Abdullah Güner

Genç Dergi’yi okuyorum, notlar alıyorum, yazılanlar üzerine düşünüyorum. Bu köşede tartışmaya değer gördüğüm -eleştirmek istediğim- yerleri dillendirmeyi bir borç biliyorum. Ombudsmanlık işi sizi sadece okurun temsilcisi kılmıyor, günümüzde fazlaca yaşadığımız ‘kavram kargaşası’nda size artı bir yükümlülük de yüklüyor. Söylenemeyeni dile getirme, kaçılan yerlere ya da kaçırılan yönlere dikkatleri çekme sizde bir süreç gibi işliyor. Muhakkak ki yapılan güzel şeyleri görmeli. Ama genç olunca insan, yapılmayan-yazılmayan fazlaca şeyin olduğunu düşünüyor. Bunu haykırmak, işte Genç’i anlamaktır.

Duygularımızdan, tutkularımızdan, hoş ve acı gelen gündelik hayatımızdan bahsetmenin bir genç okurda neye denk düşeceği hesap ediliyordur muhakkak. Yazar, bir gencin zamanını ellerinizin arasına alıyor; karanlıktan aydınlığa, sefillikten ulviliğe, kolay olandan zor olana doğru bir yol çiziyor. Varılacak durak, çıkılacak kapı, aynı hisleri paylaştığımız, aynı damardan kan alıp can bulduğumuz yer, insandır. Bu dünyadaki varoluş gayemizdir. Bu dünyadaki yaşama gayemize inanan bütün yazarlardan umutluyuz. Dünya hayatı kısa ve katı gerçeklerle dolu. Bu nedenle yazılarımızda da bu hıza ve gerçekliğe cevap veren bir güncellik, somutluk olmalı.

Sözümüzün yazıda çokça dolambaçlı yollardan sonra bize ulaştığını, imgeselliğe boğulmuş yazıların bizden uzağa düştüğünü ve hedefe varma noktasında sıkıntı yaratacağını düşünüyoruz. Anlattığımız hikâyeler bize örneğin Mustafa Kutlu hikayelerindeki açıklığı, akıcılığı, anlaşılırlığı sağlamıyorsa; “Üzerinde Allah Yazan Odun” yazısını anlamak için ‘okur kendini neden bu kadar zorlamak zorunda kalsın’ diye kendimize sormak zorunda kalıyoruz.

Yaşayan gençlere ne kadar nüfuz ediyoruz, onların hayatını ne kadar anlıyoruz? Düşündüğünüzü düşünüyorum tüm bunları. Kişisel üzüntü, sevinçlerimizden daha önemli olan şeyin, birimizi değil hepimizi ilgilendiren konular olduğunu düşünüyorum. Sosyal sorunlarımız, gençliğimizin durumu öncelikli meselelerimiz. Bunları anlatırken insanın yaratılış maksadına temas etmemiz ise bir zorunluluk. Ekim sayımızdaki “Kölelik Ayaklarımızın Altında” ve “Koş Vatandaş Koş… Batan İnsanlığın Malları Bunlar” yazıları bu zorunluluğun güzel bir örneği.

Bir yazı dizisi oluşturarak gazete kültüründe çokça karşılaştığımız olayı Genç’te uygulamanın pek faydalı olacağını düşünmüyorum. Dikkat çek, tamam ama gencin bu kadar yoğun gündemine iki ay aynı şeyi sığdırmasak? Numaralı yazılar tercihimiz olmasın, eğer olacaksa dahi bu açıkça belirtilmesin, farklı şekilde değinilsin isteriz.

Fotoğraf sayfasına değinmeden edemeyeceğim. Sığ duruyor, iç açıcı bir görüntü çizmiyor kafamda. Fotoğraf, gençlerin ilgi alanlarından biri haline gelmişken bugün, bize neler kazandıracağı üzerine bile değinmeden, sadece yıl boyunca fotoğraf çekimiyle ilgili teknik bilgiyle doldurulması ne kadar doğru oluyor, tartışılır. Bu sayfanın yeniliğe ihtiyaç duyduğu düşünülmeli.

Bu aylık benden bu kadar, okur kalın Genç arkadaş!


GENÇ'ın Yazısı.