ABD`yi Avucunda Oynatmak İçin; Eğitim Şart
A. Yasin Demirci
Kim kimi kullanıyor ya da yönetiyor diye hep sorulur. Ortadoğu`daki siyasi, ekonomik çıkarları için ABD mi İsrail`i kullanıyor? Yoksa tam tersi, lobileri vasıtasıyla İsrail mi ABD`yi yönetiyor diye. Sorunun her iki şıkkının da doğru olduğu söylenebilir.
ABD`nin, İsrail’i kullanabiliyor olmasında bir anormallik yok. Anormallik, Amerikan nüfusunun sadece %2,5`unu oluşturan Yahudilerin dünyanın süper gücünü yönetebiliyor olmasında.
Şu da sorulur hep; neredeyse bütün dünyayı karşısına almak pahasına, Washington yönetimleri neden İsrail yönetimlerinin her türlü hukuksuzluğunu, vahşetini, aymazlığını, şımarıklığını (uzatabildiğiniz kadar uzatın) savunmak zorunda hisseder?
İşte bu türden soruların cevabı, 300 milyonluk Amerika nüfusunun %2,5`unu oluşturan Yahudi nüfusunun kemmiyetinde değil keyfiyetinde saklı. Yani, mesele nicelikte değil nitelikte…
Hadiseyi biraz daha somutlaştıralım. Amerika`da akademik mükemmelliğin zirvesi olarak kabul edilen sekiz üniversite (Harvard, Yale, Columbia, Cornell, Pennsylvania, Brown, Dartmouth, Princeton) öğrencilerinin dini-etnik yapısına baktığınızda karşınıza çok çarpıcı bir tablo çıkar.
Amerika`daki üniversitelerin süper ligi olarak kabul edilen bu okullarda okuyan dört öğrenciden biri Yahudidir. Bir başka deyişle Amerika nüfusun yüzde 2`si olmasına mukabil en iyi okulların yüzde 23`ü Yahudi öğrencilerden oluşmaktadır. Oldukça çarpıcı bir rakam değil mi?
Bunun ne anlama geldiği tahmin etmek zor değil. Bu, medyadan, ekonomiye, akademik kadrolardan siyasi kadrolara varıncaya kadar en etkin konumların, “İsrail`i sevenler” tarafından doldurması anlamına gelir. ABD yönetimlerine yön veren Yahudi lobisini oluşturan unsurların, sistemin köşe başlarını tutmaları anlamına gelir.
Peki güçlü lobi ne anlama geliyor. Bunu da İsrail lobisinin ABD siyasetinde oynadığı rolü bugüne değin hiç yapılmadık biçimde gözler önüne seren, sonunda da o lobinin gadrine uğrayarak akademik kariyerlerini sonlandırmak zorunda kalan, Harvard Üniversitesi`nin prestijli Kennedy Okulu`nun dekanı Prof. Stephen Walt ile Chicago Üniversitesi`nden Prof. John Mearsheimer`in `İsrail lobisi ve ABD Dış Politikası` başlıklı makalelerinden küçük bir alıntıya anlamaya çalışalım;
ABD, İsrail`i eleştiren 32 BM kararını veto etmiştir. İsrail`e her yıl 3 milyar dolar yardım yapıp her İsrail vatandaşının cebine 500 dolar koyuyor. ABD, İsrail`e NATO`dan esirgediği istihbaratı verip nükleer silahlarına göz yumuyor. İsrail, ABD için stratejik değerde olsa ve İsrail`e destek için ahlaki gerekçe bulunsa, bunlar anlaşılır olur. Oysa İsrail, stratejik açıdan ABD`nin `sırtında yük`. ABD`nin Arap dünyasıyla ilişkileri zedeleniyor, ABD terörizmin hedefi oluyor. İsrail sadık bir müttefik değil, ABD`ye karşı casusluk yapan devletlerin başında geliyor. Bir Yahudi devleti olarak 1.5 milyonluk Arap kökenli vatandaşına ikinci sınıf muamele yaparak Amerikan değerleriyle uyuşmuyor, Filistin sorununda ABD`ye verdiği sözleri tutmuyor. ABD`nin İsrail`e desteğinin tek açıklaması, Yahudi lobisinin rakipsiz gücü.`
Medya hakimiyeti
`Yahudi lobisi, medya ve bankacılık sektörünü elinde tutuyor, Hollywood`dan New York Times ve Wall Street Journal`ın yönetimine ve hükümet politikalarının belirlenmesinde büyük etkisi olan Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü, ABD`nin eski İsrail Büyükelçisi Martin Indyk`in başında bulunduğu Brookings Enstitüsü, Ortadoğu Politikası için Saban Merkezi gibi düşünce kuruluşlarına hükmediyor, Kongre`de İsrail`i eleştirenleri antisemitizmle suçlayıp tekrar seçilmelerini engelliyor.”Yahudi lobisi, `Kongre`yi sıkboğaz etmeyi hedefleyen yabancı bir hükümetin de facto (fiili) temsilcileri” diye niteleniyor.
GENÇ'ın Yazısı.