Zikir Boş İş Değil!...
A. Selçuk Kayahan
Öncelikle şu bilinmelidir: Dini bilgi ve ifadelerin pek çoğu; Allah`ın sonsuz ilminin, tüm zaman ve anlayışlara hitab eden eşsiz üslubunun bir gereği olarak; bilimsel gerçekler üzerine oturtulmuş, o günün şartları içindeki sembolik anlatımlardır. Böyle olmakla birlikte: Aslolan; Allah`ın emirlerini ihlas ve takva ile yerine getirmektir. Yoksa amaç salt bilim yapmak, kuru bir faydacılık içinde amaçsızca gezinmek değildir.
Bununla beraber; dinin bilimsel yönü ihmal edilegelmiştir hep. Bunu da görmek gerek. Sevindirici bir gelişme olarak; son zamanlarda dini emirlerin bilimsel yönleriyle ilgili çalışmaların sayısının arttığını da söyleyebiliriz. Henüz yeterli seviyede değil; o ayrı... Genelde; namaz, oruç ve abdest üzerinde yoğunlaşılmış. Fakat: Hiç zikir çekmenin faydalarını düşündük mü? “Düşündük tabii: Maneviyatı arttırıyor!” gibi ifadeleri aşalım lütfen! Bunun da bilimsel açıklaması bazı bilim adamları tarafından yapıldı. Sizin için araştırıp, derledik... Buyurun:
Beyin mekanizması:
Beyin milyarlarca hücreden oluşan bir yapıdır. Beyin, esasında biyoelektrik enerji üretip, bunun bir kısmını ruh denen varlığa yükler, bir kısmını da bedensel faaliyetlerde kullanmak üzere tüketir. Bu enerji ise nöronlarda (sinir hücrelerinde) üretilir. Kabaca sistem bu. Beyin, bildiğimiz üzere, bazı bölümlere ayrılmış durumda. Hepsinin farklı bir görevinin olduğunu da biliyoruz. Bunun bizim konumuzla ilgili olan kısmı ise şu: Beyin bir şeyi ilk defa duyduğunda farklı bir şey algılıyor, zaman içinde tekrar halinde ise farklı bir şey algılıyor.
John Horgan ve Zikir`e Faydası:))
John Horgan isimli bilim adamının bu konuyla ilgili şöyle bir deneyi var: Deneyde gönüllülere üzerinde isimlerin yazılı olduğu bir liste veriliyor ve her isme ilişkin bir fiil söylemeleri isteniyor. Mesela “kedi” dendiğinde “miyavlamak” demeleri bekleniyor. Kelimelerle ilgili fiilleri söylerken, deneklerin beyinlerinin bazı bölgelerindeki nöron aktivetisinin arttığı gözleniyor. Ancak bu isimleri tekrarlayınca beyin aktivitesinin farklı bölgelere kaydığı gözlemleniyor. Gönüllülere yeni bir liste verildiğinde ise beyin aktivitelerinin yine ilk başladığı bölgeye döndüğü gözlenmiş. Konumuzla bağdaştıralım: Zikir çektiğimizde, yani aynı kelimeleri tekrar tekrar söylediğimizde konsantrasyonumuz artıyor ve bununla birlikte beyin faaliyetleri hızlanıyor. Çokça tekrar edilmesi halinde ise beyinde farklı farklı bölgeler çalışmaya başlıyor. Bunu biz yüksek konsantrasyonla birleştirirsek duyu ötesi algılamaların çalışması işten bile değil. Seyri sülukta zikirlerin sıkça değiştirilmemesinin sebebi ise beyin faaliyetlerin (zikirler değişince) eskiye dönmesinden...
Duyu ötesi demişken...
