Mehmet Emin Kul

Çoğu kişi Mao’nun Çin’indeki gibi tek tip kıyafetle gezmekten hoşnut, buna moda diyorlar. Okulun çoğunluğunu oluşturan bu gruba girenlere tiki, bu guruptan en az iki kişinin oluşturduğu daha küçük guruplara da kanki deniyor.

Soru: Abi ben ne yapıcam burada?

Kapıdan ilk girdiğimde İstanbul’da bir tepenin eteğinde orman arazisinin içine bu kadar devasa yapıları nasıl kurdurtmuşlar diye çok şaşırdım, neredeyse şehir gibi bir yer. Buraya kampüs diyorlar, içinde her şey var; yüzlerce kişilik; TV, spor ve konferans salonları, fakülte binaları, lokantalar, tenis kortları, market, banka, oteller, devasa açık kapalı havuzlar binlerce kişinin faydalandığı çeşit çeşit tesisler… Tek eksik bir kişinin bile namaz kılabileceği bir mekânın olmayışı. Sorumlu kişiye bu isteğimi söylediğimde bunun mümkün olmadığını, en başta buranın bir kamusal alan olduğunu, her isteyene ibadethane açamayacaklarını, kendi dedesinin de hacı olduğunu ve çalışmanın da bir ibadet olduğunu söyledi. Ben de kendisine Rabbimizin kamusal alanda da bulunduğunu, namaz ibadetinin de onun emri olduğunu, kendi dedesinin de bir mezhep imamı olmadığını ve sözlerinden hüküm çıkmayacağını ayrıca öte tarafta dedesinden dolayı bir aile indirimi olmayacağını anlattım. Sonuç olarak bana namaz için bir yer göstermediler ama her uygun gördüğüm yer bir ibadet mekânı haline geliverdi; çamların altı, çimlerin üstü, banklar, boş sınıflar, tenha köşeler. Tek rakibim genç âşıklar, erken gelen yeri kapıyor.

İlk geldiğimde okulda kız ve erkeklere mahsus olmak üzere iki çeşit forma giyildiğini zannettim. Her öğrencinin altında kot pantolon, üst taraftaysa erkeklerin göbek deliğinden yukarısını kızlarınsa aşağısını açıkta bırakacak şekilde düzenlenmiş kıyafetleri vardı.

Çoğu kişi Mao’nun Çin’indeki gibi tek tip kıyafetle gezmekten hoşnut, buna moda diyorlar. Okulun çoğunluğunu oluşturan bu gruba girenlere tiki, bu guruptan en az iki kişinin oluşturduğu daha küçük guruplara da kanki deniyor. Tikiler yaklaşık elli kelimelik hazneye sahip değişik bir lisan kullanıyor. Ama bu kadarcık kelimeyle de her ihtiyaçlarını anlatabiliyorlar. Zaten yemek içmek ve eğlenmek dışında da pek bir ihtiyaçları yok gibi. Bunların zekâ seviyeleri hakkında bir takım korelâsyonlar kurabilirsiniz. Şöyle ki: Kızların saçlarının sarılık derecesi arttıkça zekâ katsayıları düşerken, erkeklerin otomobillerinin model ve boyutu büyüdükçe onlarda da aynı düşüş görülmekte. Okuldaki en sarışınların, en kamyona yakın jiplilerle kanki olması da bu varsayımın en önemli delilidir.

Ayrıca ortak akıl bağlamında okulda en yaygın üç davranış formunu sırasıyla sayarsak:

1. Acil ihtiyaçlar dışında cep telefonundan gözünü ayırmamak,

2. Kurtlar vadisi ve Aşk-ı Memnu dizilerinin müdavimi olmak,

3. Üç büyük kulübümüzden birinin taraftarı olmak.

Kendilerini; insanlığı sarsacak derecede bir fikri derinliğin, kurumsal temsilcileri olarak ifade eden taraftar derneklerine üye olmayı, okul içindeki demokratik katılımcılığın en önemli göstergesi olarak da kabul edebiliriz.

Bunun haricinde ülkenin gidişatıyla ilgili 60 yaş üstü umutsuz ev kadınları ile paralel düşünebilen, ilköğretim düzeyi devrim tarihi kıvamında, reel desteği az, derin desteği çok, ufak tefek grup ve dernekler de mevcut. Kadıköylü bir arkadaşın bunlar hakkındaki“keşke babaannem gibi düşüneceklerine onun gibi börek yapabilselerdi” sözü durumu özetleyebilir.

Okul içindeki kuaförün sabah ezanıyla müşteri bulabildiği, teheccüd vakti okul çevresindeki tekel satıcılarının açık olduğu bir ortamdan bahsediyorum.

Dünya düzeni deyince aklına; İddaa kuponlarının yabancı takımları, uluslararası masa başı oyunları deyince; king, briç ve batak gelenlerin çoğunluğu oluşturduğu, Marks deyince Marks&Spencer anlayan, Hitler’den bahsedince kimler onlar diyen, onuncu yıl marşından başka şiir bilmeyen, Aşk-ı Memnu romanının yeni baskısını görünce ”bak kız dizinin romanını çıkartmışlar” diyebilen, solaryum ve body salonlarıyla alış veriş merkezleri arasında hayat geçiren, memlekette Kartaltepe’nin doğusuna İstanbul’da da TEM yolunun kuzeyine geçmemiş bir güruhtan bahsediyorum.

Cevap: Kısaca şunu yap;

Geçmişte devlet okullarında şiddetli fikri, siyasi ve sosyal ayırımlara tabi olmuş üniversite öğrencilerine inat, özel üniversitelerdeki en ciddi fark belki de burslu-paralı ayrımı. Devlet üniversitelerindeki aynı başarı seviyesindekilerin beraber okuması geleneğinin buralarda bozulmuş olması ve az puanlıların paralı, çok puanlıların da burslu olarak bir arada olması aradaki maddi uçuruma bir de zekâ ve başarı farkı ekliyor.

Anlatılanlar az çok her okulda yaşanıyor denilebilse de, ortama hâkim olan popüler kültürün en büyük kaleleri buralar. Bahsedilen hayat tarzına direnen sessiz azınlığın tepkisini hangi metotla ortaya koyabileceğini bilememesiyle birlikte hakkı ve doğruyu temsil edilebilme arayışı zaman içinde zayıflıyor. Eliyle ve diliyle yanlışlara itiraz edemeyenler kalbini besleyecek bir kaynağa da ulaşamayınca zaman içinde iç dünyalarında bir lut sendromuyla karşı karşıya kalıyorlar.

Bu sendromla baş edebilmenin yolunu merhum Muhammed İkbal’in “manevi olarak ne elde ettiysem sisli Londra gecelerinde elde ettim” dediği gibi gündüz boşalanı gece yerine koymaktan başka bir yolla açıklayamayacağımızı düşünüyoruz.

Böyle bir ortamda 4–5 sene geçirilip, büyük günahlara düşmeden kibirsiz, küpesiz ve top sakalsız çıkılabilirse; Merhum Ali Ulvi Kurucu hocamızın söylediği ”ateşler içindeler ama yanmıyorlar” tecellisi gerçekleşmiştir diyebiliriz.

* İki sene önce yayınlanmış yazımızın 2009 versiyonudur.


GENÇ'ın Yazısı.