İnsan bir anını bile boşa geçirmemeyi itiyat haline getirmiş ustalar aramalı, bulmalı ve onların maiyetinde zamanı kullanmayı öğrenmelidir. Onlarla geçirilen zaman, zamanın nasıl geçirileceğinin talimidir.

Zaman en kıymetli varlığımızdır. Kendisini nasıl kullandığımızın sorulacak olması itibarıyla sorumluluğumuz, kendisi ile ebedi saadeti bulacak olmamız itibarıyla fırsatımızdır. Biz ona kapitalist dünyanın daha iyi yaşamak, daha çok kar etmek, daha verimli olmak vd. amaçları ile yaklaşamayız. Bizim ne yapıp edip imanlı ölmek gibi bir amacımız vardır. Zaman buna erişmek için geçirdiğimiz menzillerin toplamıdır. Nereden nasıl geçtiğimiz nereye varacağımızın da belirleyicisi olacaktır.

Zaman sermayemizdir. Yarın bize sorulacak beş şeyden bir tanesi de vaktimizi nerede harcadığımız olacaktır. Her nefeste bir hazine yitip gitmektedir. Geçip gidenin farkına varmak, aslında geçip gidenin kendimiz olduğunu fark etmek demektir. Giden bizsek zaman nedir?

Zamanın bir ruhu vardır. Her ruh sahibi gibi o da halden hale girer. Her anın kendine mahsus bir hali, her halin de bir edebi vardır. Zamanın hakkı, o edebi takınmakla ifa edilir. Zaman bu şekilde kendi hakkını koruyanı evladı gibi sahiplenir. Öyle ki ona vaktin çocuğu adını takarlar. Vaktin çocuğu hangi vakit neyi gerektiriyorsa onu yapmakla maruf kişiye verilen isimdir.

Hangi vaktin neyi gerektirdiği nasıl bilinir? Bunu kitap söyler, sünnet söyler, duymasını bilene zamanın kendisi söyler. Ama en açık söyleyeni zamanın kendisine uyduğu insanlardır. Zaman kime uyar? Biz onlara zamanın sahipleri diyoruz ki onlar zamana ve hakkına riayet etmekteki başarıları ölçüsünde zamanın sahipliği boyunlarına asılmış bahtiyarlardır. İnsanlar onlara bakıp zaman neyi gerektiriyor, bunu tayin edebilirler. Çünkü onlar artık zamanın kendisine bakıp halini tayin ettiği kimselerdir.

Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesi, zamanın akışının bu kemal ve zeval gibi iki manayı içeren değişimle sübut bulması Allah’ın ayetlerinden bir ayettir. Delil olarak sadece bu bile yeter. Mevsimler, yıllar, devirler ve ömürler hep zamanda seyrimize ilişkin diğer ayetlerdir. Ama en önemlisi zamanın kendisinin de bir seyr içinde oluşudur ki bu ilahi fermanla teyit edilmiştir: “Biz zamanı insanlar arasında döndürür dururuz.’’ (AIi İmran, 140) Zamanın seyri ya da ayetin ifadesiyle dönüp durması bir terbiye maksadı taşır. Zaman bu anlamda bir mürebbidir.

Zamanı yönetmek gibi bir meselemiz olmalıdır, çünkü zaman kıymetlidir, durmadan akmakta, kendisi ile beraber bizi de tüketmektedir. Bir anlık uyanıklık ile ebedi kurtuluşa erişmek de mümkündür, bir anlık gaflet ile ebedi hüsrana savrulmak da... Bir anı hem cennete hem de cehenneme gebe bu imkanın yönetimi aslında her şeyin yönetimidir.

Zamanı yönetmek, vakti hayırlı ve verimli işlere harcamaktır. Birçok kimse tam da bu nokta üzerinde durmuştur. Bu gerçekten önemlidir de... Ama zamanla ilgili esas farkına varılması gereken farkındalık seviyesini hiç yitirmemektir. Bu seviye zamanın üstüne titremek ve sürekli teyakkuz halinde kalarak bir anı bile boşa harcamamaktır.

