Beytullah Genç

Memuriyetimin ilk yılı dolduktan kısa bir süre sonra işe daha rahat gidip gelebilmek ve Ankara’da bulunan ailemi daha sık ziyaret edebilmek adına bir araba satın aldım. Görev yerim Uşak’ın 15 km. dışında kalıyordu ve servisi kaçırdığınız zaman arabanızın olması olası bir işe geç kalma riskini azaltabiliyor.

Uşak’ta ikamet ettiğim ev öğrenciler arasında mecburiyet caddesi olarak adlandırılan, şehrin en büyük ve kalabalık caddesinde bulunuyordu. Çoğu zaman caddede kalabalık araç trafiği olur ve kolaylıkla park yeri bulamazdım. Bende genellikle bu yoğun trafiğe karışıp stres yaşamak istemezdim ve arabamı evime yaklaşık 700-800 metre uzaklıkta bulunan şehir stadyumunun otoparkına bırakırdım.

Yine bir gün arabayı otoparka bıraktım eve doğru gidiyorum. Uşak’ı bilenler hatırlar ki hükümet konağının hemen karşısında beş metrekarelik dükkanlarda köy ürünü kuruyemiş satan teyzeler vardır. O gün teyzenin birinden biraz kuruyemiş alıp ardından evime geçtim. Eve geldikten kısa bir süre sonra telefonum çaldı, iş arkadaşım benimle buluşmak istediğini söyledi, bende kabul ettim. Buluşma yerimiz uzak olduğu için araba ile gitmeye karar verdim. Ancak bir sorun vardı arabanın anahtarını bulamıyordum. Biraz daha aradıktan sonra kuruyemiş aldığım dükkânda yere düşen bir metal sesi duyduğumu anımsadım. Anahtarı orada düşürmüş olabileceğim hissine binaen hemen üzerimi giyip evden dışarı çıktım.

Kuruyemişçi teyzenin yanında aldım soluğu. Teyze dedim az önce kuruyemiş alırken anahtarımı düşürmüş olmalıyım sen gördün mü? Oğlum bana anahtar veren olmadı ama binanın yanında küçük bir kovuk var sen oraya bakıver dedi. Hemen kovuğa baktım, içinde bir sürü anahtar var ama benimkisi aralarında yok. Ne kadar da çok anahtar kaybolmuş meğer. Tekrar teyzenin yanına gittim teyze yok benim anahtarım orada dedim. Yavrum o zaman geldiğin yöndeki ağaçların budaklarına bak eğer buldularsa oraya asmışlardır…

Teyzenin söylediği şey çok mantıklı gelmemekle beraber başka da bir çarem kalmayınca otoparka doğru yürümeye başladım. Kim yerde bulduğu anahtarı yakındaki ilk ağaca asmayı akıl eder ki? Yahut anahtarı kaybeden biri ağaçta anahtar arama ihtimali nedir? Ama o da ne? Yani böyle bir şey nasıl olabilir? Neredeyse yol boyunca gördüğüm her üç ağaçtan birinde bir anahtar asılıydı. Hemen her gün geçtiğim yerde ben bunu nasıl fark edemedim diye şaşırdım. Sanki yerde bulunan anahtarların ağaca asılması gerektiği gibi bir kural vardı ve benim dışımda herkes bu kuralı biliyor gibiydi! Herhalde böyle bir olayla bir daha hiç karşılaşamayacağım. Zor alıştığım bu şehre bir anda kanım ısınıverdi.

Hayretimi gizlemeden yolda yürüyor, böyle bir kültürün var olması hala yaşanıyor olması açıkçası beni sevindiriyordu. Bir taraftan gözlerimle etrafı süzüyor, benim anahtarımın asılı olduğu ağacın karşıma çıkmasını bekliyordum. Ve nihayet son ağaca ulaştım ama bana ait olan anahtar hiçbir ağaçta asılı değildi. Arabayı uzaktan görünce şükür ki yerinde dedim. Yanına vardım ki bana bir şok daha! Anahtar şoför kapısında takılı duruyor. Hırsıza hazır çalmalık araba.

Resmen gel beni götür diyor. Kaldırımdan onca insan gelip geçiyor ve benim anahtar hâlâ kapının üzerinde asılı duruyor.

Allah’ım dedim ne büyüksün. Bu anahtarı bana kapıda unutturdun, sonra Uşak’a ait güzel bir geleneği bana öğrettin…

Ayrıca Uşak ile ilgili güzel bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. Osmanlı zamanın da Uşak şehrinin ismi Uşşak olarak yazılır ve aşıklar diyarı olarak bilinirdi. 


GENÇ'ın Yazısı.