Dolu dolu yaşamalı, her günümüze anlam katmalıyız. Hayat bizi değil, biz hayatı sürüklemeliyiz ardımızdan ve gün bittiğinde huzur içerisinde gözlerimizi kapatmalıyız.

Zihninin problemlerle boğuştuğu herhangi bir gündü. Ne yapacağını bilmez bir şekilde sokakta dolaşıyor, yapmak için aklına gelen her şeyi sıkıcı buluyordu ki kendisine seslenildiğini fark etti: “Birader bir el versene”. Evini taşıyan bir adam, büyükçe bir dolabı diğer eşyaları yukarıya çıkaran arkadaşlarını beklemeden tek başına taşımaya girişmiş ama altından kalkamamış olmanın can sıkıntısıyla kendisine sesleniyordu. Bir anlık şaşkınlığın ardından yardımına koştu hemen adamın. İki kişi olunca çok da ağır değildi dolap. Çıkarıp beraberce, yerine yerleştirdiklerinde dolabı omzundaki sıcak elin sahibi “sağ olasın birader” diyordu sevgiyle parlayan gözleriyle beraber. “Rica ederim ne yaptım ki” diyebildi belli belirsiz. Sonra sokağa çıkıp yürümeye devam ederken düşünmeye başladı. “Esasında yaptığım önemli bir şey yok” dedi kendi kendine. Öyle ya kendisi tek başına taşımamıştı bile. Sadece taşıyana yardım etmiş, “el vermişti” ama yetmişti. El vermiş, gönül almıştı. İçini tatlı bir sevinç kapladı ve tekrar etti: “El verdim, gönül aldım”.

Günü anlam kazanmış, ruhu hafiflemişti. Akşam olup yastığına koyduğunda kafasını rahat uyuyabilirdi. Geri kazanılması mümkün olmayan hayat hazinesinden harcadığı bu günde bir gönül kazanmıştı. Kazandığına oranla harcadığı zarar sayılmazdı. Aslında biliyordu yaptığı küçük çok küçücük bir şey idi ama değil miydi ki gönül almıştı küçücük bir şey ile de olsa o giden güne sevinmek için yeter sebepti. Çünkü biliyordu o büyük âşık Yunus Emre`yi ve onun harikulade şiirini:

“Bir gönülü yaptın ise

Er eteğin tuttun ise

Bir kez hayır ettin ise

Binde bir ise az değil”

Bu düşünceler zihninde dönüp dururken geçmiş günlerini hatırladı. Gönül almadan / yapmadan, belki gönüller kırarak geçirdiği ziyan olmuş günlerini düşündü. Bugünü de onlardan biri olabilirdi çünkü bilerek isteyerek kendisi başlatmamıştı “el verme gönül alma” sürecini. O adam kendisinden yardım istemeseydi süreç hiç başlamayacaktı. “ O halde şimdi ne yapmalı” diye düşündü. “Bu ferahlığı her gün yaşayayım, her günüm anlam kazansın, her gün el verip gönül alayım”.

Sonrasına rastlıyor hazırladığı “gönül alma” çizelgesi. En az bir kişiye iyilik yapıp bir gönül almadan bitirmiyor o günü ve biz ne zaman bir ihtiyacımız olsa hemen yardımımıza koşan o insanlara diyoruz “Hızır gibi yetiştin” diye.

Hayat geçip gidiyor ve bizler ister istemez geçiriyoruz günlerimizi. Saklayıp tasarruf etmemiz ya da zor zamanda kullanmak için biriktirmemiz mümkün değil. Bu yüzden dolu dolu yaşamalı, her günümüze anlam katmalıyız. Hayat bizi değil biz hayatı sürüklemeliyiz ardımızdan ve gün bittiğinde hem biz huzur içerisinde gözlerimizi kapatmalıyız, hem rüzgârımızın hayatına değdiği insanlar sevgiyle bizi hatırlamalılar. Bunun için yapmamız gereken çok zor, çok masraflı, çok karışık bir şey de değil üstelik. Hızır olmaya niyetlenecek; Her gün bir el verecek, bir gönül alacağız.


Mehmet Dinç'ın Yazısı.