İnanırsan, Gerçekleşir!
Yunus Emre Tozal
Bir âmâ gibi hissediyordum kendimi, öylesine inandırmıştım gözlerimi açmamam gerektiğine! Tam bu sırada Bahadır’ın anlattığı hikâye aklıma geldi ve Kehf suresinin 22. ayetini okumaya başladım.
Kuran okumanın ve ezberlemenin en güzel yanı, asırlardır insanlığı kurtuluşa götüren bir kitabın kendi hayatınızdaki tesirlerini gözlemlemek olsa gerek. Öyle ki, bazı ayetler vardır, öyle hislerle ve hikâyelerle ezberlersiniz ki, o ayetin kalp âleminizde çok özel bir yeri oluşur. Kalpte başlayan bu muhabbetin hayatınıza ne zaman, nerede ve nasıl tesir edeceğini bilemezsiniz fakat karşılaşınca da o ayetin tesiriyle heyecanlanırsınız, ufkunuz genişler, yüreğinize bir serinlik iner…
Hafızlığa başlamadan önce belirli sureler vardır. Ezbere geçildiyse, önce o sureler ezberletilir ve bu süreçte, eğer ezberleme hızı iyiyse öğrenci hafızlığa başlatılır. Halk arasında genelde “Yasin, Tebareke, Amme” olarak bilinen Yasin, Mülk ve Nebe sureleri, hafızlığa geçiş sureleridir. Bu üç surenin dışında Fetih, Rahman ve Cuma sureleriyle birlikte 30. cüzün tamamı da ezberletilebilir. Muradiye Çubuk Kuran Kursu’nda Muammer Hoca’nın başlattığı gelenek, Yasin ve Mülk surelerinden sonra Nebe suresiyle başlayan 30. cüzün tamamı ezberletilir, hafızlığa bir giriş yapılırdı. Bu surelerin dışında bir de öğrenciler arasında ezberlenmesi gereken ayetler vardır ki, bu ayetlerin listesi hocalarda bulunmazdı. Meğer Bahadır’ın hafızlığa yeni başlayanlar arasında muhakkak ezberleyin dediği Kehf suresinin 22. ayeti de bu ayetlerdenmiş, hikâye şimdi başlıyor.
Bahadır, ödevini aksatmadan tam zamanında veren öğrencilerden. Babası peynirci, ziyarete geldiğinde kursun bahçesine kadar gelir, direksiyona Bahadır’ı geçirir, kamyonetle tur attırır. Bahadır aynı zamanda haftasonu izinlerinde Ankara’yı bize gezdiren arkadaşımız. Ankara’nın gezmediği yeri kalmamış, her yeri biliyor, nereye nasıl gidileceğini biliyor. Yalnızca Ankara mı, o yaşında umreye gitmiş, Mekke ve Medine’nin kokusu üzerinde, bize umreden hediyeler getirdi, kursun bahçesinde hurma yedirip zemzem suyu içirdi. Biz, onun en çok sakinliğini severdik. Top oynamazdı, futbol ve voleybolu pek sevmezdi. Ama rahleleri ters çevirerek ders arasında kalemlerle ve küçük tespih taneleriyle oynadığımız üç top bilardo oyununda çok iyiydi. Bize beştaş oyununun geniş versiyonunu da anlatan Bahadır’dır, ellerini çok iyi kullanırdı. Akşamları yatakhanede anlattığı hikâyeler oldukça ilgi çekiciydi, ninesinden annesinden kimden öğrendi bilmiyoruz ama Bahadır, peygamber kıssalarından evliya menkıbelerine, Kuran’daki sırlardan TV’de izlediği filmlere her zaman anlatacak bir hikâyesi vardı.
Bir gün yatakhanede Bahadır’ın bir hikâyesine tanık olduk. Bahadır, Kehf suresinin 22. ayetinin mutlaka ezbelenilmesi gerektiğini, olası bir köpek saldırısında 7 defa okunursa, köpekten korunabildiğini söylediğinde hepimiz şaşırmış, hiç öyle şey olur mu diye gülüşmüştük. Ertesi gün yanına yaklaşıp konuyu kendisine açtım, bana Kehf suresinde bahsettiği ayetin hikâyesini anlattı, o günün akşamında yatakhanede de anlatınca birden hemen herksin gündemine girdi. Köpekler, dost olduğu insanlara asla zarar vermez, hatta zarar verenlere karşı korur deyip Kehf suresindeki kıssaya geçti. Vakti zamanında Allah’a inanan bir grup genç varmış. Zalim bir krala karşı Allah’a inandıklarını gizliyorlar, ibadetlerini de gizlice yapıyorlarmış. Halk, krala tapıyormuş adeta, kralı tanrı gibi görüyorlarmış. Gün gelmiş, herkesin önünde Allah’a inandıklarını söylemişler ve içinde bulundukları toplumu da Allah’a inanmaya davet etmişler. Kral bunları cezalandırmış, hapse atmış, işkence etmiş. Allah’a inanan gençler hapisten kaçıp bir mağaraya sığınmışlar, yanlarında da bir köpek varmış. Köpek, Allah’a inanan bu gençlerin yattığı mağaranın önüne uzanarak gözcülük yapmış ve uzun bir süre gençleri korumuş.
