullanımı Eğitimi
• Osmanlı Türkçesi
• Yaş Gruplarına Göre Din ve Ahlak Eğitimi
• Faaliyetlerle Değerler Eğitimi
• Faaliyetlerle Din Eğitimi
• Hobi Faaliyetleri (Ebru, Ahşap Boyama, Tezhip dersleri)
İLİM VE FİKİR ADAMI YETİŞTİRİYORLAR 
Yusuf Temizcan
İlmi ve Fikri Araştırmalar Merkezi (İFAM) varoluş nedenini, “modern zamanda Allah Resulü’nün (s.a.v.) ve büyük ruhlu alimlerin yolunda yürüyen, ferdî ve ictimâî varoluşu ya da toplumsal mutabakat zeminini onların mirasında arayan ilim, fikir ve dava adamları yetiştirmektir” şeklinde açıklıyor. “İcmayı hüccet, ihtilafı ise rahmet” olarak kabul ettiklerini ifade ediyor.
5 yıllık bir eğitim programının uygulandığı kuruma başvurular internet üzerinden yapılıyor. Mülakat sonucu seçilenlere, temel eserler medrese usulü ile okutuluyor. Çok iyi bir Arapça eğitimi veriliyor. Sarf, Nahiv, Tefsir, Hadis Usûlü, Fıkıh, Akaid, Mantık, Fetva Usûlü, Makasıd vb. Öğrenciler 5 yıl boyunca Samsun’daki İFAM merkezinde kalıyorlar. Tüm masrafları İFAM’a ait. Ayrıca öğrencilere burs da veriliyor. Haftada 6 gün ders işleniyor, program yazın da devam ediyor. Programa sadece erkek öğrenciler kabul ediliyor.
İFAM okuttuğu üst düzey kitaplarla Kur’an ve Sünnet’in oluşan sorunlara hangi esaslar ve pratikler çerçevesinde çözüm üretebileceğini gösteriyor. Ayrıca aylık olarak “Hüküm” isimli gazete formatında bir dergi çıkartıyorlar. Ücreti 1 TL...
TAŞRADA BİR İLİM YUVASI
Yusuf Temizcan
İstanbul dışının taşra olarak ifade edildiği günümüzde, taşrada kaliteli işlerin nasıl yapılacağını gösteren bir kurum Serdivan Fikir ve Sanat Akademisi (SFSA). SFSA, 2013 yılında Sakarya’da kurulmuş bir ilim yuvası. Her yıl üniversite öğrencilerine ve halktan meraklı kişilere yönelik güz ve bahar dönemlerinde iki ayrı akademi programı uygulanıyor. Başvurular internet üzerinden alındıktan sonra mülakatla öğrenciler seçiliyor. Her dönem bine yakın öğrenci başvuruyor (Sakarya için oldukça iyi bir rakam) 300 kadarı seçiliyor. 17 farklı branşta ders veriliyor. Felsefe, Tarih, Sosyoloji, Medeniyet, Klasik Diller, Toplum Metafiziği gibi derslerin yanı sıra sanat dersleri (Ebru, Hüsn-i Hat, Fotoğraf, Grafik Tasarım vb.) de veriliyor. Öğrenciler ilgilerine göre dersleri seçiyorlar. İstanbul ve Sakarya’dan şimdiye kadar onlarca hoca ders vermeye geldi, birkaçını zikredelim: Yusuf Kaplan, Süleyman Seyfi Öğün, İsmail Kara, Tayfun Amman, Mehmet Genç, Tahsin Görgün, Süheyb Öğüt, Rahmi Karakuş...
SFSA’nın sadece ilmi faaliyetlerde kullandığı iki katlı şirin bir konak binası var. 7/24 açık sosyal bilimler kütüphanesine sahip. Şehrin her yerinden ders çalışmak için öğrenciler buraya geliyor. Derslerin olmadığı zamanlarda bile Akademi oldukça kalabalık. SFSA bünyesinde aylık “şehir kültürü gazetesi” dedikleri “Serdivan Ajans” çıkıyor. Ücretsiz olarak temin edilebiliyor.
HAYATINI İLME VAKFEDENLER İÇİN: EDEP
Ümmühan Aydın
EDEP; Kopan ilim, fikir, sanat geleneği zincirimizi ihya edecek medeniyet tasavvurunun, neşvü nema bulduğu yerdir. Temel amacı ilim, edep ve ihsanla bezenmiş küresel İslam alimeleri yetiştirmektir. Fakat İslam’ı ilahiyat fakültelerine hapsetme laikliğini benimseyerek, alanına İslami açıdan bakan herkesi İslam alimi olarak kabul etmektedir.
