Düşünüyorum. Koskoca bir yıl nasıl da geçmiş. Sanki daha dün ve biz bilmediğimiz bir Üsküdar’a, Konya’dan kalkan bir otobüste Musa Güçlü ile geldik ve biraz da arayarak dergi binasını bulduk. Biraz bekledikten sonra Kâmil Abi kapıyı açtı ve hesapsız misafirler olarak sosyal sorumluluk komitesinin kahvaltısına misafir olduk. Bu isimlerini bildiğim ama gülen yüzlerini ilk defa gördüğüm kişiler de kim... İki tanesi tanıdık sadece: Abdurrahman Çetinkaya ve Sami Yaylalı. Demek Cafcaf’ın rap parçasını yapan sensin ha, dedikten sonra tüm gözlerin bana çevrilmesi ve kendini ifadede zorluk. Adım bir. İki, Lütfi Abi de gelecek sözündeki heyecanın sebepsizliği. Belki, nadiren fırsatını bulduğum önemli bir insanla yemek yiyecek olmanın heyecanı… Sanki daha dün ve ben Cafcaf Mizah Dergisi’nden tanıdığım arkadaşların yüzlerini ilk defa görüyorum. Birbirimize, muhabbetimizden gelen bir samimiyetle ama yüzlerin yabancılığı ile utanarak davranıyorduk. Ve sonrasında toplantılar… Toplantılar… Toplantılar… Ahmet Ekrem bu aralar çok koşturuyor. Akademinin telaşında. Dün gibi aklımda, üst kattaki yazı işlerinin yanındaki genç akademi masaları ve Muhammed Bilal Çetin. Sanki dün daha ve koşturan o. Elime bir broşür geçiyor. Medya akademisi, atölye çalışmaları, diksiyon dersi, fotoğrafçılık gibi birçok faydalı şeyin yazdığı bir broşür… Güzel İstanbul için programım on beş günlük. Oysa broşürdeki dersler birkaç ayı kapsıyor. Ailemle uzun telefon görüşmeleri ve abim Mustafa Tayfur’un da desteğiyle son karar kalmam yönünde... Ümraniye’de kalıyorum. Her gün ve aslında hayatımda ilk defa çektiğim o sabah dolmuşu ve kötü parfüm kokuları, hayatımda bırakmayacak izler bırakıyor.

Artık Genç Dergidesin!

Sanki daha dün ve Mahmud Sami, şüphe ve Radikal’le röportaj yapmış. Bunun üzerine bu ikili dergiyi ziyarete geliyor. Lütfi Abi’nin odasına hep birlikte çıkıyoruz. Rap camiası üzerine ufak tartışmalarında olduğu bir muhabbet gerçekleşiyor. Sami ile birlikte ikili odadan çıkarken Lütfi Abi beni bırakmıyor ve konuşmaya, tanışmaya devam ediyoruz. Muhabbetin sonunda Lütfi Abi’den hayatımı çok ciddi bir şekilde etkileyecek olan o sözü duyuyorum. Ve hatta bunu her hatırlayışımda o anı tekrar yaşıyorum. “Artık Genç Dergidesin.” Bu sözün ilk başta ne ifade ettiğini de anlayamıyorum doğrusu. Bu sözün karşılığı olarak ben ne yapacaktım? Daha önce hiçbir derginin mutfak kısmında çalışmadım, yazı yazmadım. sadece okudum. Kendimi başarılı bulduğum tek alan ise organize işleriydi. Önce Genç Radyo’da görev aldım. Tek işim radyoya yayın atmaktı. Bir taraftan da akademiye devam ediyordum. Dergiden ilk tanıdığım isim sanırım Gökhan Gökçek ve Yusuf Goncagül idi. Gökhan’ın beni her sabah sanki yıllardır arkadaşmışız gibi sıcak kalbiyle karşılayışı doğrusu beni çok etkiliyordu. Yusuf ise biraz havalı gelmişti ilk başlarda ama konuştukça onun da ne kadar samimi biri olduğunu anladım.

