Son aylarda yoğun bir fotoğraf bombardımanına tutulduk adeta. İlginize teşekkür ederiz. Bu yüzden bu ay hem gelen fotoğrafları paylaşmış olalım hem de kısa kısa notlarla değerlendirme yapalım diye çok sayıda fotoğrafı ele alıyoruz.

1. İlk fotoğraf Sümeyye Nur Ünlü’nün gönderdiği fotoğraf. Deneysel, araştırmacı fotoğrafları her zaman ilgiyle takip ederim. Çünkü farklı bir kare çekme çabası eninde sonunda güzel fotoğraf yakalamanın bir yoludur. Sümeyye hanımın fotoğrafı da böyle bir gayretin sonucu olarak oldukça beğendiğim bir kare oldu. Çünkü temel noktalarda geçer not alan bir güzellikte. İlk başta şunu teslim edelim: Işık bakımından çok başarılı bir çalışma olmuş. Ne bir ışık patlaması var, ne de ayrıntı kaybına neden olacak karanlık bir bölge var. Bunda muhtemelen bulutlu bir havada çekilmiş olmasının etkisi var. Çünkü açık bir havada bu kadar homojen bir ışık yakalamak neredeyse imkânsız olur. İkinci olarak fotoğrafın netlik durumu da oldukça iyi. Lalenin ve taşların ayrıntıları da keskin bir şekilde görünüyor. Fotoğrafa katkı olsun diye sadece şu tavsiyede bulunmak isterim. Lale sol alt köşeden başlayıp sağ üst köşeye gelecek bir formda kareye yerleştirilebilirdi. Fotoğraf o zaman daha güzel olur muydu? Denemekte fayda var!


2. İkinci fotoğrafımız Betül Ballı’nın bir fotoğrafı. Pencere önünde insan fotoğrafı çekmek göründüğü kadar kolay olmayan bir çalışmadır. Çünkü dışarıdan gelen yoğun ışık yanında içerinin karanlığını dengelemek her zaman mümkün olmaz. Bunu başardığınızda ise oldukça güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Betül Hanım da bu zorluğun yaşandığı bir kare çekmiş. Kompozisyon olarak kadrajı iyi ayarlanmış bir kare olmasına rağmen ışık noktasında bazı eksiklikler hemen dikkatimizi çekiyor. Pencere tarafında ışık oldukça fazla patlamış. Aynı şey çocuğun saçlarında da var. Bu tür çalışmalarda ışık ölçümü alınacak yere dikkat etmek gerekiyor. Ayrıca gerekirse ev ayarlarından ışığı biraz daha düşürmek gerekiyor. Pencere önü fotoğraflarını biraz gizemli bir hale getirmek için loş ortam yaratmak gerekli. Bu da daha az ışıklı bir fotoğrafla elde edilir. Aynı fotoğrafı biz biraz koyulaştırarak bunu yakalamaya çalıştık. (Fotoğraf 2a) Farkı görüyorsunuz. Tabii bunu çekerken yaparsak çok daha iyi sonuç almak mümkün olur.


3. Üçüncü fotoğrafımız Esra Ebda Berçin’in güvercin fotoğrafı. Mavi gökyüzü önünde beyaz güvercin çok iyi durmuş. Netlik ve ışıkta oldukça iyi. Güvercinin yandan çekilmesi de oldukça iyi bir tercih. Çünkü güvercinin kafa hatlarını ve gözünü gayet net bir şekilde görebiliyoruz. Fotoğrafta benim eklemek istediğim iki nokta var. Birincisi güvercin çok ortada olmuş. İnsanlar için geçerli olan gittiği veya baktığı yönün daha geniş bırakılması kuralı burada da uygulanmalıydı. Yani güvercin biraz daha sağda olsa çok daha iyi olurdu. İkincisi de güvercinin neyin üzerinde durduğunu insan merak ediyor. Kadraj biraz daha aşağıdan alınsaydı güvercinin neyin üzerinde durduğunu anlamamız mümkün olurdu. Bu da fotoğrafı çok daha zengin gösterirdi.


4. Dördüncü fotoğrafımız Mustafa Kul’un gönderdiği Kur’an okuyan insan fotoğrafı. Mustafa beyin fotoğrafı da beğendiğim fotoğraflardan biri oldu. Bir defa çok sade. Hiçbir fazlalık yok. Sade bir zemin, dengeli bir ışık ve mesaj gayet net. Belki fotoğrafın orijinali bu kadar sade değildi. Ama neyi çekmesi gerektiğini bildiği için Mustafa Bey sonradan fotoğrafın fazlalıklarını keserek bize gayet güzel bir kare göndermiş.