Zamanla ilgili farkındalık seviyesine nasıl erişilir? Öncelikle bir bilinç hali ile ki bu yitecek ve kaybedecek tek varlığının zaman olduğunu özümsemekle başlar. İnsan bu hale ancak bir terbiye süreci ile erişir. Terbiye mürebbi gerektirir. Zamanın kendisi de bir mürebbidir ama maliyeti yüksek bu terbiyecinin eline düşmeden zamanı iyi kullanmayı başaran mürebbiler bulmak gerekir. İnsan bir anını bile boşa geçirmemeyi itiyat haline getirmiş ustalar aramalı, bulmalı ve onların maiyetinde zamanı kullanmayı öğrenmelidir. Onlarla geçirilen zaman, zamanın nasıl geçirileceğinin talimidir. Yok mudur böyle ustalar? Her zaman vardır ve olmuştur, diğer türlü zamanın kıymetini nereden ve nasıl bilecektik?

Zaman yönetimi ile ilgili en önemli nokta önceliklerin belirlenmesi, bir diğer ifade ile işlerin önem sırasının tayinidir. Bizim hangi işimizin ne ölçüde önemli olduğu zaten bellidir. Bunu kitabımız, Peygamberimiz ve hak dostları göstermiştir. Burada önemli olan zaruri olanlarla ihtiyari olanlar arasında ayrımı iyi yapabilmektir. Şahsiyetimizle ilişkili ayırıcı vurgular ihtiyari olanda belirir ve çok zaman kayıp ve kazanç da buradan kaynaklanır.

Zamanımız bütünüyle bize ait değildir. Başta Allah olmak üzere, ailemiz, çevremiz, ülkemiz, ümmet ve insanlığın zamanımızdan alacağı pay vardır. Kendimize ayırdığımız, payların arasından bir paydır. Başkalarının payını önceleyenin payını Allah büyütür, büyütür payda yapar.

Namaz ilk ve öncelikli işimizdir. Biz dünyaya namaz kılmak için geldik. O yüzden işlerimizin arasında namazlarımızı eda etmek değil, namazlarımızın arasında işlerimizi eda etmek gibi bir mesuliyetimiz vardır. Namazı ilk zamanında ve cemaatle kılmaya gayret ederiz, çünkü biliriz ki buna dikkat edenin Allah zamanına bereket lütfeder. Ezan okundu mu hayat durur ve huzura çıkılırsa iki namaz arası ile ilgili en önemli vazife ifa edildiği için o zamanın hakkı verilmiş olur. Zamanın hakkını veren, ödülünü de hak eder.

Her gün en az iki sayfa Kur’an, iki sayfa hadis/hadis açıklaması ve en az elli sayfa kitap okumak hüsrana düşmemek açısından sınırlarımız olmalıdır. Hayrın ve hayırlı işlerin kıyısında köşesinde bulunmaya gayret etmek buna ilave edilecek bir diğer önceliğimizdir.

Zamanımızın boş kısmı yoktur, çünkü boşa geçirilecek zaman yoktur. Her zaman diliminin kendine mahsus bir iş ve oluşla önceden adı konmalıdır. Bunu yapmak kolaydır da yerine getirmek zordur, çünkü insanın sadece kendisi ile değil, çevresi ile mücadelesini de gerektirir.

Gündüz iş, gece istirahat içindir. Gece gebedir. Sabaha ne çıkacağını gecenin seyri ve ne ile değerlendirildiği belirler. Gecenin son üçte birlik dilimi ile özdeşleşen seher vakti ilahi feyzin yağmur gibi yağdığı mübarek bir devredir. Bir davası ya da derdi olanın bu devreye müstağni kalması düşünülemez, çünkü bu zaman dilimi sadrın genişletildiği, sözün ilham edildiği ve yaraların tedavi edildiği bir şifa ve rahmet mecrasıdır. Dahası bir Peygamber tavsiyesidir: “Size geceleyin kalkmayı tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önce yaşayan salihlerin âdeti, Rabbinize yakınlık vesilesidir, günahlardan koruyucu, kötülüklere kefarettir ve bedenî rahatsızlıkları kovucudur.”

