“İlimde ve felsefede asıl iş, mâlumât-ı şetta ve mütenevviayı yığmak değil, o mâlumât arasındaki münâsebâtı tensik ederek bir cem‘iyyet-i mutlakaya varmak demektir.”

Antalya’nın bir kazası olan Elmalı’da doğar. Yıl 1878. İleride soyadı kanunu çıktığında “Yazır” soyadını alacak olsa da, daha çok doğduğu yerin ismiyle anılır. Hem anne, hem de baba tarafından o yörenin ulema ailelerine mensuptur. İlk ve orta tahsilini Rüşdiye Mektebi’nde alır. Hafızlığını tamamlamasından sonra Arapça öğrenir.

Şeriata Uygun Meşrutiyet

Dini ilimlere vukufiyetini geliştirmek için dayısı ile birlikte İstanbul’a gelir. Yıl 1895. Küçük Ayasofya Medresesi’ne intisab eder. Beyazıt Camii’nde Kayserili Mahmud Hamdi Efendi’den ders alır. Hocası ile isimleri aynı olduğu için kendisine “Küçük Hamdi” lakabı takılır. 1904’te girdiği ruûs imtihanını kazanır, Mekteb-i Nüvvâb-ı (Hukuk Fakültesi’ni) birincilikle bitirir. Kendi gayretleriyle edebiyat, felsefe ve musiki dersleri alır. Klasik usulle 12 ilmi tahsil eder. Osmanlı’nın son zamanlarıdır. İmkanlar bir hayli kısıtlıdır. Babası Şer’iyye Mahkemesi başkâtibi olduğu için, o dönemin şartlarına kıyasla maddi durumları iyidir.

Meşrutiyeti hararetle savunur. Ama O’nun istediği Avrupai tarzda bir meşrutiyet değil, şeriata uygun bir meşrutiyet modelidir. Beyazıt medresesinde iki yıl hocalık yaptıktan sonra, II. Meşrutiyet’in ilk meclisine Antalya milletvekili olarak girer. Meclisin ömrü pek uzun olmaz. Elmalılı da, en iyi yaptığı işe döner. Süleymaniye Medresesi’nde mantık, Mülkiye Mektebi (Siyasal Bilgiler Fakültesi)’nde vakıf hukuku dersleri verir. Ayrıca Osmanlı Padişahları huzurunda Ramazan aylarında verilen Huzur Dersleri’ne muhatap olarak katılır.

40 Gün Hapis

1. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Damad Ferid Paşa’nın birinci ve ikinci hükümetlerinde Evkaf Nâzırı (vakıflardan sorumlu bakan) olarak görev yapar. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra ülkede köklü değişiklikler olur. Tutuklanmalar, sürgünler, sorgular, idamlar. Hoca da bundan nasibini alır. Bir kış günü evi basılır. Kitapları ve çalışmaları toplanır. Tutuklanarak Ankara’ya getirilir. İstiklal Mahkemesi’nce gıyabında idama mahkûm edilir. 40 gün tutuklu kalır.

İttihat ve Terakki’ye üye olduğu anlaşılınca, suçsuz bulunarak bırakılır. Fakat 40 gün tutuklu kalmak kolay bir hadise değildir onun için. Uzun bir süre camiye gitmek dışında evinden çıkmaz. Bu dönemde düzenli bir geliri olmadığı için maddi sıkıntılar çeker. Tercüme işleri yapar. Bir süre inziva hayatı yaşar.

Türkçe Tefsir

TBMM Türkçe bir tefsir hazırlatılmasına karar verir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu işi Elmalılı Hamdi Yazır’a yaptırmak ister. Teklif gelir, fakat Hoca reddeder. Aynı dönemde Mehmet Akif’e meal yazma teklifi, Babanzade Ahmet Naim Bey’e de (Bkz: Genç Dergi, Ağustos 2014) Tecrid isimli eserin tercümesi teklifi götürülür. Fakat bir süre sonra, böyle bir ihtiyacın ciddi olarak hasıl olduğuna kanaat getirir ve teklifi kabul eder.