5. Bir diğer fotoğraf, Esma Bulut’un gönderdiği fotoğraf. Fotoğrafta kubbeli yapının öne çıkmış olması iyi olmuş. Işık bakımından da iyi sayılabilecek durumda. Çünkü çekildiği saatler bakımından (Ağustos ayında, ikindi 17 gibi çekilmiş bir fotoğraf) ışıkta hâlâ sertlikler var. Ama bu çok fazla rahatsızlık verecek boyutta değil. Ayrıca kubbenin oyuklu yapısını gösterecek kadar da yanal bir ışık yakalanmış. Tabii tarihi yapıları daha eğik ışık şartlarında çekmek çok daha iyi sonuçlar verecektir. Mesela bu fotoğraf akşamüzeri 19’dan sonra çekilseydi çok farklı bir fotoğraf ortaya çıkardı. Yumuşak ve kızıla çalan bir ışık, yer yer ortaya çıkmış gölgelerle derinlik hissi yaratan bir kare görmemiz mümkün olurdu. Bir de, özellikle kubbe gibi tarihi yapıları mümkün mertebe arka planını gökyüzüne alarak çekmek gerek. O zaman yapının ihtişamı boş zeminde çok daha iyi görünebilir. Gerçi çoğu zaman etrafın kalabalığından ve sıkışık yapısından bunu yapmak mümkün olmaz. Ama yine de araştırmak gerek.


6. Kadir Şeker’in gönderdiği kitap okuyan insan fotoğrafı aslında değerlendirmeye almayı düşünmediğim fotoğraflardan birisiydi. Çünkü cep telefonuyla çekilmiş bir kare. Bunun sebebi de şu; cep telefonuyla çekilmiş fotoğraflarda, fotoğrafçının senaryoyu oluşturup kadrajı seçmesi dışında çok fazla bir katkısı olmuyor. Ona, ayarları şöyle yapsaydın, ışık ayarın şu olmalıydı, kumlama olmuş, ISO ayarını düşür gibi uyarılarda bulunma şansınız olmuyor. O yüzden sadece kadraj seçimiyle ilgili bir iki noktaya işaret etmek istiyorum. Fotoğrafın kurgusu güzel. Kitap okuyan insan, sakin ve huzurlu ortam yapısına uygun bir seçim. İnsanın ortaya değil de sol tarafta bir yere alınması da iyi olmuş. Fotoğrafta gözü yoran iki nokta var. Birincisi fotoğrafın ön kısmında yer alan siyah kayalık kısmı fotoğrafa biraz fazla girmiş. Daha az tutulabilirdi. İkincisi de insanın başının üzerinde yer alan ve denize doğru uzanan siyah girinti gözü ve fotoğrafın büyülü yapısını biraz bozuyor. Onu dışarıda bırakınca derinliği daha fazla olan bir fotoğrafımız olacağı muhakkak.


7. Merve Çetiner’in kızıl yaprak çalışması da beğendiğim fotoğraflardan birisi oldu. Hani ‘tekeden süt sağmak’ ve ‘sivrisinekten yağ çıkarmak’ diye sözlerimiz vardır. Bu kare tam da onu anlatacak bir fotoğraf olmuş. Tek bir yaprağı ön plana çıkararak gayet güzel bir fotoğraf çekmiş Merve Hanım. (Konu sıkıntısı çekenlere duyurulur.) Işık ve netlik de oldukça güzel. Ön plandaki yaprağın net, arka planın flu yapısı da fotoğrafta algılamayı kolaylaştırıyor. Ayrıca arka planın karmaşık yapısının rol çalmasına fırsat vermiyor.


8. Alperen Torun’un gönderdiği fotoğrafları genel olarak beğendim. Ama buraya zor bir çekim olması sebebiyle karadut fotoğrafını aldım. Fotoğraflara çok fazla ayrıntının girdiği kareleri çekmek zordur. Çünkü yeterli ekipmanınız yoksa bu karmaşıklıktan kaçmanız mümkün olmaz. Bu fotoğrafta da karadutu hemen fark ediyorsunuz, ilk algınız o oluyor. Ama gözü yoran çok ayrıntı var. Belki profesyonel bir makine ile makro bir çalışma yapma şansınız olsa bu karmaşıklıktan kaçma şansınız olabilir. Alan derinliğini iyice kısar, diğer ayrıntıları flu hale getirebilirsiniz. Ama birçok orta format makineyle bile bunu yapmanız mümkün olmayabilir. Belki böyle fotoğraflarda bir tane değil de birçok meyveyi arka arkaya veya yan yana dizerek bir fotoğraf çekersek daha ilginç kareler yakalayabiliriz.


H. İbrahim Kurucan'ın Yazısı.