Ayetlerin Ve Adetlerin Savaşı
Anne babaların, evlendirdiği kızlarının evine hayatı boyunca hiç gidememesi, damatların ömür boyu kayın pederlerinin evine giremeyecek olması gerçekten ilginç. Dini konularda cidden âlim insanlara sorduğumuzda boyunlarını bükerek, “Haklısınız. Ancak…” deyişleri çok şey anlatıyor.
İlk insan ve babamız Âdem (a.s.) ile beraber bir mücadele ve yarış başlamıştır yeryüzünde. Bu hak ile batılın mücadelesiydi. Bir yönüyle işi en kolay olan ilk peygamber olan Hz. Âdem (a.s.) olmuştur. Zira ona “Ama biz öncekilerden böyle gördük!” diye itiraz eden olmamıştır.
Ayetler, 124 bin kadar peygamber aracılığıyla insanlığa ulaşsa da, “Biz böyle görmedik, atalarımız daha iyi bilirdi ve öyle yapmadılar…” diyen milyarlarca insan oldu. Onlar için âdetler ile ayetler çatışınca, genelde tercih edilen yön belliydi. Cehaletin boyutu arttıkça bu yargı daha derinlere salındı.
Cahili dönemde kadının konumu hep aynı merkezden tartışmaya çekildi. Kız çocuğunu diri diri gömen babanın da gerekçesi, toplumun bu konudaki yargısıydı. Diliyle doğruluğunu ikrar etmesine rağmen “Mekke kadınlarının eğlencesine malzeme olma korkusuyla” iman dairesine girememek, aynı sorunun tezahürüdür. Yaşadığımız ülkenin kimi bölgelerinde kız çocuklarına mirastan hak verilmemesi, kızların çocuk sayısında bile hesaba alınmaması benzer hastalığın nüksetmesinden başka nedir ki?
Afrika’da bu bağlamda kadınların nerede olduğunu araştırdık. Çok çarpıcı sonuçlar karşımıza çıktı. Bunun sebebi, malesef ki cehalet. Sonucu ne olur derseniz; acı bir sosyal patlamaya, toplumsal kırılmalara, en önemlisi de Allah ve dininden soğumaya götürür.
Anne babaların, evlendirdiği kızlarının evine hayatı boyunca hiç gidememesi, damatların ömür boyu kayın pederlerinin evine giremeyecek olması gerçekten ilginç. Dini konularda cidden âlim insanlara sorduğumuzda boyunlarını bükerek, “Haklısınız. Ancak…” deyişleri çok şey anlatıyor. “Ne derler?” korkusu insanın iliklerine kadar işleyince…
Bir Afrika atasözü kadını; “Gündüz köle, akşam kraliçe diye” özetlermiş. Hayatı gerçekten sırtında taşıyan onlar. Rahminde çocuk taşır, sırtında bebek gezdirir. Evi geçindirecek çok farklı işler onları bekler.
Evlendirirken fikri bile sorulmaz, kiminle evleneceği konusunda görüşü alınmaz. Kendisinden çok yaşlı birisi bile olsa, bu şahsa kendini mahkûm bilir. İşte bu kadınlar toplumu şekillendirecek analardır. Birden çok evliliğin yaygın olduğu toplumda en acısı, Müslüman kızların Hristiyanlarla evliliği. Ve oradaki aile hayatına olan özenti nedeniyle özellikle tercih ediliyor olması… Zira orada, hem kendisi değer bulacak, hem de yarın kızları daha rahat edecek. Üzerine bir başka kadınla da evlenilmeyecek.
Neredeyse evlatlar sayısında bile zikredilmeyecek olan kızlar için evde erkek çocuklara yapılan yatak vb. özel işlemler yapılmaz. Müslüman ailelerin kızlarını okutmama konusunda ciddi eğilimleri var. Cehalet devam ederse, işlemlerin daha rahat gideceği konusunda inanç sahibi olmuşlar.
Müslüman erkeklerin de Hristiyan kızlarla evliliği azımsanmayacak oranda. Ancak her iki durumda da kaybeden taraf İslam olmuş. Zira çocukların Müslüman olarak yetişme şansı yok. Gelin alsak da gelin versek de kaybeden taraf olmuşuz. Ülkede resmi nikâhlı insan sayısı ciddi anlamda az. Bu da boşanma işlemlerini tamamen kolaylaştırmaktadır.
Müslüman ailelerin kızlarında din değiştirme olayı daha fazla. İşte işin en acı noktası burada. Müzik ve ritme yatkın Afrika insanını, kızlarını koruma adına böyle bir yöntemle sıkıştırınca, başka bir yerden patlıyor. Bu işin vebalini kim üstlenecek?
“Ülkenin âlimleri bu sıkıntılar konusunda ne düşünüyor? Vaazlarında konuyu nasıl işliyor?” diye sorduğumuzda, cevap daha acı geliyor: Vaazlarda evlatların hakkından, adaletinden değil de kadınların kocalarına itaatinden bahsedilmektedir.
Bizce bu işin kaynağı ne coğrafyada gizli, ne de insanın renginde… Sadece adetlerin galibiyetinde… Bastığımız yer kavi olmazsa kayar ve kayan yer, bizi de alıp götürür. Hayata kıskanılası bir tevekkül ve teslimiyetle yaklaşan, yoklara yerinmek yerine varla yetinmeyi bilen, şükrün kanatlarında rızayı soluyan bu Müslümanlar, adetlerin katı duvarını yıkamazsa, ellerindekini de kaybedecekler. Sonra toplumu doğurması beklenen analar sadece acı ve ıstırap doğuracak. Ellerindeki evlatlarını İslam dairesinden kaçıracaklar. Oysaki Allah’ın Resulü, 15 asır önce bu sorunu çözüme kavuşturmuştu.
Ayetle âdeti vuruşturmak, hiçbirimizi cennete taşıyamayacak. Cehalet katmanlaşacak sadece…
Haşim Akın'ın Yazısı.