Cevapta Lâ

Tarih-i Cihangüşa isimli Cengiz Han’ın dünya saltanatını anlatan harika bir tarih kitabı var. Tarih yazmanın ve okumanın nasıl olması gerektiğini gösteren bir ibret vesikası. Ayetleri, hadisleri, astronomiyi, siyaseti, edebiyatı ve türlü türlü ilmi bir araya getirerek nasıl tarih kitabı yazılırın çok güzel bir numunesi. İşte bu kitapta okuduğum Arapça bir beytin tercümesini sizinle paylaşacağım: “Cevapta lâ demek, ümit ve arzunun kolunu kanadını keser; bundan dolayıdır ki imlasının şekli makasa benzer.”

Hile ve Güç

Hile yapmak, Müslümana yakışmayan fiillerdendir. Mesela ölçüde, adalette, yönetimde hile yapmanın cezası ağırdır; fakat düşman için olan hile başka. Eğer dine, vatana, namusa saldıran bir düşman varsa ona da hilenin âlâsını yapmak lazımdır. Hâl böyle olunca Müslüman, hilenin de iyisini bilmek durumundadır. Büyükler bunu çok iyi bildikleri için ne kadar dürüstlerse gerektiğinde o kadar da hilebaz olabilmişlerdir. Hatta hilenin önemini ifade etmek için demişlerdir ki “hile ile arslan tutulur; ama güç ile sıçan bile tutulmaz.”

İlm-i Yakîn

Yakın, günlük dilde çok fazla kullandığımız bir kelime. Bir de biraz daha mürekkep yalamışlar tarafından kullanılan ilmî bir terim olan yakîn vardır. Arasındaki şeklî fark birinde “i”nin kısa, öbüründe “i”nin uzun olmasıdır. Anlam farkı ise bundan çok daha geniştir. Bir kere “yakın” Türkçe kökenlidir. “Yakîn” ise Arapça kökenlidir. Türkçe kökenli olan yakın “uzak”ın karşıtı iken, Arapça kökenli olan yakîn “şüphe”nin karşıtıdır.

Bünyamin

Bünyamin isminin Arapça İbn Yamîn’den geldiğini hiç düşündük mü? Arapça “Yamîn’in oğlu” anlamını veren İbn Yamîn ismini Türkler Bünyamin olarak telaffuz etmektedir. Bu isim de yüzyıllarca Türkleştirdiğimiz, Anadolu mayasıyla yoğurduğumuz isimlerden olmuş. Türkçe’yi İslam’dan uzaklaştırmak için katledenlere ithaf olunur.

Taş Kurbağa: Tosbağa

Anadolu’da kaplumbağa için tosbağa derler. Hatta bu isim bu hayvana benzeyen arabalara da ünvan olmuştur. Okurken gördüm, tosbağa ismi kurbağa ile ilişkiliymiş meğer. Buradaki “tos”, kaplumbağanın üstündeki sert kabuktan mülhem “taş”dan dönüşme imiş. “Bağa” ise kurbağanın eski ismi. ‘‘Taş-baka (tas-baka)” yani “taş kurbağa” denilirken zamanla “tosbağa” oluvermiş.

Bana Helva Nasıl Yapılır, Tanımlar mısın?

Hiç düşündük mü? Tarif etmekle tanımlamak farklı şeyler. Mesela helva bir tatlıdır demek, tanımlamakken; helva, una şeker ve su katılarak yapılır demek, tarif etmektir. Bu ayrımı “yol tarif etmek” ifadesinden yola çıkarak daha rahat bir şekilde zihnimizde kodlayabiliriz. Bir yere nasıl gideceğimizi, kaç metre sonra ulaşacağımızı vs. hiçbir zaman tanımlamayız, tarif ederiz.

“Sü Uyur Düşman Uyumaz”

“Su uyur düşman uyumaz” atasözünü anlamak için çok kez kafa yormuşumdur. Eminim siz de düşünmüşsünüzdür su ile düşmanın ne ilgisi var diye. Atasözüdür ya, cevabını da ataların dilinde aramak gerek. Eski Türkçe’de “sü”, “asker ya da ordu” demek. “Su uyur” ifadesindeki “su” içtiğimiz su değil, “sü”den değişme asker ya da ordudur. Atasözünün anlamı da böylece berraklığa kavuşmaktadır. “Asker (ordu) uyur; ama düşman uyumaz” yani “uyumayın gençler” demektedir, atalarımız.

