Gökhan Gökçek

Doğumundan, aldığı son nefese kadar geçen sürede yaptıkları ve arkasında bıraktıkları onun ne kadar önemli birisi olduğunu tescillemeye yetmektedir.

Geçenlerde Yazarlar Birliği İstanbul şubesi’nde “Cahit Zarifoğlu’nu Neden Seviyoruz” başlıklı bir etkinlik düzenlendi. Genç yazar ve şairler çıkıp Zarifoğlu’nu neden sevdiklerini anlattılar. Her Asım Gültekin etkinliği gibi güzel geçen toplantıya ilgi yoğundu. O kadar ki bizim mahallede eli kalem tutan genç birçok ismi bir arada gören birisinin dediği gibi toplantının teması az daha değişecek ve iş “Asım Gültekin’i neden seviyoruz”a yönelecekti. Aslında bu soru gayet yerinde bir soru. İleride bir şekilde yüz yüze gelinecek bu soruya cevap olabilecek bir katkımız olsun. Biz Asım’ı birçok farklı sebepten sevsek de en öne gençlere bizim insanlarımızı sevdirme başarısını koyuyoruz. Uzatmaya gerek yok; Asım, mesela, Hasan el Benna’nın ismini hiç duymamış bir lise öğrencisini alır, bir müddet sonra Hasan el Benna hayranı yapabilir. Aşağıdaki yazı böyle bir lise öğrencisinin kaleminden çıkmış. Bakın Gökhan Gökçek, daha evvel ismini bile duymadığı bu Mısırlı büyük dava adamını nasıl anlatmış:

Bir zat-ı muhteremden bahsedeceğim size. Hayatını Allah yoluna adamış ve bu uğurda "şehadet zaferi"ni tadabilmiş nadir kişilerden birisi olan Hasan el Bênna’dan... Doğumundan, aldığı son nefese kadar geçen sürede yaptıkları ve arkasında bıraktıkları onun ne kadar önemli birisi olduğunu tescillemeye yetmektedir.

Mısır`lı olan Hasan el Bênna, ülkesinin ve İslam Âleminin fitnecisi olan İngiltere gibi emperyalist güçlerin sömürüsü altında yaşamayı reddetmiştir. Duyduğu Allah aşkı ona yanındakilerle birlik olmasını sağladı. 1928 Mart tarihinde İhvan-ı Müslimin adlı inancıyla beslenen örgütü kurdu. Etkin rol aldığı bu kuruluşta, okullar açtı, işsizlere iş olsun diye fabrikaların kurulmasını sağladı. Sosyal hayatta aydınlanmayı başlatan bu yeniliklerin yanında "tefsir ve hadis çalışmaları" yapan merkezlerin kurulmasında da ön ayak oldu. Tahtadan bir kukla olan dönemin Nukraşi yönetimi Hasan el Bênna`nın bu yapılanmasını sömürgeci İngiltere`nin buyruklarıyla kısıtlamaya çalıştı. Allah aşkı için çarpan bu yüreklerin birlikteliği bozulamazken büyümesine de engel olunamadı. Yapılan konferansların müthiş bir kitleye ulaştığını gören katil İngiltere`nin emriyle İhvan-ı Müslimin kuruluşu yasadışı ilan edildi. BM`nin siyonist dayatmayla imzaladığı antlaşmayla Filistin toprakları ilhak edilerek "İsrail Devleti" kuruldu. Buna karşı çıkan kimse yoktu birisi hariç...

Hasan El Benna’nın oluşturduğu birliğin görev vakti gelmiş idi. Allah ve şehadet aşkıyla çarpan yürekler el Bênna tarafından Siyonist İsrail`e karşı "Cihad"a gönderildi. şanlı bir direniş ortaya koyan bu birlikler, bir bir şehâdete koştular. Onunsa Allah ve hizmet aşkı şiddetlenerek alevlenmeye devam ediyordu. Canı tehlikede olmasına rağmen hak bildiği yolda bildiklerini paylaşmaya ve kardeşleriyle buluşmaya devam etti. Elinden geleni kalbinin son çarpıntısına kadar ardına koymaktan vazgeçmedi. Bir konferans çıkışı katil Siyonistlerin uşakları tarafından vuruldu... Bu da yetmezmiş gibi hastanede doktorların müdahale etmelerine mani olundu. Ama o dini ve beslediği Allah aşkından aldığı delikanlı duruşunu o âna kadar hiç kaybetmedi. Ruhunu sonsuzluğun sahibine teslim etti. Kimsenin yapamayacağını ve kimsenin aklının almayacağını uygulamaya dökecek kadar cesur biriydi; Hasan el Bênna...


GENÇ'ın Yazısı.