Bizim artık; eleştiriyi; bir karşıtlık, bir düşmanlık, bir red alameti olarak algılamaktan vazgeçip; yapıcı, geliştirici, gerçeğe yaklaştırıcı bir yardımcı olarak görmeye başlayıp; iç eleştiri mekanizmalarımızı oluşturmamız gerek.

Çoğunuz biliyorsunuzdur. Lakin tekrarında faideler mülahaza ediyorum: “Bir gece Nasreddin Hoca’nın evine hırsız girmiş ve evde ne var ne yok götürmüş. Hadisenin duyulmasıyla birlikte komşuları Hoca’nın etrafında toplanıp başlamışlar konuşmaya: “Hocam kapıyı açık mı bıraktın yoksa? Hocam şu eski pencereleri değiştir diye sana kaç defa söyledik! Hocam eve bir köpek alaydın böyle olur muydu? Hocam o kadar gürültüyü duymayacak kadar nasıl ağır uyudun?” Nihayet Hoca dayanamamış ve yazımızın temasını da oluşturan şu unutulmaz sözleri söylemiş: “Yahu tamam iyi güzel de hırsızın hiç mi suçu yok?”

Gelelim bu çok bilinen fıkrayı neden bir kere daha hatırlatma gereği duyduğuma: Müslümanların, İslam’la ilintili meselelere yaklaşımı aşırı sorgulanamazcı. Bakın dikkat edin: İslami meselelere değil İslam’la ilintili meselelere dedim! Sonra yanlış anlaşılma olmasın. İkisi farklı şeyler. Hatta bazen birbirleriyle ilgili bile değiller. Çoğu zaman sadece öyleymiş gibi görünmesi isteniyor o kadar...

Sorun şu ki: Bazı kişiler; İslami kavram, görünüm, simge ve anlayışları kullanarak; çıkar peşinde koşuyorlar. İslami kurallara olan hassasiyetlerimizi kullanarak; daha birkaç ay evvel fuhuş pazarı olan otellerde (güya) İslami tatil satıyorlar bize. Besmeleye olan hürmetimizi istismar ederek; su içerken besmele çekermiş gibi yapan hoparlörlü bardaklar satıyorlar. Namaza olan hassasiyetimizi kullanarak; kalitesiz ses kayıtlarını tekrar edip duran ucuz düzeneklerle bezeli seccadeler satıyorlar. Eski alimlerin sözlerine olan güvenimizi kullanarak; kabir azabından koruyan kefenler(!) satıyorlar. Peygambere (s.a.v.) olan sevgimizi kullanarak (güya) saçının suyunu satıyorlar. Yaşayan Allah dostları hakkındaki hüsn-ü zannımızı kullanarak; kendilerini satıyorlar bize. Sonra etraflarında halkalanan kalabalıklardan aldıkları güçle siyasetçilerle pazarlıklara oturuyorlar...

Bütün bunları görüp de yapılanların İslam’a nasıl da onulmaz zararlar vereceğini fark eden ve önüne geçmek isteyenlerse “Aman sus sus! İslam düşmanlarının eline malzeme vermeyelim. Müslümanlar zarar görmesin” denilerek susturulmaya çalışılıyor. Oysa; İslam’ın zarar görmesindense Müslümanların zarar görmesi yeğdir. Çünkü İslam, bizi biz yapan özümüzdür. Onu kaybettik mi bir kere; zaten Müslüman kalamayız. Bitmiyor öyle “Lailaheillallah...” demekle!

Hanımlar, Beyler! İslam toplumunda çok şeyler feci şekilde ters gidiyor. Sistem “error” veriyor! Ya biz içeriden; ne yapıp edip, bu kötü gidişi düzelteceğiz ya da bu iş; artık içimizdeki beyinsizler yüzünden; argümanları iyice meşrulaşan din karşıtları tarafından ele alınacak! İşte asıl o zaman zararı göreceğiz. Hepimiz. Geçiyorum Müslümanları, din elden gidecek!

Bunun olmaması için bırakmamız gerekiyor artık şu; eleştirileri “Din düşmanlarının eline malzeme vermemek” teraneleriyle susturma ahmaklığını! Bu; zaten samimi Müslümanların söylemi değil. Din istismarcılarının, çarklarını döndürebilmeye devam edebilmek gayesiyle yaydıkları çarpık bir anlayış. Bizim artık; eleştiriyi; bir karşıtlık, bir düşmanlık, bir red alameti olarak algılamaktan vazgeçip; yapıcı, geliştirici, gerçeğe yaklaştırıcı bir yardımcı olarak görmeye başlayıp; iç eleştiri mekanizmalarımızı oluşturmamız gerek. Ya şimdi biz bunu seçici şekilde kullanıp, içimizdeki ayrık otlarını kendi ellerimizle temizleriz ya da yarın dinsizlerin elinde bir toplu yıkım mekanizmasına dönüşmesini çaresizce izleriz.

Gerçekleri gizlemek; alemlerin gördüğü en büyük zalimlik iken zulme sessiz kalanların dilsiz şeytanlar oldukları; bilinen bir gerçek iken hangi şeytanlar bize “Aman sus sus! İslam düşmanlarının eline malzeme vermeyelim” diyerek, çarklarını döndürüyor ona bakalım!

Not: Her derde deva Peygamber terliği(!) satışa sunulmuş olup, mesarifi 130 liradır. İlgilenenlerin “Kim olduğunu bilirsin sen”e müracaat etmeleri önemle duyurulur...


Sinan Özgenç'ın Yazısı.