Bu Gece Bizi Kim Bekleyecek?
Her anını, belirlediği hedefe doğru bir adım niyetiyle yaşayan, neticedeki takdiri de Allah’a bırakan, bıkmaz, usanmaz, yılmaz, yorulmaz bir gönüllülük..
edir Harbi’nin en ateşli anlarından birinde, bir müşrik, bağıra çağıra etrafa nâralar atmakta ve o kısa zaman diliminde şöyle bir hadise cereyan etmektedir.
“-Hiçbir âsi elimden kurtulamaz! Aklı olan, çıkmaz karşıma! Parça parça ederim onu zîrâ!”
“-Yâ Zübeyr bin Avvam! Kim bu övünen atlı kâfir?”
“-Bilmem ki; gözlerinden gayri her tarafı zırhla örtülü. Sesi de Ubeyde bin Haris’e benzettim.”
“-Ben de!”
“-Dur, şuna esaslı bir mızrak yollayayım da, meydan okumanın bedelini ödesin!”
“-Adam tepeden tırnağa zırh!...”
“-Benim vazifem mızrağı hedefe fırlatmak! Sonrası Rabb’imin takdirine bağlı!... Bismillââh!!!”
Ubeyde bir Haris’ten çıktığı sanılan bu sözler ve bahsi geçen zırh, sanki, ne kadar da “dünya”dan, “dünyamız”dan..
Hiçbir “âsi” bu düzenin, bu kuvvetin, bu küfrün, bu “sistem”in elinden kurtulamaz. Aklı olan (!) dünyanın bu gidişatına karşı çıkamaz. Zira, parça parça oluverir! Güzel yurdumuzun, herhangi bir yanındaki bir penceresinden, şöyle bir dışarı baktığımızda, yurdumuzun içinde de kendisine kabadayı kesilmiş dış müdahalelerin sonucu bir düzenin mağdurlarının hâlini tahayyül ettiğimizde, ne kadar büyük ve değerli nimetlerin içerisinde olduğumuzu müşahade etmek hiç de zor olmuyor.
Kanayan, kanatılan bir coğrafyanın göbeğinde, bize bahşedilen nimetlerin farkına vardıkça, daha bir özümüze dönüyor, daha bir güçleniyoruz. Hangi tarafa dönsek, nereye baksak, insanlığın bizden beklentileri var. “Dünya, bizi bekliyor.” Bizimse, her dönemde, sınıfını şartlı geçebilme stresiyle geçirdiğimiz zamanlardan bir an önce kurtulup, hedefe yürüme tâkatini en fazlasıyla üzerinde hisseden bir milletin mensubu olarak, ayağa kalkıp, dik durup, zaten belirli olan hedeflere, Aziz ve Celil olan Allah’a güvenip yürümemiz, “ok atmamız, mızrak savurmamız” gerekiyor. Azimle, gayretle, ilimle, bilimle, tebliğ veya bir tebessümle…
Bu durumda gönüllülük de, şimdiye kadarki zamanlardan çok daha fazla bir şuur, daha fazla ihlas kıvamı gerektiriyor. Geri dönmeyi düşünmeyerek “ben de varım!” diyecek o kadar çok “yetişmiş”e ihtiyaç var ki..
Öyle bir gönüllülük ki…
Yine Bedir’de yaşanan bir hâdise:
Zafer kazanılmış, Rasulullah’ın emriyle Bedir’de 3 gün daha kalınmıştır. Artık herkesin tâkatten kesildiği son gece, Efendimiz gecenin alacakaranlığında ashabına sorarlar:
“-Bu gece bizi kim bekleyecek?”
Karanlıkta birisi ayağa kalkar:
“-Ben beklerim yâ Rasulallah!”
“-Sen kimsin?” buyurulduğunda o kişi:
“-Zekvan bin Abd-i Kays’ım yâ Rasulullah.” der.
Peygamberimiz onu oturtur ve aynı soruyu tekrarlarlar. Başka bir yerden bir kişi kalkar. Rasulullah ona da ismini sorar. O kişi:
“-Abd-i Kays’ın oğluyum.” der.
Onu da oturtur ve aynı soruyu tekrarlarlar. Bu sefer başka bir yerden bir kişi kalkar ve:
“-Yâ Rasulallah! İzin verirseniz bu gece orduyu ben bekleyeyim.” der.
Efendimiz ona da ismini sorduğunda:
“-Ebus’Seyd, yâ Rasulallah.” cevabını alır.
Bu sefer Peygamberimiz:
“-Şimdi her üçünüz ayağa kalkın!” buyurunca, sadece Zekvan bin Abd-i Kays ayağa kalkar.
“-Diğerleri nerede?” denilince de Zekvan R.A.:
“-Yâ Rasulallah, her üç suâle de cevap veren, bendim.” diyerek, Peygamber duasına nail olur:
“-Yâ Zekvan! Allah da seni muhafaza etsin!”
Öyle bir gönüllülük ki, bozuk olanı tamir etmeye, eksik olanı tamamlamaya, fazlalığı dizginlemeye meyledecek; kavgayı sevgiye, kini hoşgörüye dönüştürecek; hakkı sahibine, suyu susuza, ekmeği aça, ilmi talebeye, saygıyı öğretmene kazandıracak bir gönüllülük…
Her anını, belirlediği hedefe doğru bir adım niyetiyle yaşayan, neticedeki takdiri de Allah’a bırakan, bıkmaz, usanmaz, yılmaz, yorulmaz bir gönüllülük..
“Bu gün de harekete geç(e)miyorsam, ne zaman harekete geçeceğim?” şuuruyla, vatanım, milletim ve ümmet için açılan yeni bir sayfada, “bana düşen nedir”i yaşayan ve yaşatan bir gönüllülük…
Bulunduğu evde, mahallede, ilçede, şehirde, bölgede, ülkede, aşkını zinde tutarak, yüreklere derdini taşıyıp, gönüllü, dertli fert sayısını her demde çoğaltabilen bir gönüllülük..
Haa, sâhi; Ubeyde bin Haris olduğu sanılan kişiye ne mi olmuş? Yok canım, siz, onun mızrağı gözünden yeyip, cehenneme şutlandığından endişe etmezsiniz? :)
Halit Yasir Özoğul'ın Yazısı.