Modern eğitim amele yönelik olmayan bilgiler sunarken, İslam eğitiminin hedefi insan-ı kamil yetiştirmektir. İnsan-ı kamil olmak veya peygamberlerin ilim mirasından faydalanmak ise sadece erkeklere has değildir. Bu sebeple EDEP genellikle erkek talebelere açık olan ilim halkalarından istifade edemeyen gayretli hanım talebeler için kurulmuştur
EDEP, 5 yıllık Onur Programı ve lisansüstü öğrencilere yönelik İhtisas Programı’ndan oluşur. Sahalarının önde gelen hocaları tarafından; Arapça dil ve alet ilimleri, İslami İlimler ve Sosyal Bilimler Eğitimi sunar. Türkiye’de yapılan akademik çalışmalar içinde ise EDEP Onur Programı, geleceğin âlimeleri olacak hanım öğrencilere yönelik yapılan ilk akademik proje olması hasebiyle bir ayrıcalık taşımaktadır.
EDEP Hırka-ı Şerif’in bahçesinde zamanın ve mekânın bereketinin hissedildiği uzun soluklu bir ilim yolculuğudur. İlahiyatçılara okullarında tatmadıkları, ilahiyatçı olmayanlara ilk kez tadacakları bir ortam oluşturmuştur. EDEP’li olmanın en önemli şartı ise hayatını ilme vakfetmektir.
SİYER MERAKLILARI BURAYA
Yusuf Temizcan
Muhammed Emin Yıldırım’ın uzun zamandır üzerinde titrediği konu, Ekim 2010’da nihayet kurumsallaştı. Siyer Araştırmaları Merkezi’nin (SAM) kuruluş gayesi şöyle açıklanıyor: Alemlere Rahmet olarak gönderilen Kutlu Nebi’nin daha iyi bilinmesi, anlaşılması, tanınması, kavranması; aradaki zaman ve mekan farkları ne kadar uzarsa uzasın, O’nunla (s.a.v.) beraber yaşama imkanının yeniden elde edilmesini sağlamak amacı ile kurulmuştur.
Siyer, Efendimiz’in (s.a.v.) hayatının sistematik bir ilim olarak ele alınmasına dayanıyor. SAM, siyer üzerine daha fazla çalışma yapılması gerektiğini hatırlatıyor, yapılan çalışmaları destekliyor. Şu ana kadar Siyer alanında yapılan ilmi faaliyetleri derli toplu hale getirmeye çalışıyor. Her yıl “Alemlere Rahmet Kısa Film Yarışması” düzenleniyor. 82 İl 82 Sahabi programı ile her şehirde sahabelerle ilgili çeşitli etkinlikler yapılıyor.
Çağın Mus’abları İlahiyat Programı ve Çağın Esmaları İlahiyat Programı isimli temel çalışmaları var. 2013’de başlayan bu çalışma 5 yıllık bir eğitim programı üzerine kurulmuş durumda. İlahiyat fakültelerinde okuyan öğrenciler, okul dışındaki zamanlarında Siyer Vakfı’nda özel dersler alıyorlar. Şark usulü Arapça programları, modern Arapça ve İslami İlimler için gerekli olan dersleri alıyorlar. Oldukça nezih bir binaya sahipler. Şerafettin Kalay, Ali Küçük, Nureddin Yıldız, Mahmut Toptaş, Tahsin Görgün gibi hocalar ders veriyorlar. Mülakatla seçilen öğrencilerden ücret talep edilmiyor. Kalacak yer de sunuluyor.
BİLİM VE SANATIN ADRESİ: BİSAV
Esma Yıldırım
Bilim ve Sanat Vakfı Mustafa Özel, Murat Ülker ve Fikri Gökbörü Kançal tarafından 1986 yılında kuruldu. Sahasında uzman üniversite öğretim üyeleri, yazar ve sanatçıların verdiği seminerlerle mevcut bilgilerin sorgulanabileceği bir tartışma ortamı oluşturmayı amaçlar.
1988’den bu yana kesintisiz düzenlediği seminerlerle BİSAV, yüzlerce ilim adamı ve akademisyeni ağırlamıştır. Yılda iki döneme yayılan -güz ve bahar- her dönemde yaklaşık bine yakın yeni katılımcının takip ettiği bu seminerler, iktisat ve işletme, karşılaştırmalı medeniyet çalışmaları, sanat ve edebiyat, sosyal bilimler ve felsefe, uluslararası ilişkiler ve Türkiye araştırmaları ana başlıkları altında toplanır. BİSAV’nin seminer, araştırma, sempozyum, panel ve yayın faaliyetleri Türkiye Araştırmaları Merkezi (TAM), Küresel Araştırmalar Merkezi (KAM), Sanat Araştırmaları Merkezi (SAM), Medeniyet Araştırmaları Merkezi (MAM) tarafından yönetilir.
