Yunus Emre hazretlerinin “bir ben vardır bende, benden içeri” sözlerini çoğumuz şöyle yorumlamışızdır: Yani benim içimde sizin  bilmediğiniz bir ben var, ben aslında bambaşka bir öz daha taşıyorum, ben çok derin bir insanım, dışarıdan görünüşüme bakıp da  aldanma, içimdeki ‘ben’de çok şey gizli, vs…

Bu yorumların hepsi doğru da olabilir. Lakin bir sohbet esnasında, “bir ben vardır bende, benden içeri” sözünün öyle bir yorumunu  dinledim ki “vay be” dedim gayri ihtiyari bir şekilde. Diyordu ki hoca, Yunus Emre hazretlerinin bu sözünü şöyle de anlayabiliriz: “Ben  şizofren değilim, ben çok kişilikli değilim, ben çift kişilikli de değilim. Ben tamamen olduğum gibi görünüyorum, göründüğüm gibi de oluyorum. Yani ben, içimdeki ‘hayali benlikleri’ yok ettim, artık bende sadece bir tane ‘ben’ kaldı. Ve her yerde aynı kişiyim, orada  başka, burada başka değilim. Bir tek benliğim var ve bu benliğim bölünmüş, farklı farklı şekiller almış değil. Sayı olarak da mânâ  olarak da ben artık tek bir ben taşıyorum. Kendini bilen Rabbini bilir sırrınca da, hayali benliklerimden kurtulduğum için gerçek  benliğimi bildim, Rabbime kavuştum.”

Bu yorumun elbette kritiği yapılabilir lakin hocanın dikkat çektiği “hayali benlikleri yok etmek, benliği tek’e indirmek” meselesi  gerçekten de takdire şayan. Bu belki de şu çağın insanları olarak bizlerin de en büyük problemi çünkü. Bakıyorsunuz okulda başka,  evde başka, sokakta başka davranabiliyoruz. Hayalimizdeki “ben” ile gerçek “ben”imiz arasında dağlar kadar mesafe olabiliyor ama  bunun farkında olamıyoruz. Tutarsızlıklarımız bir artıyor bir azalıyor. Bazen öyle şeyler yapıyoruz ki kendimize bile inanmıyoruz.  Kişiliğimiz savruluyor, engel olamıyoruz.

Halbuki mümin bir şahsiyet olarak bizler bölünmüş değil bütüncül bir kişilik peşindeyiz; imanla şereflenmiş, gayretle süslenmiş,  ihlasla taçlanmış bir kişilik. Çünkü bize ‘bir öyle bir böyle olmak’ yakışmaz. Okul kantinine indiğinizde bir “beniniz” gidiyor ve bir  başka “beniniz” geliyorsa, sonra da kendinizi aslında kalben tasdik etmediğiniz pozisyonlarda buluyorsanız orada bir problem var  demektir. Ya da annenizle “oflu puflu” konuşuyor ama bankadaki herhangi bir kadın karşısında nezaketten kırılıyorsanız, kişiliğinizin  çoktan dilimlere bölündüğünü söylemek isterim sizlere.

Evet mesele bu: Hayali benliklerimizi yok etmek ve benliğimizi teke indirmek; çok kişilikli değil tek kişilikli olmak. Ya da daha öz bir  tabirle söylemek gerekirse; Allah’ın bizden istediği şekilde tam bir şahsiyet sahibi olmak. Unutmayın; insanın boynundaki en büyük  yük; rol yapması, kendisi olamamasıdır. Bu yüzden de, ötelere göz dikmiş ve İslam’ı hayatına hayat kılmak isteyen bizler için en  önemli mesele bölünmüş bir kişilikten bütüncül bir kişiliğe ulaşmak olmalıdır. Aksi takdirde Allah’ın yeryüzündeki halifesi ve O’nun güzel isimlerinin temsilcisi olmak yerine maskelerle yaşayan ve en ufak bir menfi rüzgarda kişiliği sağa sola savrulan insanlar olacağız…


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.