Bir kimse Hak dostlarından birinin yanında zâlim Haccâc’a, zulmü sebebiyle hakâret etmişti. Hak dostu ona şu dersi verdi:

“–Ona hakârette o kadar ileri gitme! Zîrâ Cenâb-ı Hak, malına ve canına kıydığı kimselerden dolayı Haccâc’a cezâ verecektir. Fakat iş bu kadarla kalmaz. Sonra Cenâb-ı Hak, Haccâc’ın hakkını alarak onun haysiyetine tecâvüz edenlere de cezâlarını  verir.”

Yâni bir kul zulme uğrar, sonra kendisine zulmedene o kadar hakâret eder ve kötü şeyler söyler ki, zâlimin günâhı seviyesine çıkar. Hattâ daha da ileri gittiği için zâlimin ondan alacağı olur ve bu sebeple mazluma kısas yapılır. (Babanzâde Ahmed  Naîm, İslâm Ahlâkının Esasları, İstanbul 1963, s. 86.)

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Kim size saldırırsa siz de ona misilleme olacak kadar saldırın. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah müttakîlerle beraberdir.” (el-Bakara, 194)

“Eğer cezâ verecekseniz, size yapılan işkencenin misliyle cezâ verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.” (en-Nahl, 126)


Alican Tatlı'ın Yazısı.