Kültür ve sanat alanlarındaki faaliyetleriyle BİSAV aynı zamanda resmi eğitimin nakıs kalan taraflarının üzerine çıkarak eğitim, kültür anlamında geniş bir vizyondan bakabilmek için tartışma ortamları oluştururken, Türkiye’nin yetişmiş ilim insanlarının içinden geçtiği kurum sahasında uzman birçok eğitimci, sanatçıyla bir ortaklık kurulmasında, tecrübelerin aktarılmasında vesile olmuştur. Bir lise öğrencisinin dahî faydalanabildiği bu ortam, eğitim düzeyi farklılaşan gençlerin mevcut şartlarda ulaşılamayan bilgi alanında sorgulayabilme yetisi ve tecrübelerin kazanılabileceği ortak bir paylaşım alanı kurmuştur. Özellikle toplumumuzda yaşanan siyasi değişimlerin gençlerin resmi eğitime ulaşmasını engellediği dönemlerde, bilgiye ulaşmak ve ilgili sahada çalışmalar yapabilme ortamı sağlayan BİSAV ilgililerinin vazgeçilmez ilim merkezi olmuştur. Vakıf son dönemde TSA (Türk Sineması Araştırmaları) projesi gibi büyük bir projenin de önemli bir ayağını bünyesinde barındırıyor. Bilim ve Sanat Vakfı’nın kurucusu olduğu İstanbul Şehir Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümü ile ortak olarak yürütülen Türk Sineması Araştırmaları (TSA) projesi Türk Sineması’nın yaklaşık yüz yıldır ortaya koyduğu birikimin birincil kaynaklardan ve sistematik şekilde aktarılması için bir zemin oluşturmayı hedefleyerek, Türk Sineması’na dair yazılı, görsel ve işitsel tüm materyallerin kapsamlı bir şekilde tespit ve tasnifi yapılarak bu bilgilerin paylaşıma açılacağı TSA veritabanı oluşturdu. Tüm materyaller, Bilim ve Sanat Vakfı Kütüphanesi bünyesinde kurulan TSA Arşivi’nde araştırmacıların istifadesine açıktır.
ZAMAN VE MEKAN KAYDI YOK
Halil İbrahim Delen
Uzaktan eğitim; iletişim ve bilgi teknolojilerine dayalı bir eğitim biçimidir. Zaman ve mekân kısıtlamalarını ortadan kaldırır. Çok sayıda kişiye, dünya çapında aynı anda ulaşma imkânı sağlar. Hüdayi Uzaktan Eğitim Merkezi (HUZEM) de bireylerin Temel İslami İlimler’den belirli bir düzeye ulaşabilmeleri için uzaktan eğitim imkânlarından yararlanarak gerekli eğitimi vermeyi hedefleyerek kurulmuştur.
İnsanların özellikle geçim ve gelecek kaygılarının şekillendirdiği eğitim kariyerleri oluyor. Lakin bunun yanında ilgi alanları, kendilerini geliştirmek istedikleri eğitim sahaları da oluyor. Bu alanların başında da şüphesiz İslami İlimler geliyor... Kişilerin, İş hayatı, yerleşim birimi, coğrafi koşullar, bedensel engellilik vb. yüz yüze eğitim almayı zorlaştıran veya imkânsızlaştıran durumlar, kariyer planları gibi çeşitli engelleri oluyor. Biz öncelikli olarak burada bu engelleri aşıyoruz. İkinci olarak güvenilir kaynaklardan doğru bilgiye ulaşmalarını sağlıyoruz. Prof. Dr. Ömer Çelik, Prof. Dr. Zekeriya Güler, Prof. Dr. Abdullah Kahraman, Prof. Dr. Necdet Tosun, Prof. Dr. Süleyman Derin, Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil, Yrd. Doç. Dr. Hikmet Atan, Dr. Murat Kaya ve Talha Hakan Alp gibi alanında mütehassıs hocalarımızla çalışıyoruz.
Hüdayi Uzaktan Eğitim Merkezi (HUZEM) olarak ikinci yılımızdayız. Şu anda bir yıllık Tefsir, Hadis, Akaid, İlmihal, Tasavvuf ve Siyer derslerini takip edip, başarı ile bitirerek mezun olan 500 öğrencimiz bulunmakta. Bu katılımcıların yüzde 75’i farklı alanlarda lisans mezunu olup, içlerinde doktor, mühendis, imam, kur’an kursu öğreticisi, akademisyen, öğretmen gibi farklı iş sınıflarına mensup olanlar da var. Mekan ve zaman kaydı olmadığı için programımıza Türkiye dışından katılanlar da var. Geçtiğimiz sene Almanya, Hollanda, İsveç, İsviçre, Kanada, Katar gibi ülkelerden katılanlar oldu...
Bahsettiğimiz gibi insanların çeşitli meşgaleleri oluyor. Bunları görmezden gelerek insanları bir mekana tek zamanda davet edemeyiz. Dizini kır hocanın önüne otur diyemeyiz. Eğer derdimiz insanlara ulaşmak, onlara faydalı olabilmekse HUZEM bu açıdan çok önemli bir fırsat. Tabiri caizse biz burada hocayı öğrencinin huzuruna götürüyoruz...
Hüseyin Küçükali'ın Yazısı.