Sabah namazı ile başlayan vakit, bereketin sağanak gibi yağmaya başladığı vakittir. Ümmeti Muhammed’in işinin yolunda gitmesi, kazancının bol ve hayırlı olması bu vakitteki gayreti ile mukayyettir, çünkü bu Peygamberinin ümmetine duasıdır: “Allah’ım! Ümmetimden sabahın erken vakitlerinde işe koyulanlara bereket ver.”

Hangi iş ya da faaliyet olursa olsun vakitli başlayıp vakitli bitirmek, vakte riayet etmek bereketin kaynağıdır. Zaman kendi hakkını koruyanın, hakkını korur. Toplantılara, buluşmalara zaman tayin edip, tayin edilen o zamana riayet etmek, hem huzur hem de verimlilik sebebidir.

Bereketin bir diğer kaynağı temadiyet, yani düzenlilik ve süreklilikte ısrar etmektedir. Sabır, azim ve ısrarla bir noktada tevakkuf edenlerin yanına Allah zamanı da katar; onlar haftanın, ayın ya da senenin aynı günü aynı saat buluşup da yaptıkları ufacık işlerin ne büyük neticeler getirdiğini hayretle müşahede ederler.

Allah’a kulluk yolundaki gayretler ve bu şekilde alınan yol zamanın bereketini artırır. Bu biraz latifeli de olsa Einstein’ın izafiyet teorisinin de ispatladığı bir gerçektir. Einstein’a göre bir cismin hızı arttıkça zaman onun için daha yavaş akmaya başlar. Yine bir cismin kütlesi ne kadar büyükse zaman onun yanında o kadar yavaş akar. Allah yolunda hızını artıranın zamanı istediği kadar işe müsaade edecek bir mahiyete bürünür. Yine manevi cesametin artması anlamında kurbiyet zaman içinde zaman veren bir genişlik temin eder.

Zamanımızın boş kısmı yoktur, çünkü boşa geçirilecek zaman yoktur. Her zaman diliminin kendine mahsus bir iş ve oluşla önceden adı konmalıdır. Bunu yapmak kolaydır da yerine getirmek zordur, çünkü insanın sadece kendisi ile değil, çevresi ile mücadelesini de gerektirir. Hele de kimseye hayır dememeyi adet haline getirenler için bu çok daha zordur. Onlara şu kadar söylenebilir ki kimseye hayır demeyenin kendisine hayrı yoktur, çünkü onun işler arasında öncelikleri belli değildir. Böylesi ise neyin hayırlı ya da daha hayırlı olduğunu tespit anlamındaki hikmet ve irfandan mahrum kalmıştır. Prensip sahibi olmak öncelikleri belirlemenin, bu da hayırlı bir hayatın ilk adımıdır.

Hangi zamanda neyi tercih edeceğimiz kendi halimizle alakalı bir durumdur. Çalışmanın, sohbetin ve diğer işlerin günün hangi zamanlarında daha iyi verim verdiğini tespit etmek kendini tanımanın bir cüzüdür. Bunu yapan zamanını da kıymetlendirir.

Ertelemek ve ihmal etmek zamanla gelecek bereketin ve hayrın kanseridir. Böyle bir durumla yüz yüze kalan işini tehir etmemeli, tecil etmeli, yani belirsiz bir zamana değil adı konmuş bir zamana tahvil etmelidir.

Cuma haftanın şah günüdür. Boy abdesti, Kehf Suresi tilaveti, salavat, erkenden camiye gitmek, yeni elbiseler giymek gibi güzelliklerle Cuma’ya hürmet eden, sadece o günün değil haftanın bereketini edinir.

İkindi ile akşam arasındaki kerahet vakti büyüklere göre gündüzün seheridir. Bu vakti zikr’ü tesbihat veya ilim tahsili ile geçirmek makbul görülmüştür.

Allah Rasulü’nün günlük hayatında yatsıdan sonraki hayatının mestur olması, bu saatten sonra ‘’kopanlar’’ için en önemli ibret vesilesi olmalıdır.

SON SÖZ: Zamanının kıymetini bileni Allah kıymetlendirir.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.