Böylelikle en büyük eseri, hâlâ zihinlerde onu canlı tutan, hayır dua almasına vesile olan çalışması, “Hak Dini Kur’an Dili” isimli 9 ciltlik tefsir ortaya çıkar. 12 yılda tamamlanan bu büyük eser, Arap dünyasında yapılan çalışmalar da dahil olmak üzere, en muteber tefsir çalışmalarından biri olarak gösterilir. Klasik ve geleneksel tefsir anlayışı doğrulturtusunda yazılsa da, çağdaş meseleleri de ele alır.

Tefsir çalışması dışında Usûl-ı Fıkıh ile ilgili bir kitabı, Sûrî Mantık, Hukuk Kâmusu ve Divan isimli çalışmaları da vardır. Ayrıca Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad dergilerinde pek çok makale neşretmiştir.

Seçkin Bir Hattat

Çağdaşlarına kıyasla, benzerine az rastlanır düzeyde geniş kültürlü, mütefekkir bir din alimidir. Pek çok ilim alanında yetkin olmasının yanı sıra, sülüs, nesih, ta’lik ve celî türünden çeşitli hat levhaları yapar. Son dönemin seçkin hattatlarından sayılır. Türkçe’nin yanı sıra Arapça ve Farsça’yı, bu dillerde şiir yazacak kadar iyi bilir. Divan sahibi bir şairdir. Fransızca’dan tercüme ettiği felsefe tarihi kitabı vardır. Musikiye de aşinadır.

Eserlerinde çoğu zaman sade bir Türkçe kullanır ancak, ilmi konulara ilişkin yazılarında ağdalı bir dili tercih eder. Ümmetin içtimai vicdanını kaybetmesinin büyük felaketlere neden olacağını savunur. Müslümanlara, Avrupalılaşmanın bir hata olduğunu hatırlatır ve Avrupa’yı içimizde eritip kendi değerlerimizi korumayı önerir. O, Batı’nın değerlerinden değil, ilminden yararlanılması gerektiğini düşünenlerdendir. “Çünkü insanlar ancak İslami esaslara bağlı kalmakla mutlu olabilirler” der.

Tasavvufi Bir Dil

Dini ilimlerin yanı sıra, felsefi düşünce ve pozitif bilimlere de vukufiyeti vardır. Hak Dini Kur’an Dili isimli tefsir çalışmasının pek çok yerinde bu görülebilir. Her ne kadar kendisi bir tercüme ve tefsir çalışması yapmışsa da, Kur’an’ın başka bir dile hakkıyla çevrilemeyeceğini söyler. Ayrıca, dini endişelerle pozitif ilimlerin önüne engel konulmaması gerektiğini kuvvetle savunur. Dini, bir hürriyet yolu olarak ifade eder. Çalışmasında bazen tasavvufi bir dil kullandığı görülür. İbni Arabi’ye fazlaca atıf vardır. Fıkhi konularda genellikle Hanefi kaynakları ile yetinir.

Elmalılı Hoca’nın ümmete en büyük katkısı, ‘zor zamanlar’da İslam medeniyetinin ilmi birikimini, çağdaşı olan Müslümanlara, geçmiş ve şimdi arasında bir köprü kuracak şekilde telif etmesidir. Bize ait olan ne varsa yasaklandığı ya da ihmal edildiği bir dönemde yapmıştır bunu. Mevcut nesillerle geçmiş arasında bir rabıta kurmayı başarmış istisnai şahsiyetlerdendir.

İlme son derece meraklı ve zeki biridir. İslam ilim geleneğine kuşatıcı bir biçimde, içeriden bakan bir alimdir. Hafızlığını kendi kendine tamamlamıştır. Yeğeni Fatma Paksüt’ün, «Elmalılı Hamdi Yazır Sempozyumu»nda anlattıklarından öğreniyoruz. Bir gece oğlunu yatağında göremeyen annesi, onu alt kattaki odada, bir mumun ışığında hafızlığa çalışırken bulur. Herkesten habersiz başladığı bu işi hemen hemen yarılamış durumdadır.

Mayıs 1942’de, uzun müddet müptela olduğu kalp yetmezliğinden ötürü Erenköy’de damadının evinde vefat eder. Kabri Sahrayıcedid Mezarlığı’ndadır. Geride O’na sadaka-i cariye olacak güzel bir eser bırakmıştır. Rabbimiz, kendisine de, bize de rahmet etsin.


Yusuf Temizcan'ın Yazısı.