Çin Malı Kelimeler

Türkler medeniyete dair kelimelerinin bazılarını Çinlilerden öğrenmişlerdir. Bunun altında yatan sebep ise Orta-Asya’da o zaman için göçebe olan Türklerle yerleşik Çinlilerin sürekli münasebette bulunmuş olmalarıdır. Mesela Anadolu’da kullanılan “kap kacak” kelime grubundaki “kap” kelimesi Çince bir kelimedir. Bugün makas anlamında Anadolu’da kullanılan “sındı” ya da “sındu” da öyledir.

Adını Taşlara Kazıdım

Türkçe’de eskiden “yazmak” yerine “urmak” yani “vurmak” fiili kullanılırdı. Bunun sebebi ilk yazının taşa vurularak yazılmış olmasındandır. İlk yazılı belgeler bir çiviyle taşa vurula vurula meydana gelmiştir. Osmanlı Türkçesi’nde bunun karşılığı “hakketmek”tir. Bugün için “kazımak” da bu eylemin karşılığıdır.

Muhafazadan Müdafaaya Geçmeli

İki güzel Türkçe kelimemiz var: Müdafaa ve muhafaza. İki güzel Türkçe kelimemiz daha var: Savunma ve koruma. Benim kanaatim, savunma “müdafaa”nın karşılığıdır, koruma ise “muhafaza”nın. Müdafaa ile def etme eskimez yazımız ile düşünürsek zaten aynı kökten gelmektedir. Def etmede, başından savma anlamı bariz bir şekilde ortadadır. “Savunma”nın kökü de “savmak”tır. Osmanlı Türkçesi’nde def ü ref tabiri def “savmak” ve ref “kaldırmak” kelimelerinin bir araya gelmesiyle “savuşturmak, ortadan kaldırmak” anlamında kullanılmaktadır.

Peki, müdafaa ile muhafaza arasında ya da savunma ile koruma arasında ne fark vardır? Yine benim kanaatim savunma sadece saldırı altında olur; koruma ise saldırı altında ya da saldırı altında olmadan olur. “Koruma”da ya da “muhafaza”da geriye çekilme, en küçük hâlinde kalma, ondan ileriye kımıldayamama vardır. “Savunma” ya da “müdafaa”da ise ileriye doğru atılma isteği, zehirli unsurları bünyeden “def etme” mücadelesi vardır. “Savunma” ya da “müdafaa” bilincinde her daim teyakkuzda olunur; çünkü genel hissiyat şudur ki her daim saldırı altındasınızdır ve hayat bu saldırılara karşı kendinizi savunmakla geçer. Yazının burasında İsmet Özel’in bir kitabının ilk paragrafı olan şu cümleleri bir de bu gözle okuyalım: “Dünyaya gelmek bir saldırıya uğramaktır. Doğan bebek havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. Açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. Yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. Bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. Savaş bitmiştir!” der İsmet Özel; fakat aslında savaş Özel’in satırlarında ifade ettiği kadar kolayca bitmemiştir. Son nefes verilene kadar milyonlarca küçük ya da büyük müdafaadan (savunmadan) geçilmiştir.

Dürr-i Yetim

İnsanlar babadan yetim olur. Hayvanlar anadan yetim olur. Bitkiler teklikten yetim olur. İnci de sedefin içinde tek olursa dürr-i yetim olur.

Büyütmek ve Büyültmek

Türkçe, öyle güzel bir dil ki bir sesle bütün bir anlamı değiştirebiliyorsunuz. Bunun güzel örneklerinden biri de “büyütmek” ve “büyültmek” arasındaki “l” sesi. Kelimenin tam göbeğine bir “l” koyduğunuzda bambaşka işleri anlatmış oluyorsunuz. Nasıl mı? Şöyle ki büyütmek çocuk yetiştirmek gibi daha gerçek, somut işleri ifade ederken, büyültmek olduğundan fazla göstermeyi, dışarıdan bir şeye müdahale ederek görüntüsünü değiştirmeyi yani daha soyut ve yapay bir işi ifade ediyor.

Bir Kamer Uğruna Ya Rab!

Türkçemizde gökyüzünde yer alan ayı ifade etmek için iki kelime var. Biri “hilal” öbürü “kamer.” İkisi arasındaki fark nedir, biliyor muyuz peki? Şöyle ki hilal “ayın sadece bir kısmının göründüğü kesilmiş şekli” iken kamer “ayın tam dolu olduğu dolunay şekli”dir.


Selim Tiryakiol'ın Yazısı.