21. Yüzyılda Nasıl "Adam" Yetiştireceğiz?
20. yüzyıl özellikle ümmet için çok hüzünlü bir yüzyıl olarak geçti gitti. Yaşanan onlarca savaş, yıkılan İslam devletleri, sömürülen Afrika, Orta Doğu, Asya, Balkan toprakları… Bunca hengâmenin arasında sıkışıp kalan Osmanlı Devleti ve devamında kurulan Türkiye Cumhuriyeti. Koca yüzyıl birçok açıdan sıkıntıyla geçti. Her ne kadar yetişmiş insanlar yeni düzende “yok edildiler”se de, çekilen zahmetler yeni adamlar yetiştirmek için büyük çabalar sarf edilmesine vesile oldu. İslam Enstitüleri, İmam-Hatip’ler kuruldu. Kitaplar yazıldı, dergiler basıldı, gençlik hareketleri oluştu. Çekilen her çile ümmetin gücüne güç kattı.
Sonra ne oldu da 100 senede onca “adam” yetiştiren bu topraklar şimdi yetişmiş adama muhtaç?
Bence cevap çok basit: Teknoloji tsunami gibi hayatımıza girdi.
Öyle hızlı girdi ki hayatımıza, bütün dengeleri değiştirdi. Türkiye’deki mevcut iktidarın ilk yılları, teknolojinin gümbür gümbür geliyorum dediği yıllardı. Cep telefonları daha yeni yeni herkese ulaşmaya başlamıştı. Mesela bizim evde bir tane cevap telefonu vardı o zamanlar. İnternet daha henüz çok çok yeni ve yavaş bir şeydi. Şimdi öyle mi?
Allah’ın yeryüzüne kurduğu düzen sakin işler. Mevsimler sakince değişir, yağmur bütün bir yıla yayılarak yavaş yavaş yağar, güneş tadına doyulmaz bir güzellikle batar. Ekilen bir tohum bile belli bir sürede büyüyüp olgunlaşır. İnsan da böyle yetişir. İbrahim Paşalı bu konuda şunları söylüyor “Entelektüellerin Hurafeleri” isimli kitabında:
“Kadim dünyada, talebe yola çıkmadan önce mutlaka usul/yöntem öğrenmek zorundaydı. Kütüphanelerimizdeki usul/yöntem kitaplarının çokluğundan bihaber olanlar, sanılanın aksine, dini metinlerin bile nasıl da uzun uzun kritik edildiğinden habersiz olanlardır.
O zamanlar, "usul-ı fıkıh" bilmeden, hukuki bir konuda hüküm verilemezdi. Aynı yolun yolcusu olmadan, yol yordam bilmeden, bir konunun hukuktaki yeri tespit edilemez, bugünkü gibi "caizdir-değildir" diye baştan savılamazdı. Yoksa ne yapılırsa yapılsın, ``yolsuzluk`` olurdu, usulsüz olurdu, karşılığı olmazdı, böyle bir yere varılamazdı.”
Şimdi bizim yaşadığımız dünya şu kadim dünyanın ne kadarını yaşayabiliyor? Kim bir mevzuda baştan sonra kendini yetiştirip de öyle sonuca ulaşıyor?
Teknolojinin getirdiği yeni dünya düzeni o kadar hızlı ki, neyin ucundan tutacağımızı 15 senedir bilmiyoruz. Bir aralar Google’da ayet aradığınız zaman karşınıza çıkan ilk sonuç Agnostiklere ait bir internet sitesiydi. Hâlâ da düzgün bir çalışma yok bu konuda. Bizim tek ve ebedi rehberimiz Kuran’ı Kerim’i tertipli bir şekilde ele alıp sunan bir internet sitemiz bile yok. Nasıl yetişmiş adamımız olacak?
Ayet okumak isteyen açsın Kuran’ı baksın, çok güzel baskılar yapılıyor diye düşünülebilir. Ama bu devirde bir ayetin mealini görmek için klavyemizin tuşlarını kullanıyoruz sadece. Fıkıh meselelerini internete soruyoruz, kitabımızı elektronik ortamda okuyoruz, vatandaşlık işlemlerimizden eğitime, sağlıktan sosyal yaşama kadar hayatın her alanında teknolojiyle iç içe yaşıyoruz. Akıllı telefonlarımızın alarmıyla uyanıp, uyumadan önce gördüğümüz son şey akıllı telefonumuzun ekranı oluyor. Durmadan güncelleme alıyoruz, uygulamalarımız güncelleniyor, işletim sistemlerimiz güncelleniyor, durumumuz güncelleniyor, güncelleniyor, güncelleniyor, güncelleniyor…
Öyleyse “yetişmiş insan” algısında da güncelleme yapmak lazım. Gençlik dizini kırıp da oturamıyor bir yere. Sürekli hareket halinde, sürekli ileri gidiyor. Eğer ki gençliği yetiştirmek için birileri köşelerine çekilip bekliyorsa, mümkün değil bir adam bile çıkmaz.
Bilenlerin, adam yetiştirme derdi olanların sahaya inip gençlerle koşmaları için zaman geldi de geçiyor. Beraber koşmadıkça, yanında durmadıkça gençlik zamanın akışına kapılıp gidecektir.
Mehmet Lütfi Arslan abinin bir sözü hâlimizi harika özetliyor: “Dünya iki parmağımızın ucunda.”
Dokunmatik ekranlara tıklama hareketi, kaydırma hareketi, yakınlaştırma hareketi. Bu üç hareketle dünyayı parmaklarımızın ucunda oynatıyoruz. İki yaşındaki çocuktan seksen yaşındaki dedeye kadar!
Hâsılı, ağır bürokrasinin Türkiye’de adam yetiştirmesi mümkün değil. Siyasi iktidarın tek yapabileceği şey zemin ve imkân oluşturmaktır. Gerisi STK’lara ve derdi olan herkese kalmış. 15 sene önce hem zemin hem de imkân çok kısıtlıydı. Şimdi sonsuz bir bolluk ümmetin elinde.
Peki, var mısınız “adam” yetiştirmeye?
Muhammed Murat Tutar'ın Yazısı.