Üsküdar’da Sabah Ezanı

Sanki daha dün ve ben Esadpaşa’da Selman Özpınar’larla kalmaya başlıyorum. Yine tanımadığım insanlar ve benim bireysellik triplerim. Sonra Salacak’ta kalmaya başlıyorum. Hüsamettin Elmas ismi burada hayatıma giriyor ve onun elmas gibi olan kişiliğini burada tanıyorum. Bir sürü lise düzeyinde genç var burada. Hep beraber gelişiyoruz. Ön pencereden Sarayburnu’nun, Galata’nın, Haliç’in harika görüntüsü, arka balkondan ise Boğaz Köprüsü’nün o ışıl ışıl olağanüstülüğü, biz, köylü Anadolu gençlerini birkaç saniyede cezbede biliyor. Ve birçok şey gibi, yeni hayata başlayan bir genç gibi her şeyi çok çabuk öğreniyorum. Mesela Üsküdar’da sabah ezanlarının birbirine karıştıkları gibi, birinin bitip diğerinin başladığını ve böyle güzel olduklarını öğreniyor, şu anda da olduğu gibi Üsküdar’da kaldığım hemen her gün buna şahit oluyorum. Ve diyorum “Ey güzel Ezan-ı Muhammedi… Keşke bu kadar insanın uykularının üstlerinde dalga dalga dolanmasa da sesin; dinç, dertli, dava sahibi ve gözleri gerçekten gören insanların alınlarında patlasa…” şimdi, tüm yazın kurallarını geçerek bir tatlı esinti hareketlendirdi dutun yapraklarını… Hamdolsun…

Dergilik, Sabah, Genç Kitap Kafe, Cahit Zarifoğlu vs…

Sanki daha dün ve benim aklıma dergilik.com geliyor. Biraz araştırma, soruşturma, danışma ve tık tık, “sa Lütfi Abi, as Yavuz!” ve dergilik.com başlar. Yüzlerce dergiyi aramamı sağlayan şey: Genç Dergi… Evet, daha dün ve ben şimdi görevinden ayrılan Aktüel Dergisi genel yayın yönetmeni Defne Asal Er ile görüşmeye gidiyorum Güngören’e. Yol bilmiyorum, iz bilmiyorum ama buluyorum ATV ek binasını. Muhabbet ediyoruz, tanışıyoruz… Ona diyorum ki, “gazeteler müzik konusunda yeterli değiller. Müzik diye hep magazinsel şeyler öne çıkarılıyor. Hele rap müziği hiç görülmüyor…” Projemi, çözüm önerilerimi dinledikten sonra Sabah Gazetesi ekler yazı işleri müdürü Murat Çelikkan’ı arıyor. Kendimi bir anda Sabah-ATV binasında buluyorum. Bir ay falan görüşmelerle sürüyor. Örnek dosya veriyorum ve nihayet Sabah Cumartesi ekinde sözleşmeli olarak yerimi alıyorum. Kültür sanat servisine geçmeden önce dört beş ay röportaj yapıyorum eklerde. Ve gazeteye giderkenki cebimdeki paramı sağlayan da, gazetede baskıya gidecek sayfamın ilk kopyasını getirip beğenisine sunduğum yer de: Genç Dergi… Gazete demişken; gazeteden önce bu eksiği dergide hissediyorum ve Lütfi Abi’ye bir Hiphop, müzik sayfası teklifimi götürüyorum. Hazırla ver diyor ve dergide ilk yazım yayımlanıyor: İsyanın Hayat Algısı: Hiphop. Böylelikle bana yazı işlerinin de yolu görünüyor… Bu arada abim geliyor İstanbul’a ve Genç Kitap Kafe açılıyor. Ali Düz, Abdullah Güner, Murat Sözer ve Taha Süren’le aynı evde kalıyoruz ve yine dün gibi hatırlıyorum Mahmut Abi Yeni Dünya Dergisi için beni çağırıyor. Gazete başta olmak üzere bazı internet sitelerine de haber yazıyorum ve biliyorum ki, hayatıma ciddi bir yazma mesaisi Genç Dergi ile girdi… Birçok şey gibi… Genç Dergi’nin ve Lütfi Abi’nin kapısından heyecanlı girişlerimi ve çıkışlarımın hangi birini anlatabilirim ki…

Lütfi Abi’nin her çarşamba sabahı çalışanlara yaptığı sohbetinde “Allah müessesemize hayırlı kazançlar nasip etsin” duasına amin diyelim ve son sözümüzü diyelim; amacımız daha iyi dergiler ve dertler değil. Amacımız Genç Dergi’mizi ve derdimizi en iyisi yapmak…

“Göz medeniyetine karşı söz medeniyeti!”


Yavuz Selim Güneş'ın Yazısı.