Bir gazetede aynen şu haberi okumuştum: “Kamerunlu futbolcular maç ve antrenman saatleri dışında hemen televizyon karşısına geçiyorlar. Çünkü Kamerun’da henüz televizyon yok!”

Aslında “Çin işi-Japon işi değil” diye daha fiyakalı bir başlık düşünmüştüm ama problem sadece Uzak Doğu’ya münhasır algısına sebep olur diye vazgeçtim.

Biliyorsunuz Çinliler futbolda son zamanlarda büyük bir atağa (?) geçtiler ve transfere çılgınca para harcamaya başladılar. Tabii dikkatler bir anda onların üzerine çevrildi. Bu hamlenin dünyada geçmişte benzeri görülenlerden farklı olduğu, Çin’in astronomik transferlerin yanı sıra futbol altyapısına da muazzam yatırım yaptığı yazılıyor, söyleniyor. Öyle bir hava es(tiril)iyor ki, sanki dersiniz üç vakte kadar gündüz vakti işi gücü bırakıp televizyon karşısına geçerek Çin’deki nefes kesen maçları seyretmeye başlayacağız. Futbolda dünyanın ekseni kayacak yani…

Geçiniz efendim. Hiç de öyle bir şey olmayacak. Olsa şimdiye kadar bunu Japonlar ve Koreliler çoktan başarırdı. Açlık ve sefalet içinde yüzen bir toplumdan çeyrek asırda dünya devi markalar üreten bir ülke haline gelen Koreliler neden hâlâ futbolda bir yere gelemediler mesela? Japonlar hakeza öyle, üstelik onlar daha uzun bir zamandır uğraşıyorlar. El attıkları her alanda başarılı olmuş ülkeler bunlar; ama futbolda bir türlü olmuyor.

Haritanın başından biraz geriye çekilerek baktığınızda, bu esrarengiz problemin aslında bütün bir Asya’nın problemi olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. Avrupa’da kaç tane Asya kökenli futbolcu top koşturuyor? Pekâlâ, kaç tane Afrikalı ve Güney Amerikalı? Neredeyse kadroların yarısı bu iki kıtadan gelenlerden oluşuyor, değil mi? O ülkeler futbola ve altyapısına çok mu yatırım yapmışlar? Ne gezer…

Kamerun, Dünya Kupası’na tarihinde ilk defa 1982’de katılmıştı. Çok başarılı bir futbol oynuyorlar, büyük takımlara kök söktürüyorlar, herkesin de takdirini kazanıyorlardı. O günlerde bir gazetede aynen şu haberi okumuştum: “Kamerunlu futbolcular maç ve antrenman saatleri dışında hemen televizyon karşısına geçiyorlar. Çünkü Kamerun’da henüz televizyon yok!” İşte böyle bir ülkenin takımı Dünya Kupası finallerine katılmış, bir talihsizlik sonucu elenmişti. Daha sonra aynı turnuvaya defalarca katılacak ve yine çok başarılı bir futbol sergileyeceklerdi.

Evet, Afrikalılar ve Güney Amerikalılar belki sazaktan evlerde doğup büyüyor, sonra Avrupa’nın dev takımlarında başarıyla top koşturuyorlardı. Altyapı, eğitim falan hak getire. Ama yukarıda dediğimiz gibi Japonya ve Kore gibi iki refah toplumu uzun zamandır bu işe yatırım yapıyorlar, kendilerine özgü disiplinle çalışıyorlar ama yok. Ne yıldızlar çıkıp Avrupa’yı istila ediyor ne de takımlar düzeyinde ciddi bir başarı elde edebiliyorlar.

Nedenini şimdilik bilmiyoruz. Bilen varsa da açıklamıyor. Belki Doğu’nun zihin dünyasına uygun bir spor değildir futbol. Belki de beden dünyasına... Hiç ihtimal vermiyoruz ama Çin Dünya Futbolu’nun eksenini kaydırırsa gerçekten çok büyük bir iş başarmış olacak. Bize göre en fazla biraz rüzgâr yaparlar, o kadar. Bu paraları daha faydalı alanlara harcasalar çok daha iyi isabetli olur bize göre. İleride bir de “Çinli parayı çok bulunca…” diye bir terim çıkmasını hiç istemeyiz. Konfüçyüs’ün memleketi ne de olsa.

Pekâlâ, biz neresindeyiz bu hikâyenin Türkiye olarak? Gerçekleri görelim, futbolda tam bir Asyalı profili çiziyoruz. 20. asrın başından beri bu topraklarda futbol oynanıyor. Asırlık kulüplerimiz var. 1980’li yıllara kadar kendimizi “Efendim, tesis yok tesis. Yoksa bizim çocuklarımız çok yetenekli, zaten damarlarındaki asil…” diye kandırırdık. Sonraki yıllarda birçok alana yapılmayan yatırım bu alana yapıldı. Sonuç? Arda Turan.

Hiç kusura bakmayın, 1960’lı yıllarda da Can Bartu gidip yıllarca İtalya’da başarıyla futbol oynamıştı. Hatta Lefter, Metin Oktay… Yarım asırda bir arpa boyu yol gidemediysek, oturup eksikliğin nerede olduğunu sağlıklı bir şekilde analiz etmeye çalışmamız gerekiyor. Tabii devletin aktardığı bunca kaynağın da sorgulanması... Kimin parasını kime veriyorsunuz? Çılgınca harcayan kulüplerin yüzlerce milyon liralık vergi borçlarını kime sorup da siliyorsunuz? Siliyorsunuz da ne oluyor?


Bülent Şirin 'ın Yazısı.