“Duyu ötesi algılama” dediğimiz şey aslında gayet teknik bir olay. Müslüman alimlerin veya farklı dinlerden yüksek mertebelere ulaşmış kişilerin böyle özellikleri olması zikir çekmelerinden kaynaklanıyor. Yani zikir, sadece beyin dalgalarını hareketlendirmiyor. Çünkü duyu ötesi algılar “epifiz bezinden” salgılanan hormonlardan kaynaklanıyor. Peki epifiz nedir? “Epifiz bezi” konusu apayrı bir yazı konusu olacabileceğinden, burada kabaca ne yaptığından ve nasıl yaptığından bahsedeceğim. Epifiz bezi, beynin arka lobunda bulunan ve mercimek tanesi büyüklüğünde olan bir salgı bezidir. Görevi ise hipofiz bezi ile birlikte vücudun hormon dengesini sağlamaktır. Duyu organların gelişmesini sağlayan hormonlar da buradan salgılanıyor... Bu yüzden çocuklarda epifiz çok aktiftir. Ama sadece bundan dolayı değil...
Çocuklarda Epifiz...
Doğum sırasında anne ve bebekte DMT adlı hormon yoğun olarak salgılanıyor. Anne, DMT sayesinde doğum sancılarına daha rahat katlanır. Çocuğun ise doğum sonrasında çok uyuyor olması DMT` ye bağlı. Epifiz bezi çocukluk döneminde, ergenlik sonrası dönemlerine göre %40 daha aktiftir. Çocukların masumiyeti de bundan kaynaklanmaktadır, çünkü epifiz bezi aktif olduğu zaman şehvet duygusu hissedilmez. Aktif olmasının başka bir sebebi ise, o dönemlerde duyu organlarının gelişmesindendir. Daha doğrusu duyu organları, epifiz aktif olduğu için gelişir...
Epifiz`i çalıştırmak istiyorum!
E nasıl olacak? Epifiz bezi çeşitli yöntemlerle çalıştırılabilir. En etkisi zikir çekmektir, fakat bunun yanında üzerlik otu ve akasya da epifizi tetikleyen unsurlar arasında. Fakat dediğim gibi zikir bu işi halletmenin en kolay yolu. (Bu arada: Ergenlikten sonra epifizin küçülmesinin sebebi ise şehveti meydana getiren; bayanlarda östrojen, erkeklerde testesteron hormonunun salgılanmasıdır. Çünkü epifizle şehvet birbirine zıttır.)
Ama her şeyin bir vakti olduğu gibi, zikrin de bir vakti var: Epifiz bezinin yoğun çalıştığı dönem gece saat 3-4 sularındadır. Bu yüzden gece yapılan zikir, çok çok daha etkili olur. Ancak şöyle bir zıtlık var: Bütün hormonlar gece uyurken salgılanıyorken, epifizin hormonları uyanıkken salgılanıyor. Vücudun kendisini yenilemesi için salgılanacak hormonlar da buna dahil. Vücut (nefis) dinç olduğu zaman zaten mana alemiyle irtibat kurulamıyor. Bu yüzden Allah`ın buradaki dengeyi de mükemmel sağladığını söylemeden geçemeyeceğim. Fakat yanlış anlama olmasın lütfen(!): Vücudun kendisini yenilemesinden kastım, kasların kendilerini rejenere etmesidir. Yoksa diğer unsurlar, yarım saatlik öğle uykusuyla telafi edilebilecek şeyler (ki Efendimiz (s.a.v.) bu yüzden sünnet kılmıştır “kaylule”yi. Gece uykusundan 2 saat çalınca, gündüz telafi edilebiliyor). Ama giden şehvet, o gün geri gelmez ki bunu da isteyen yoktur zaten...
Sonuca varalım...
Sonuç olarak zikir, (gece yapılanı daha da makbul) konsantrasyonu arttırır, üretkenliği geliştirir, şehveti hemen hemen sıfıra çeker ve mana alemine giriş anahtarıdır. O yüzden zikir çekmeyi herkese tavsiye ederim. Bu arada evrimcilere giydirmeden geçemeyeceğim: Evrimciler epifizi “sürüngen atalarımızdan kalma, işlevini zamanla kaybetmiş gereksiz bir organ” olarak nitelendiriyorlardı. Bugün ise el üstünde tutuyorlar ve hala tam olarak işlevini çözemediler... Selametle...
GENÇ'ın Yazısı.