Bahadır hikâyeyi anlatınca kendisi küçükken köyde bizzat şahit olduğunu, ayeti okuyunca karşıdan gelen köpeğin kendisini ısırmadığını, hatta görmediğini söyledi. Merak edip açtım ve bir süre sonra da ezberledim. Anlamını bilmiyordum. Mealli Kuran’dan açınca Allah’a inanan gençlerden bahsedildiğini okudum ve Bahadır’a iyiden iyiye hak verdim.
Üç haftalık izin dönüşlerimizden bir gün, elimde koca çantayla patika yolda kursa doğru ilerliyordum. Ulus’tan bindiğimiz Çubuk otobüsleri, bizi doğruca Çubuk’a ulaştırır, Çubuk’tan da minibüs beklerdik. Minibüsler de kursun önüne kadar getirmez, patika yol başlayınca iner yürürdük. Kurs, elma bahçelerinin ve tarlaların etrafında, şehirden ve ilçeden oldukça uzakta bir konumdaydı. Patika yolda köylülerle karşılaşırdık, başka da kimse olmazdı, ıssızdı. Eğer yol boyunca kimseyle karşılaşmazsanız ve yalnızsanız korkabilirdiniz. Bazen çobanlarla karşılaşırdık, sürülerin geçmesini beklerdik. Kursa doğru ilerlerken karşıdan gelen iriyarı bir köpek, hayatım boyunca unutamayacağım bir tedirginlikle yaklaşmaya başladığında, bildiğim tüm dua ayetlerini okumaya başladım. Çantayı bırakıp geriye doğru kaçamazdım, yaklaştıkça gözlerimi kıstım, artık bakamamaya, bakıp da korkudan yanlış bir hareket etmemeye çalıştım. Bir âmâ gibi hissediyordum kendimi, öylesine inandırmıştım gözlerimi açmamam gerektiğine! Tam bu sırada Bahadır’ın anlattığı hikâye aklıma geldi ve Kehf suresinin 22. ayetini okumaya başladım. Dördüncü müydü beşinci okuyuşum muydu hatırlamıyorum ama gözlerimi bir elimle kapatarak baktığım köpek, yanımdan geçti gitti, sanki ben yokmuşum gibi…
Başımdan geçen bu hadiseyi kursta anlattığımda yalnız olmadığımı gördüm. Birkaç arkadaşımız da benzer hadiseler anlatınca Bahadır’ın dinleyici sayısı arttı, köpek hikâyesi meşhur oldu. Öyle ki ne zaman bir köpek görsek, içimizden Kehf 22’yi okuyup köpeğin bize bakışında bir değişiklik olacak mı diye beklemeye başladık. Daha anlamını bile doğru dürüst bilmiyorduk ama Bahadır bizi ayetin etkisine inandırmış, Kehf 22 gibi hayatımızı doğrudan etkileyecek başka ayetlerin peşine takılmıştık.
Yıllar sonra, Kuran’dan Kehf 22. ayeti okuyup üzerine düşünmeye başladığımda ilk önce şaşırmış, ardından ayetin öncesiyle ve sonrasıyla tekrar tekrar farklı tefsirlerden okumalar yapmıştım. Elbette kurstaki o samimiyeti kaybetmedim ama o günkü halimizle ayete yüklediğimiz anlamı düşününce de tebessüm etmemek elde değil, buyrun okuyalım: (İnsanların kimi:) Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir diyecekler; yine: “Beş kişidir; altıncıları köpekleridir” diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) “Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir” derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme. (Diyanet)
Allah’a inanan gençlerin zalim kraldan kaçıp mağaraya sığındıkları sürede, kaç kişi olup olmadıklarıyla ilgili rivayetlere bir cevap veren Kehf suresinin 22. ayeti, hayatımızı etkilemiş, Kuran’a bakışımızı, ayetlerin sırrına erebilmeyi bir marifet gibi ruhumuza işlemişti. Ashab-ı Kehf kıssası hakkında biraz araştırma yapınca konu hakkında çok fazla rivayetin olduğunu, tartışmaların yaşandığını görünce tekrar 22. ayete döndüm. Ayet açık açık insanların bilmediği konular hakkında konuşmaması gerektiğini öğütlüyordu. Ayetin asıl anlamı mı bize tesir etti, yoksa o dönemlerimizde ayete yüklediğimiz dostluk mu bizi etkiledi bilemiyorum ama Kehf suresi ve özelde de Ashab-ı Kehf kıssası, hafızlar arasında Bahadır’la bilinir. Ne de olsa köpekler dostlarımızdır, inanırsan gerçekleşir!
GENÇ'ın Yazısı.